K
köksa
Misafir
Ziyaretçi
ERMENİ SORUNU
Konumuzu, Ermeniler tarafından Türklere ve Türkiye Cumhuriyetine yöneltilen iddialar açısından sınırlandırarak değerlendirirsek şu tespitleri yapmamız mümkündür;
a. Ermeniler Osmanlı-Rus savaşlarında ve Birinci Dünya Savasında Ruslara destek olmaları karşılığı kendilerine vaat edilen toprakları vatanlaştıramadıklarından dolayı, buna engel olan güce karşı şiddetli öfke ve intikam duygusu içinde yaşamaktadırlar.
b. Osmanlıların, Ermenilerin bir bölümünün yerleşim alanlarını haklı olarak değiştirme mecburiyetinde kalması, onlar açısından ikinci büyük bir travma geçirmelerine neden olmuştur.
c. Geçirilmiş trâvmaları ve Türk milleti ile Devletine karşı duydukları nefret; geniş coğrafyalara dağılmış az nüfuslu tüm toplumlarda görüldüğü üzere (geniş coğrafyada yaşanmaktan dolayı ulusal kültürden uzaklaşmanın yarattığı kendi milletine yabancılaşma), milli kimliklerini koruma vasıtası olarak kullanılmaktadır. 1965 yılından itibaren hızla artan ve günümüze dek ulaşan Türkiye'ye ve Türklere yönelik soykırım iddialarını bu açıdan değerlendirmek gerekmektedir. Özellikle bir avuç Ermeni nüfusunun oyunu kazanmak uğruna yalana ve çarpıtmaya dayanılarak yapılan politik oyunlar bir milleti topyekün yargılama ve dünya kamuoyu zihninde "soykırım suçunu işleyen caniler" durumuna getirme noktasına ulaşmıştır
Burada bahsedilen Ermenilerden kasıt, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kendi örfadetlerini ve dinlerini özgürce yaşayan Ermeni asıllı Türk vatandaşları değil: açlıkla karşı karşıya bulunan Ermenistan topraklarında fiziken ve ruhen çok: uzakta bulunan diaspora Ermenileri ve oy avcılığı uğruna halkını boş ve tehlikeli emeller uğruna peşinden sürükleyen fırsatçılardır.
TEHCİR (YER DEĞİŞTİRME - İSKAN VE TENKİL UYGULAMASI )
Osmanlı Devleti'nin Sevk ve İskan Öncesi Aldığı Kararlar ve Uygulamalar:
Ruslar daha Osmanlı Devleti ile savaşa başlamadan önce, muhtemel bir savaşta Ermenilerin desteğini alacaklarından emindiler. Aynı durum diğer İtilaf Devletleri için de geçiciydi. Savaşın patlak vermesi ile beraber özellikle yurtdışındaki Ermeni teşkilatları. Ermenileri Osmanlı Devleti'ne karşı İtilaf Devletleri'nin yanında savaşa çağırmışlardır. Ermeniler bu çağrılara uyarak hem İtilâf Ordularına katılmışlar, hem de kendisi müdafaadan yoksun olan Anadolu'da isyanlar çıkartarak katliamlara girişmişlerdir.
Birinci Dünya Savaşı başlarında önce Ruslar. Kafkasya'daki Ermeniler aracılığıyla Osmanlı Devleti'ndeki Ermenileri Türkler aleyhine, Memaliki Osmaniye'den zaptedeceği yerleri Ermenilere vererek istiklallerini temin vaadiyle teşvik etmişler ve hatta "Türk köylüsü kıyafetinde birçok adamları içerdeki Ermeni köylerine göndermişler ve dağıtılmak üzere sınırdaki bazı yerlere silah ve cephane getirmişler, Rus generallerinden Loris Melikov'un oğlu da bu maksatla Van bölgesine gitmiştir.
Çarlık Rusyası, Kafkas berisindeki ve Anadolu'dan kaçan Ermenileri silahlandırarak gönüllü birlikleri kurmakla kalmıyor aynı zamanda Taşnaksutyun Partisi aracılığı ile par yardımında da bulunuyordu. Bu konuyla ilgili olarak Tiflis'i Şubat 1915'de toplanan Ermeni Milli Kongresi'nde Taşnak-sutyun Partisi Askeri Vekâleti temsilcisi, toplantıya sunduğu raporu mali kısmında şunları söylüyordu. "Bilindiği gibi savaşın başında Rus hükümeti, Türk Ermenilerini silahlandırma ve hazırlanma, savaş zamanında ülkenin içlerinde isyan çıkartmanın ilk masrafları için 242.900 ruble vermişti Gönüllü birliklerimiz Türk ordusu zinciri yararak geçmek ve isyancılarla birleşerek, geride ve cephede, mümkün olursa da düşmanın arasında, yani 'Türkiye'de anarşi çıkartmak ve bütün bunları Rus ordularının ilerlemesini ve Türkiye Ermenistan'ına hakim olmasını sağlamak zorundaydı."
Osmanlı Hükümeti önceleri isyanları bölgesel tedbirlerle mahallerinde bastırmayı ve savunma durumunda kalmayı tercih etmiştir. Ermenilerin silahlarıyla firarlarına, dini liderlerinin isyanlardaki büyük rollerine rağmen, Hükümet bu is yanları münferit bazı teşebbüsler şeklinde kabul etmeyi uygun bulmuştur. Aynı zamanda Ermeni Patriğine asayişin temini için savaş sırasında istenildiği kadar Jandarma bulundurulamayacağı, dolayısıyla Ermeniler tarafından bir karışıklık çıkarıldığında derhal "ülke savunmasını sağlamak amacıyla sert önlemler almak zorunda" (Müdafaa-i memleketi temin etmek maksadıyla tedabiri şedide ittihazınaa mecbur) kalınacağı anlatılmıştır. Osmanlı Ordusu Başkomutanlığı Ermeni Patriği'ne gönderilen mektup dönemin komuta kademesinin gelişmeler hakkındaki samimi görüşleri yansıtması bakımından bir ibret vesikasıdır. Doküman 2'de yer alan mektupta aynı şu satırlar yer almaktadır: "...Ancak vatanımızın en yüksek kademelerine yükselmiş becerikli bir insan olarak kabul buyuracağına şüphe yoktur ki, yabancıların kandırmalarına uyan bazı akılsızlar yazık ki vardır. Bunların gönüllerinde kilerini meydana çıkarmak için kaba vasıtalara başvurdukları meydandadır. Bunlara karşı hükümetçe, terbiye için sert hareket edilmesinde. Osmanlı vatanını koruması için esef olunur ki zorunluluk hasıl oluyor. Bu zorunluluk kaçınılmaz olduğu zamanlar duyduğumuz sancı ve içlenmeyi anlatamam... Komitelere mensup mebuslara da aynı yolda tebligata bulunulmuş, bütün Ermeni ileri gelenlerine, böyle bir durumun hoş olmayan bazı zorunlu sonuçlar doğuracağının söylenmesine rağmen, komiteler faaliyetini öncekilerle kıyaslanamayacak derecede artışlardır. Patrikhane başta olmak üzere, İstanbul'daki komiteler de eskiden olduğu gibi çalışmaya ve İtilaf Devletlerine askeri harekatımız hakkında bilgileri kapsayan muhaberelere devam ederken, vilayetlere özel heyetler gön-deriyorlardı. Bunun en büyük kanıtlarından biri ise Hasan-kale'den İstanbul'a gönderilen bir telgraftır.Bu telgraf metninde, Patrikhane'nin Van bölgesinde meydana gelen bazı olayları Başkomutanlığa şikayet ettiği. ancak Patriğin bölgede yaşayan Türkleri suçlayan iddialarının tamamen asılsız olduğu belirtilmektedir. Başkomutanlık tarafından verilen emir üzerine yapılan soruşturmanın sonuçları ise şu tarihi cümlelerle bağlanmaktadır: "...Rehin-i tasvib-i samileri buyurulduğu (uygun gördüğünüz) halde hususat-ı maruzanın (arzedilen konuların) Ermeni Patriğe tefhimi (anlatılması) ve hain-i muhbirlerini havadis-i kazibe-leriyle (uydurma haberleriyle) ref-i şikayet (şikayetlerini bü-yütme) yerine vazife-i ruhaniyesi dalâlette olanları irşad (din-sel görevi yanlış yolda olanları aydınlatma) olduğundan Ermeni Milletinin ikazına ve tarik-i itaat ve sadakate irca-ına delalet (itaat ve sadakat yoluna getirilmesine öncülük) eylemesini emr-ü tenbih buyurmalarını istirham eylerim...."
Aslında savaş başlamadan önce her türlü isyan hazırlığına girişmiş olan Ermeniler, bazı dağınık hareketlere rağmen. savaş başlar başlamaz toplu bir isyana yönelmemişlerdir. En uygun zamanın, İngilizlerin İskenderun Körfezi'ne çıkmaları ve Rusların İskenderun Körfezi'ne doğru ilerlemeleri anında olacağı değerlendirilmekteydi. Ancak Ermeniler savaşın başlamasını beklemediler, daha doğrusu bekleyemediler ve isyanları başlattılar. Bunun da sebebi, yakalanan bazı Ermeni çetecilerinin ifadelerine göre Rus ordusunun yaklaşmasının beklendiği bir sırada hükümet tarafından silah aranmasına başlanması, komite yöneticilerinden bazılarının tutuklanarak sürgüne gönderilmesi ve 1894 doğumluların silah altına çağırılmasıdır.
Osmanlı orduları cephede savaşırken, Ermenilerin bu eylemleri. "Ermeni bağımsızlığı için, müttefik davasına hizmet gayesiyle" hazırlanan plana uygun yürütülüyordu. Ancak. Ermeni çetelerinin cephe gerisindeki faaliyetlerinin, devletler hukukuna göre hıyanet sayıldığı gerçeği göz ardı ediliyordu.Ermeni isyanları özellikle Doğu Anadolu'dan başlayarak diğer vilayetlere yayılmıştır. Erzurum ve çevresinde Rus işgalinin genişlemesiyle Ermeniler, "halkın kanını kendilerine mubah" görmüşler ve bir Alman generalinin ifadesiyle, "bu bölgedeki Müslüman halkı silip süpürmeye" başlamışlardı.
Ermeni çetelerinin bu tür zulüm ve eylemleri sürerken, güvenlik kuvvetleri tarafından Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde yapıları aramalarda pek çok silâhlı ve cephane ele geçirilmiştir. Hatta ele geçirilen silahların çokluğu Müslüman halkı hayrete düşürmüş, müthiş bir katliamdan kurtulduklarına inandırmıştır. Rus işgalinden önce, Ermenilerin yaşadıkları yerler bir bakıma Ermeni işgali görmüş gibiydi ve bu yerlere devlet gücü giremez olmuştu. Artık devletin varlığını ağır bir şekilde yaralayan bu durum, biraz daha hoşgörü gösterildiğinde, telafisi mümkün olmayan sonuçlara sürükleneceğini göstermekteydi.
Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesinden ve özellikle Kafkas Cephesindeki bozgundan sonra. Ermenilerin Müslüman halka karşı baskıları, askerden firarları, asker ve jandarmaya saldırıları, silahlı ve mühimmatla yakalanmaları. Fransızca, Rusça ve Ermenice şifre gruplarının ele geçirilmeleri, ülke çapında bir karışıklık çıkaracaklarını göstermekteydi. Enver Paşa bu ihtilal sebebiyle 25 Şubat 1915'te ilgili birimlere dikkatli olunmasını bildirmişti.Erzurum'dan Başkomutanlığa gönderilen şifre telgraf incelendiğinde Enver Paşa'nın görüşlerini destekler gelişmeler olduğu görülecektir.
Osmanlı hükümeti bu olaylara karşı güvenlik tedbirleri almakla beraber, zorunlu yer değiştirme ile ilgili kanundan önce de, bu tedbirlerin yeterli olmadığı durumlarda Ermenileri başka yerlere iskan etme yoluna gitmiştir. Ancak sınırlı bir bölgede gerçekleştirilmesi bu uygulamanın genelleştirilmesi fikrini pekiştiren olay. Varı Ermenilerin isyanı olmuştur Çevredeki Ermenilerin. Osmanlı Devleti'nin savaşa girdiği tarihlerde Van'da toplandıkları ve silahlanarak Rusların iyice yaklaşmasını bekledikleri resmi belgelere yansımıştır. Başkumandanlık ise 1915 Mart ayı başlarında, Rusların Van vilayetini işgal ve Ermenileri ihtilale teşvik etmek istedikleri kesin olarak tespit etmiştir. Yurt genelinde Ermenilerin faaliyetleri ile ilgili olarak elde edilen bilgi ve belgelerin derlendiği ve Başkomutanlık tarafından yayınlanan raporda ,Rus ordusunun Ermeni komitacılarına nasıl destek olduğu şu sözlerle anlatmaktadır:"..Rusya dahilinde kura ve kasbatta (köyler ve kasabalar) bulunan İslam haneleri tahhari edilerek (aranarak) silahlar müsadere olunuyor(zorla alınıyor) ve bu silahlar Ermenilere tevzi olunuyor (dağıtılıyor).... Kısm-ı azamı "Bayezid". "Van" ve "Bitlis" Ermenileri'nden ve asker firarilerinden ve Iğdır havalisi Ermenilerden olam üzere 600 Ermeni'nin Iğdır'da tecemmü ederek (toplanarak) çete halinde tefrik ve taksim olunarak (ayrılıp ve bölünerek)teslih edildikleri Rus hudut bölükleri efradından (erlerinden) iltica eden Ruslara ve menabi-i sairteden (diğer kaynaklardan) alınan malumatla sübut buluyor (meydana çıkıyor)..."Van Vali Vekili Cevdet Bey'in yukarıda belirtilen uyarıla-rına rağmen, yeterli tedbir alınamamış ve 17 Nisan 1915'de önce Şıtak kazasında başlayan isyan, bütün vilayeti sarmış ve 20 Nisan'da da Van şehri ve köylerindeki Ermeniler ile Çölemerik Nasturileri ayaklanmışlardır. Ermeni Katolikosu V. Keork. 10.000 silahlı çetecinin bu isyana katıldığını bildirmiştir.
Van Vali Vekili Cevdet Bey'in 10 Mayıs'ta askeri makamlara yazdığı ve Ruslarla Ermenilerin ilerlemesi karşısında aşiretleri dağıldığı ve Van'ın kontrolünü ele geçiremediği yolundaki bilgilere rağmen geç kalınmıştır. Rus ve Ermeni güçlerinin baskısı karşısında çaresiz kalan Vali Cevdet Bey ve Van'da ki kuvvetler 16/17 Mayıs gecesi şehri terk etmek zorunda kalmışlardır. İki gün sonra 19 Mayıs 'ta da Ruslar Van'a girmişler, bu arada Van'da bulunan 30.000'e yakın Türk, kayıplar vererek Van'ın cevre bölgelere kaçmıştır.
Türk halkının bölgeyi hangi şartlar altında terk etmek zorunda kaldığını ise şu dehşet verici cümle yeteri kadar anlatmaktadır: "...Bu çeteler geçtikleri İslam köyleri emvalini (mallarını) nehib ve garet (çapul ve yağma) beşikteki çocuğuna varıncaya kadar katl ve imha ederek ilerliyorlardı..."
Böylece: Van ve çevresinde Rus ve Ermenilerin işbirliği ile gelişen olaylar ciddi boyutlara ulaşmıştır. Ermenilerin başlattıkları isyanlar, katliamlar ve tahriplerin dışında- Rusların bir ay içinde Van. Malazgirt ve Bitlis'i işgali ile sonuçlanmıştır. Dolayısıyla, Rusların her askeri harekatı, Ermeni isyanlarıyla hedefine ulaşmaktadır. Van örneği, Türk ordusunun daima arkadan vurulacağını ve ihanete uğrayacağın açıkça göstermiştir. Bu durumda, hükümet ülkenin muhtelif bölgelerinde yaşayan Ermenilerin, Zorunlu Sevk ve İskanına kara vermek zorunda kalmıştır.
Bu dönemde Ermeni Komitacılarının alıp uyguladıkları kararlar ve yapılalı katliamlara ilişkin belgeler son bölümde verilmiştir. Bu belgeler incelendiğinde Osmanlı Devlet yöneticilerinin tüm psikolojik baskı ve olumsuzluklara rağmen fevkalade soğukkanlı davrandığı görülmektedir.
Ancak Osmanlı Hükümetinin, Zorunlu Sevk ve İskan Kararından yaklaşık bir ay önce aldığı başka bir karar daha bulunmaktadır. Buna göre hükümet, nihayet, seferberliğin ilanından dokuz ay sonra, 24 Nisan 1915'de, 14 valilikle 10 mutassarıflığa bir emirname göndermiş ve ülkenin bir çok yerinde isyanlar çıkaran. Rus ordusuna gönüllü alaylar oluşturan. Osmanlı ordusunu arkadan tehdit eden ve Osmanlı Devleti aleyhine her türlü faaliyetin içinde yer alan bütün Ermeni siyasî teşekküllerinin dağıtılmasını istemiştir.
Bu çerçevede özellikle Hınçak. Taşnak ve benzeri komitelerin bütün şubelerinin kapatılması ve buralardaki evrak ve vesikalara kesinlikle imha edilmesine imkan vermeden el konulması, komitelere mensup kişilerin ve zararlı faaliyetleri bilinen Ermenilerin tutuklanmaları da istenmiştir.
İçişleri Bakanlığı'nın 24 Nisan 1915 (11 Nisan 1331) tarihli bu talimatı üzerine. 82.880 Ermeni'nin yaşadığı İstanbul'da 2.345 Ermeni tutuklanmıştır. Bunu diğer bölgelerdeki tutuklanalar takip etmiştir. Hükümeti bir ay boyunca aldığı tedbirlere rağmen Ermenilerin tavrında bir değişiklik görülmeyince son çare olarak tehcire başvurulmuştur. Bu tedbirlerin I.Dünya Savaşında bu yana mahiyetindeki eylemlere karşı alınmış olduğu: o zamanki koşullara göre yasadışı, gereksiz veya mesnetsiz olduklarının söylenemeyeceği açıktır.
Burada sırası gelmişken şu gerçeği de belirtmekte yarar vardır. 1916 tarihinin başlarında Rus orduları Erzurum'u aldığında Başkumandanlığın ilk emri "Ermeniler'in Erzurum'a yerleşme hakkı yoktur" şeklinde olmuştur. Ayrıca Rus Dışişleri Bakanı Sazanov, işgal ettikleri Anadolu topraklarındaki Ermenilerin gelecekteki durumu için Kafkas genel valisi Prens Nikolay Nikolayeviç'e yazmış olduğu 27 Haziran 1916 tarihli proje mektubunda "...Ermenilere bağımsızlık verme çözümünün uygun olmayacağını, çünkü Ermenistan'da Ermenilerin hiçbir zaman çoğunluğu teşkil etmediklerini şimdiye kadar mevcut nüfusun dörtte birini teşkil ettiklerini bu şartlar altında bir Ermeni bağımsızlığı verilmesinin azınlığın çoğunluğu idare etmesi gibi bir haksızlığa sebep olacağını en iyi çıkar yolun Türkiye'den alınan bölgenin yeniden düzenlenmesinde çeşitli ırklara eşitlikle davranılmasını, onların birbirine düşürülmesini. Ermenilere belirli çerçeveler içinde eğitim ve din hürriyeti, dillerinden istifade hakkı verilmesi gerektiğini, bu esasların uygulanabilmesinin mahalli halkın hükümete saygısını çekeceğini, her türlü iç ve dış tahrikten temizleneceklerini ve mahalli halk için getirilecek hayati şartların "Türk hakimiyeti zamanlarını özletmeyeceğini..."
TEHCİR KANUNU VE UYGULANMASINA DAIR TALİMATNAMELER
Osmanlı Hükümeti Sevk ve Iskan uygulamasını o günün şartlarında bir yasaya dayandırmıştır. Keyfi bir uygulama ya da bir Hükümet uygulaması değildir.savaş halinde devlet yönetimine karşı gelenler için askeri birliklerce alınacak tedbirleri" içermektedir.
Sevk ve İskan Kanununun 1'nci maddesinde "Devlet güçlerine ve kurulu düzene karşı muhalefet, silahla tecavüz ve mukavemet görülürse şiddetle karşı konulması ve imha edilmesini" 2nci maddesi: "Silahlı güçlere yönelik casusluk ve ihanetleri tespit edilen köy ve kasabaların başka mahallere sevk ve iskan edilebileceği". 3ncü maddesi kanunun geçerliliği ve 4ncü maddesi kanunun icrasından sorumluluğu belirtmektedir.
En önemli özelliği ise; kanun metninde herhangi bir etnik grup, zümrenin zikredilmemiş veya ima edilmemiş olmasıdır. Kanun kapsamına giren Müslüman, Rum ve Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşları yerlerinden başka yerlere sevk edilerek iskana tabi tutulmuştur. Dolayısıyla Tehcir Kanunu'nu tek bir halka yöneltilmiş olarak görmek bilgi eksikliği veya kasıtlı olmaktan öteye gidemez.
Bu maksat-la çıkarılan karar ve talimatnamelerle sevk ve iskanın nasıl yapılacağı ayrıntısıyla hükme bağlanmıştır. Bu karar ve talimatnamelerde; menkul ve gayri menkullerin nasıl teslim alınacağı, araziler ve üzerindeki mahsulün durumu, bunların kayda alınması, göç edenlere sıcak ve etli yemek verilmesi gibi konulara yer verilmiştir.
Sevk ve İskanla İlgili Kanun ve bu kanunun uygulanışını açıklayan mevzuatta, menkul ve gayrimenkulun yok edilmesi ya da insanların öldürülmesi yönünde herhangi bir amaç olmadığı gibi; bilakis uygulamada yaşanan aksaklıklar idam cezasına kadar uzanan ağır cezalarla giderilmeye çalışılmıştır. Rus, Fransız ve İngiliz tahrikleri ile, komitacılara başta Amerika'dan gelen maddi yardımlar, Ermeni çetelerinin eylemlerini artırmalarına sebep olmuş, Ermenilerin bir kısmının bugünkü Suriye civarına sevklerini zorunlu kılmıştır. Ancak göç ettirilen toprakların Osmanlı toprağı olması, son uygulamada dahi takınılan tavırda, bir kasıt olmadığını göstermesi açısından önemlidir.
TEHCİR ÖNCESİ VE SONRASINDA NÜFUS DURUMU
Savaş döneminde tutulan kayıtlar, resmi rakamlar, kilise kayıtları, yabancı misyonların raporlarında yer alan nüfus bilgileri ve diğer belgelere rağmen sürekli olarak o günkü gerçek nüfusun asgari üç katı bir rakam gösterilerek soykırım iddialarına dayanak aranmaktadır..
a. Tehcir Öncesi Ermeni Nüfusu:
Osmanlı Devletinde yaşayan Ermenilerin nüfusuna ilişkin çok değişik iddialar mevcuttur. Bunları sırasıyla aşağıdaki şekilde açıklayabiliriz;
(1) Ermeniler ve Diğer Yabancı Kaynaklara Göre Osmanlı Devleti'nde Ermeni Nüfusu:
1917 tarihli İngiliz Salnamesine göre; 20 1.056.000
Patrik ORMANYAN'a göre; 1.579.000
Kevork Aslan'ın "Ermenistan ve Ermeniler isimli kitabında
Anadolu'da 920.000
Kilikya (Adana-Sis-Maraş Bölgesi) 180.000
Osmanlıların diğer bölgelerinde 700.000
Olmak üzere Toplam 1.800.000
Alman Papas Johannes LEPSIUS'a göre; • 1.600.000
Cuinet'e göre; 1.045.018
Fransız Sarı Kitabına göre; 1.475.011
BASMACIYAN'a göre: 2.280.000
Patrik Nerses VARJABEDYAN'a göre; 1.150.000
Ermeni bulunmaktadır.
(2) Osmanlı Devleti Resmi Belgelerine Göre Ermeni Nüfusu:
1893 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1.001.465'tir.
1906 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1.120.748'dir.
1914 Nüfus istatistiğine göre Ermeni nüfusu 1.221.850'dir.
Her üç grup veri kaynağı değerlendirildiğinde, gerek Osmanlı, gerek Ermeni ve yabancı istatistikler, 1nci Dünya Savaşı döneminde yaşayan Ermenilerin nüfusunun 1.250.000 civarında olduğunu ortaya koymaktadır.
b. Tehcir Sonrası Ermeni Nüfus Hareketleri:
Osmanlı Devletinin son nüfus istatistiği 1914 yılında yapılmıştır. 1914 nüfus istatistiğine göre Ermeni nüfusu 1.221.850'dir. Tehcirin yasallaştığı 27 Mayıs 1915 tarihinden, 1927 yılına kadar Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde sayım yapılmamıştır. Ayrıca, Tehcirin yapıldığı bugünkü Irak ve Suriye bölgelerinden; Irak bölgesi İngilizler tarafından, Suriye ise Fransızlar tarafından işgal edilmiş olup, bu bölgelere götürülen Ermeni sayısı ile nüfuslarının ne kadar arttığı, dolayısıyla intikal eden ve edemeyenlerin sayısını kestirmek mümkün olmamıştır. Ayrıca, konu ile ilgili kaynaklarda yukarıda arz edilen netlikle bilgiye rastlanılmamıştır.
Tehcir uygulamasında; Kafkasya'ya 345 bin, Suriye'ye 140 bin. 1'anistarı ve Ege Adalarına 120 bin, Bulgaristan'a 40 bin. İran'a 50 bin, Lübnan'a 50 bin. Ürdün'e 10 bin. Mısır'a 40 bin, lrak'a 25 bin. Fransa ABD Avusturya ya 35 bin olmak üzere, toplam 855.000 Ermeni'nin göçe tabi olduğu anlaşılmaktadır.İtilaf Devletleri saflarına katılarak Osmanlı ile savaşta ölen, yurtdışına kaçan, tehcir sırasında çeşitli nedenlerle ölen veya eşkıya tarafından öldürülen Ermeni sayısının yaklaşık 200.000 kişi olduğu söylenebilir.
1948 Tarihli Birleşmiş Milletler(BM) Soykırım Sözleşmesi Açısından Konuya Bir Bakış;
Soykırım kavramı: 1948 tarihli BM Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme ile tanımlanmıştır. Sözleşmenin 2.maddesine göre soykırım; ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle; Grup üyelerinin öldürülmesi, Grup üyelerinin Fizik ya da akıl bütünlüğünün ağır biçimde zedelenmesi, grubun fiziksel varlığının tümü ya da bir bölümü ile yok edilmesi sonucunu verecek yaşam koşulları içinde tutulması, grup içinde doğumları engelleyecek önlemler alınması, bir grup çocukların başka bir gruba zorla geçirilmesi eylemlerinden herhangi birine başvurulmasını kapsamı içine alır. Soykırımda planlı, devlet politikası haline gelmiş eylemler söz konusudur.
Konuyu soykırım sözleşmesi açısından yorumladığımızda, tarihteki bazı olaylara değinmeden geçilemeyecektir. Soykırım gibi vahim bir insanlık suçunun işlenebilmesi için o milletin tarihinde bu suça yatkınlık gerekir. Bir fert için suça eğilimlilik nasıl bir özellik ise, toplumlar için de öyledir. Türk tarihi incelendiğinde soykırıma ve asimilasyona rastlanamaz. Kısa bir tarih gezintisi yaparak, Osmanlının yayıldığı coğrafyayı hatırladığınızda Osmanlının; Avrupâ da Viyana önlerine kadar; Afrikâ da, Akdeniz'e sahil tüm Kuzey Afrika yı; Ortadoğu'nun tamamını ve Arap yarımadasını uzun yıllar yönetimi altında tuttuğu görünür. Bu süre asgari 200-400 yıl arasıdır. Bu coğrafyadaki, hangi halkın yok edildiği söylenebilir? Anadolu'da şeri hükümlerin hakim olduğu dönemde, en eski Hıristiyanlık mezhebi Süryanilik, tavus kuşuna ateşe tapan Yezidilik gibi inançlar yaşatılırken, 1800'lü yıllarda şer hükümlere aykırı olmasına rağmen Anadolu'da kiliseler açılmıştır. Hatta kardeşlerden biri Osmanlı Sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa iken, diğer kardeş Makarije Sırp Kilisesine Patrik tayini edilmiş ve Sırp halkını diriltmiştir. Avrupa'daki mezhepler mücadelesi döneminin soykırımlarını, uzak doğuda dili değişen halkları (Hindular-Peştun), komple dili ve dini değişen Afrika yı, Güney Amerika'yı görürüz.
Türk yönetimi hakim olduğu yörelerde diğer kültür ve soylara sahip halklarla yaşamaya alışıktır. Belki de bu tarihinde uzun süre farklı kültürlerle bir arada yaşamanın kazandırdığı bir özelliktir.
Türk devlet geleneğinde adalet vardır, kültürlerin yaşatılması vardır ancak, katliam ya da soykırım yoktur. Bu konuyu. Justin McCarthy'nin "Ölüm ve Sürgün" isimli kitabı açıkça ortaya koyulmaktadır. Bu kitapta, Balkan ve Kafkas halklarının ölümden kurtulmak için Osmanlı yönetimine nasıl sığındıklarını görürüz Yine Osmanlı yönetimini soykırımla suçlayanlara sormak gerekir: 1469 yılında İspanya ve Portekiz'den Musevi ve Müslümanlar, 1680 yılında Tökeli İmre ve adamları Macaristan'dan. 1711 yılında Rakoczi Ferençh ve adamları, 1849 yılında Layoş Kosuth ve 2000 kişilik Macar grubu. İsveç Kralı Şarl ve 1500-2000 kişilik adamları. 1841 ve 1856 yıllarında Polonya'lı Prens Chartorski. 135 bin kişilik ordusuyla Ekim 1917'de Rus komutan Vrangel, hatta Troçki ölümden soykırımından kurtulmak için nereye sığındılar? Tabii ki Osmanlı ülkesine. 1915 yılında "Sözde Ermeni Soykırımının yapıldığını iddia edenler, 1930'lu yıllardan itibaren Polonya ve Almanya kökenli Musevilerin Türkiye'ye sığındıklarını bilmiyorlar mı? Sözde Ermeni soykırımından 20-25 yıl gibi kısa bir süre geçmiş iken, soykırım yaptığı iddia edilen bir milleti kurtarıcı olarak görenler, neden Türki-ye'yi tercih etmişlerdir acaba?
Bugünkü insan hakları normlarını ihtiva eden 1478 tarihli Fermanı, dili, dini , kilisesi, okulu vs. güvence altına alınan Balkan milletleri; homojen toplumlar oluşturma adına XXI. yüzyıla girildiği bir dönemde Boşnakları, Arnavut asıllı Müslümanları, Makedonları ve Bulgaristan Türklerini yurtlarından söküp atmışlardır. Bugün bizi soykırım ile suçlayanlar, aylarca süren katliamları görmezlikten gelmiş, ırzına geçilen her yaştaki kadının feryadına kulaklarını tıkamıştır. Balkan halkları ile, Batılı kimyasal silah üreticilerinden temin ettiği hardal gazı ile soykırıma kalkışan Saddam'ın elinden kaçan Irak halkı, yine Türkiye'ye sığınmıştır. Türk insanı sınırlı imkanlarına rağmen, ekmeğini paylaşmış, mazlum halklara tarihin her döneminde kucak açmıştır. Türk insanının, Osmanlının ve Türkiye Cumhuriyeti'nin diğer milletlere devletlere örnek olacak temiz sicili budur.
Prof. Justin McCarthy de ABD Temsilciler Meclisinde yaptığı Savunma-Bilgilendirme konuşmasında, l. Dünya Savaşı'nda Türklerin de büyük acılar yaşadığını ancak bu acıları yüreğinde saklamayı tercih ettiğini şu sözlerle ifade etmiştir: "...Savaşlarda her şeylerini kaybedenlerin akıllarında intikam duygusu yer etmiştir. Yeni Türkiye Cumhuriyetini bu duyguların yönetmesi halinde daha çok fazla ölüm olayı yaşanacaktı. Mustafa Kemal Atatürk hükümeti bu nedenle geçmişteki kayıpları görmezden gelen ve eski düşmanlarla barış imzalayan bir politika ortaya koymuştur. Türk hükümeti, Ermenilere ve diğerlerine karşı Türk davasında baskı yapılmasının eski nefretleri canlandıracağını ve savaşa davetiye çıkaracağını hissetmiştir. Bu yüzden Türkler dertleri ile ilgili hiçbir şey söylememişlerdir. Bu, o dönem için alınabilecek en doğru karardı. Hiç kimsenin Türkler adına konuşmaması ise bu noktadaki olumsuz sonucu oluşturmuştur... Yapmadıklarına inandıkları bir şeyden dolayı haksız yere eleştirilen Türklerin ne düşünmesi gerekiyor..."
Justin McCarthy'nin konuşması karşısında, siyasi nedenlere dayalı tavırlarını değiştirmeyen ABD'li Temsilciler Meclisi üyelerini ve ileride aynı şekilde hareket etmesi muhtemel diğer kişileri tarih hiçbir zaman affetmeyecektir. İnsanlık: elbet bir gün sağduyulu tarih yazarlarının gün ışığına çıkarıp sergileyeceği gerçeklerle aydınlanacaktır. Aksi takdirde Atatürk'ün dediği gibi "Değişmeyen Hakikatler, İnsanlığı Şaşırtacak Bir Mahiyet Kazanacaktır".
MAKALELER;
TÜRKLER ERMENİLERİ 1915'DE PLANLI VE SİSTEMLİ BİR SOYKIRIMA TÂBİ TUTMUŞLAR MIDIR?
I. Dünya Savaşının başlaması ve Osmanlı Devletinin 1 Kasım 1914'de İtilâf Devletlerine karşı Almanların yanında savaşa girmesi Ermenilerce büyük bir fırsat olarak görülmüştür. Louse Nalbandian'ın belirttiği gibi. "Ermeni komiteleri için ivedi hedeflerini gerçekleştirecek topyekün ayaklanmayı başlatmanın en uygun zamanı Osmanlıların savaş halinde olduğu zamandır."
Komitelerin I. Dünya Savaşında faaliyete geçmesinden kuşkulanan Osmanlı Hükümeti. savaş öncesinde, 1914 Ağustosunda Erzurum'da Taşnak yöneticileriyle bir toplantı yapmıştır. Taşnaklar bu toplantıda Osmanlıların savaşa girmesi halinde sadık vatandaşlar olarak Osmanlı orduları safında görevlerini yerine getirecekleri vaadinde bulunmuşlardır. Bu vaatlerini tutmamışlardır, zira bu toplantıdan önce Haziran ayında yine Erzurum da düzenlenen Taşnak Kongresinde Osmanlı Devletine karşı mücadelenin sürdürülmesi kararlaştırılmıştır.
Rusya Ermenileri de Rus ordusuyla birlikte Osmanlı Devletine saldırma hazırlıklarına başlamışlar, Eçmiyazin Katolikosu ile Kafkas Genel Valisi Vranzof-Daşkof arasında "Rusya'nın Osmanlılara Ermeniler için yapılacak islâhatı uygulattırması karşılığında, Rusya Ermenilerinin kayıtsız şartsız Rusya'yı desteklemeleri" yolunda mutabakata varılmış. Katolikos daha sonra Tiflis'de Çar tarafından kabul edilmiş ve Çar'a "Anadolu'daki Ermenilerin kurtuluşunun ancak Türk egemenliğinden ayrılarak özerk bir Ermenistan teşkil etmeleri ve bu Ermenistan'ın Rusya'nın himayesiyle mümkün olabileceğini" bildirmiştir. Rusya'nın niyeti ise Ermenileri kullanarak Doğu Anadolu’yu ilhak etmektir.
Rusya'nın Osmanlılara savaş ilân etmesi üzerine Taşnak Komitesi, yayın organı Horizon'da şu bildiriyi yayınlamıştır:
"Ermeniler en küçük bir tereddüt göstermeden İtilâf Devletlerinin yanında yer almışlar, bütün güçlerini Rusya'nın emrine vermişler; ayrıca gönüllü alayları teşkil etmişlerdir."
Taşnak Komitesi örgütüne de şu talimat vermiştir:
"Ruslar sınırı geçtiklerinde ve Osmanlı orduları geri çekilmeye başladıklarında her yerde isyanlar çıkarılmalı, Osmanlı orduları bu suretle iki ateş arasına alınmalıdır. Osmanlı ordularının ilerlemesi halinde ise Ermeni askerler silâhlarıyla birlikte kıtalarını terk edecek ve çeteler teşkil edip Ruslarla birleşeceklerdir."
Hınçak Komitesi de örgütüne gönderdiği talimatta, "komitenin bütün gücüyle mücadeleye katılarak İtilâf Devletlerinin ve özellikle Rusya'nın müttefiki sıfatıyla Ermenistan, Kilikya. Kafkasya ve Azerbaycan'da zaferi temin için her türlü vasıta ile İtilâf Devletlerine yardım edeceğini" bildirmiştir.
Osmanlı Meclisinde Van mebusluğu yapan Papazyan ise bir bildiri yayınlayarak, "Kafkasya’da gönüllü Ermeni alaylarının hazır bulundurulmasını, bunların Rus ordularının öncüleri olarak Ermenilerin yaşadıkları bölgelerdeki kilit noktaları ele geçirmelerini ve Anadolu topraklarında ilerleyecek Ermeni alayları ile hemen birleştirilmesini" istemiştir.
Bütün bu emirler fazlasıyla yerine getirilmiş, Rus kuvvetlerinin Osmanlı ve Rus Ermenilerinden kurulmuş gönüllü alayları öncülüğünde Doğu'dan Osmanlı topraklarına girmesiyle birlikte Osmanlı ordularındaki Ermeniler (burada II. Meşrutiyet döneminde çıkarılan bir yasa ile Ermenilerin askere alınmalarının kabul edildiğini hatırlatalım) silahlarıyla firar ederek Rus kuvvetlerine katılmışlar ya da çeteler kurmuşlar, yıllardır Ermeni ve misyoner okul ve kiliselerinde saklanan silâhlar ortaya çıkarılmış, askerlik şubeleri basılarak yeni silahlar sağlanmıştır. Silâhlanan bu çeteler komitelerin “kurtulmak istiyorsan önce komşunu öldür" talimatı üzerine erkekler cephelerde olduğu için savunmasız kalan Türk şehir, kasaba ve köylerine saldırarak katliama girişmişler, Osmanlı kuvvetlerini arkadan vurmuşlar, Osmanlı birliklerinin harekâtını engellemişler, ikmâl yollarını kesmişler, yaralı konvoylarını pusuya düşürmüşler, köprü ve yolları imha etmişler, şehirlerde ayaklanarak Rus işgalini kolaylaştırmışlardır.
Rus kuvvetleri saflarındaki Ermeni gönüllü alaylarının yaptıkları zulüm o kadar ağır olmuştur ki, Rus komutanlığı bazı Ermeni birliklerini cepheden uzaklaştırarak geri hatlara sevketmek zorunluluğunu hissetmiştir. O dönemde Rus ordusunda görev yapan bazı subayların hatıratı bu zulme bütün açıklığıyla tanıklık etmektedir.
Ermeni katliamı yalnızca Türkleri hedef almamış, Trabzon dolaylarındaki Rumlar ve Hakkari dolaylarındaki Musevîler de Ermeni çetelerince katledilmişlerdir. Ermeni komitelerinin amacı bu topraklar üzerinde yaşayan Ermeniler dışındaki bütün unsurları yok etmek ya da göçe zorlamak ve böylece kurulması hayal edilen Ermeni Devletinde Ermenilerin çoğunlukta olmalarını sağlamaktır.
Rus kuvvetleriyle birlikte sının ilk geçen Ermeni birliklerinin başında Armen Garo lâkabıyla tanınan eski Osmanlı mebusu Karekin Pasurmacıyan bulunmaktadır. Yine eski mebuslardan Murad lâkabıyla bilinen Hamparsum Boyacıyan Ermeni çetelerinin başında cephe gerisinde Türk kasaba ve köylerine saldırmakta ve "Ermeni milleti için tehlike teşkil ettiklerinden Türk çocuklarının dahi öldürülmesini" emretmektedir. Bir diğer eski mebus Papazyan çeteleriyle Van, Bitlis ve Muş dolaylarını kasıp kavurmaktadır.
Rus kuvvetlerinin 1915 Man ayında bu kez Van yönünde harekâta geçmeleri üzerine 21 Nisanda Van'da geniş çapta bir Ermeni isyanı başlamış, bu isyan sonucu Van Rusların eline düşmüştür. Rus Çan II. Nikola Van'daki Ermeni komitesine 21 Nisan 1915'de bir telgraf göndererek, "Rusya’ya yaptığı hizmetler nedeniyle teşekkür etmiştir." ABD'de yayınlanan Ermeni gazetesi Goçnak 24 Mayıs 1915 tarihli sayısında "Van'da yalnızca 1.500 Türk'ün kaldığını" iftiharla bildirmiştir.
Taşnak temsilcisinin 1915 Şubatında Tiflis'te toplanan Ermeni Milli Kongresinde yaptığı konuşmada, "Rusya'nın Osmanlı Ermenilerini silahlandırmak, hazırlamak ve isyanlar çıkarmalarını sağlamak için savaştan önce 142.900 ruble verdiğini" söylemesi, Rus Ermeni ittifakı ve Ermeni komitelerinin savaş öncesinde nasıl bir hazırlık içinde olduklarını bütün açıklığıyla gösterecek niteliktedir.
Ermeniler, bu ayaklanmaları ve faaliyeti, Osmanlıların tehcir karan üzerine girişilen bir meşru müdafaa olarak takdim etmek alışkanlığındadırlar. Oysa ortada henüz alınmış bir tehcir kararı yoktur ve isyanlar tehcirin değil, tehcir isyanların sonucudur.
Bütün bunlar olup biterken İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkale Boğazını zorlamakta, Osmanlı orduları Galiçya'dan Doğu Anadolu ve Irak'a kadar çeşitli cephelerde düşman kuvvetleriyle çarpışmaktadırlar.
Osmanlı Hükümeti bu durum karşısında, önce Ermeni Patriği, mebusları ve önde gelenlerini çağırarak Ermenilerin müslümanları katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını bildirmekle yetinmiş, bu sonuç vermeyince 24 Nisan 1915'de Ermeni komitelerini kapatmış ve yöneticilerinden 235 kişiyi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklamıştır.
Dışarıdaki Ermeni toplantılarının her yıl "katliam" yıldönümü diye andıkları 24 Nisan işte bu 235 kişinin tutuklandığı tarihtir.
Osmanlı Hükûmeti maruz kaldığı bu büyük iç ve dış tehlikeler nedeniyle benzer tehlikelerle karşılaşan tüm ülkelerin almakta tereddüt göstermeyeceği bir önleme başvurarak, savaş bölgeleri yakınlarındaki Ermenileri daha güneydeki Osmanlı topraklarına, Suriye'ye tehcir etmiştir. Muvakkat Kanunun tarihi 27 Mayıs 1915'tir.
Ermeni tarihçi Leo'nun da belirttiği gibi, Osmanlı Hükûmeti "Rus kışkırtmalarına kapılarak ve Rus silâhlarına güvenerek karışıklık ve isyanlar çıkaran Ermeni komiteleri karşısında kendi varlığını korumak hakkını kullanmıştır."
Üstelik tehcir bir cezaî işlem değil, güvenlik nedenleriyle belirli bir grubun belirli bir yerde ikamete mecbur edilmesidir. Bir savaş halinde düşman ile işbirliği yaptığı sabit olmuş ve üstelik, bu işbirliğini bir iftihar vesilesi olarak gören topluluklarının, zararlı faaliyetlerinin önlenmesi bakımından belirli bölgelerde mecburî ikamete tâbi tutulmaları itiraz edilecek bir husus da olmasa gerektir. Bu tedbir II. Dünya Savaşında bile bütün devletlerce uygulanmıştır.
Kaldı ki, Osmanlı Hükûmeti Ermenilerin tehcir sırasında zarar görmelerini önlemek için somut bir gayret de göstermiştir. Bu amaçla yayınlanan emirler bunun belirgin kanıtıdır:
"Bahsi geçen kasaba ve köylerde yerleşik ve nakli gereken Ermenilerin yeni yerleşme bölgelerine hareket ettirilmeleri ve yolculukları sırasında rahatları sağlanmalı, canları ve malları korunmalıdır; varışlarından yeni yurtlarına tamamiyle yerleşmelerine kadar iaşeleri mülteci tahsisatlardan karşılanmalıdır: bunlara daha önceki mali durumları ve hali hazır ihtiyaçlarına göre mal ve toprak dağıtılmalıdır; ihtiyaç sahipleri için Hükümet evler yapmalı, çiftçi sahibi zanaatkârlara tohum, alet, teçhizat temin etmelidir."
"Bu emrin tamamiyle Ermeni isyancı komitelerinin genişlemesine karşı bir önlem olması nedeniyle, Müslüman ve Ermeni gruplarının karşılıklı katliama girişimlerine yol açacak şekilde yerine getirilmesinden kaçınılmalıdır." "Yeniden yerleştirilen Ermeni gruplarına refakat etmek üzere özel görevliler temini için düzenlemeler yapılacak, bunların yiyecek ve diğer ihtiyaçları sağlanacak, bu amaçla gerekecek harcamalar göçmenlere ayrılan hükümet tahsisatından karşılanacaktır"
"Göçmenlerin yolculukları sırasında varış yerlerine kadar gerekli iaşeleri sağlanmalıdır. Yoksul göçmenlere yerleşebilmeleri için kredi verilmelidir. Yolculuk halindeki kişiler için kurulan kamplar muntazaman denetlenmelidir; bu kişilerin refahı için gerekli önlemler alınmalı, ayrıca asayiş ve güvenlikleri sağlanmalıdır. Yoksul göçmenlere yeterli yiyecek verilmeli ve sağlık durumları her gün doktor tarafından denetlenmelidir... Hasta, kadın ve çocuklar trenle, diğerleri ise dayanıklılıklarına göre katırla, araba içinde veya yaya olarak gönderilmelidir. Her konvoya bir müfreze muhafız refakat etmeli, her konvoyun yiyecek malzemeleri varış yerine kadar korunmalıdır... Kamplarda veya yolculuk sırasında göçmenlere karşı bir saldırı vuku bulursa, bu saldırılar derhal püskürtülmelidir."
Ermenilerin Doğu Anadolu'daki çarpışmalar ve tehcir sırasında kayıplar verdikleri doğrudur, esasen bunu kimse inkâr etmemektedir. Bir dünya savaşı, bir ayaklanma ve isyan ve bunun sonucu bir tehcir söz konusudur. Savaştan kaynaklanan genel asayişsizlik ortamı ve şahsi kin ve intikam duygulan tehcir edilen kafilelerin birtakım saldırılara uğramasına neden olmuştur. Hükûmet bu durumu elinden geldiğince önlemeye çalışmış ve sorumlu gördüğü kimseleri de cezalandırmıştır. Öte yandan, savaş günlerinin güç koşulların, araç, yakıt, gıda, ilaç ve diğer imkânların yetersizliğini, ağır iklim şartlarını ve tifüs gibi salgın hastalıkların yol açtığı tahribatı da göz önünde tutmak gerekir. 90 bin kişilik bir Osmanlı kolordusunun Doğu cephesinde soğuk ve hastalıktan kırıldığı unutulmamalıdır. Cephelere uzak bölgelerde, hatta başkent İstanbul'da bile feci sıkıntılar çekilmiştir. Bu koşullar ve sıkıntılar yalnız Ermeniler için değil, bütün Osmanlılar için eşit şekilde geçerlidir ve uğranılan acılar herkes için ortak acılar olmuştur.
Ermeni propaganda ve terör odaklarının bugün "XX yüzyılın ilk soykırımı" diye ilân ettikleri olayın aslı işte bundan ibarettir.
BELGELER;
***Sevk ve İskân (Tehcir) Kanunu
"VAKT-İ SEFERDE İCRAAT-I HÜKÜMETE KARŞI GELENLER İÇÜN CİHET-İ ASKERIYECE İTTİHAZ OLUNACAK TEDABİR HAKKINDA KANUN-I MUVAKKAT
Madde 1. Vak-ı seferde ordu ve kolordu ve fırka kumandanları ve bunların vekilleri ve müstakil mevki kumandanları ahali tarafından herhangi bir suretle evamir-i Hükümete ve müdafaa-ı memlekete ve muhafaza-ı asayişe müteallik icraat ve tertibata karşı muhalefet ve silahla tecavüz ve mukavemet görürlerse derakab (hemen) kuva-ı askeriye ile en şiddetli suretle te'dibat yapmaya ve tecavüz ve mukaveti esasından imha etmeye me'zun ve mecburdurlar.
Madde 2. Ordu ve müstakil kolordu ve fırka kumandanları icabat-ı askeriyeye mebni veya casusluk ve hıyanetlikleri hissettikleri kura (köyler) ve kasabat (kasabalar) ahalisini münferiden veya müctemi'an diğer mahallere sevk ve iskan ettirebilirler"
Madde 3. İşbu kanun tarih-i neşrinden mu'teberdir.
Madde 4. İşbu kanun mer'iyyet-i ahkamına Başkumandanlık Vekili ve Harbiye Nazırı me'murdur.
Meclis-i Umuminin içtimâ'ında kanuniyeti teklif olunmak üzere işbu laiha-ı kanuniyenin muvakkaten mevkı-ı mer'iyete vaz'ını ve kavanın-i Devlete ilavesini irade.
Mehmed Reşad 13 Recep 1333-14 Mayıs 1331
Sadrıazam Başkumandanlık Vekili ve
Mehmed Said Harbiye Nazırı
***Ermeni İleri Gelenlerinin Karar ve Telkinleri
Bitlis Valisi Mustafa Bey' den mevrut (gelen)
5 Eylül 330 (18 Eylül 1914) tarihli;şifre mahlulüdür (çözümüdür) Belge No : 1893
Ermeni mütefekkirini (düşünürleri) arasında son günlerde verilen kararları icra edilen telkin at : Harp ilanına kadar sükûn ve itaatkârını muhafaza etmek ve harp ilan edilirse ordudaki efradın (erlerin) silahlarıyla düşman tarafından iltica eylemeleri (sığınmalı) ve ordumuz ilerler sükûnetle itaatin muhafazası ve ordumuz ricat geçerek silahlanıp çete haline geçerek, muvuedat ve münasabatı i;kâl eylemeleri merkezinde (gidişgeliş ve ili;. kileri güçlendirmek yolunda) bulunduğu istitlaat-ı mahsusa-i mevsukaya müstenid (belge-lenmiş özel bilgilere dayalı) olduğu Muş Mutasarrıflığından bildirilmiştir.
Şube : 2/6 (19) Minh (da)
Şubece malûmat hasıl olmuş ve icrayı icabı zımnında (gereği yapılmak için) 1 nci Şube' ye tevdi edilmiştir. 2 nci Şube Müdürü A. Muhtar
Arşiv No :4/3671 Dolap No : 163 Göz No :1 Klasör No : 2811 Dosya No :26 Fihrist No : 28
***R.C. Craigie'nin Lord CURZON'a Mektubu
R.C. CRAIGIE, WASHINGTON'DAKİ İNGİLİZ BÜYÜKELÇİLİĞİNDEN EYALET SEKRETERLİĞİ EARL CURZON'A
İNİGİLİZ BÜYÜKELÇİLİĞİ No. 722 July 13. 1921
WASHINGTON, D.C..
Lordum:
755 No'lu raporunuza referans olarak, siz lorduma bildirmeliyim ki Ermeni katliamı ile bağlı olarak bir davayı izlemek üzere Malta'da alıkonulan Türkleri personelimden bir kişi dün ziyaret etmiştir. Savaş sırasında Ermenistan'da işlenen zulümle ilgili olarak kimi Amerikan Konsolosluğu belgelerini görmesine izin verilmiş, Eyalet Bakanlığı tarafından değerlendirilen raporlar Majesteleri'nin Hükümeti'nin amacına en faydalı olacak şekilde yüzlercesinin arasında seçikmiş en iyileri olduğu belirtilmiştir.
Siz Lorduma üzülerek bilgilendirmek durumundayım ki orada, Malta'da dava için alıkonulan Türkler aleyhine kanıt olarak kullanılabilecek hiçbir şey yoktu. İşlenen zulmün bütün kayıtlarının görülmesinde sadece iki Türk görevlinin-Sabit Bey ve Süleyman Faik Paşa isimleri sorgulanmakta ve bu davalarda da be memurların yazarın bölümüne göre şahsi görüşleri ve tatmin edici suçlama yapacak kanıt olmadığından ve somut gerçeklere dayandırılmadığından kapatılmıştır. Eyalet Bakanlığı'nın görevlilerinin bu bağlantıda onlar tarafından sağlanmış hiçbir bilginin mahkeme sırasında kullanılmaması dileklerini ilave etme şerefine de sahibim.
Bu şart koşmaya saygı duymakla birlikte Bakanlık hakimiyetinde olan raporların Türkler aleyhinde herhangi bir kanıt oluşturmadığı hatta siz Majestelerinin Hükümetinin hakimiyetindeki bilgileri destekleyecek, onaylayacak ve korkarım ki ileriye dönük olarak Birleşik Devletler'e yapılacak herhangi bir başvuruya yol gösterecek herhangi bir durumdan hiçbir şey umulmamalıdır.
Sadece Eyalet Bakanlığı'nın daha önceden bu durumu net ve açık bir şekilde görememesinden pişmanlık ve üzüntü duymaktayım. En yüksek saygılarımla. Lordluğunuzun en itaatkar ve alçakgönüllü hizmetkarı
R.C. CRAIGIE
Konumuzu, Ermeniler tarafından Türklere ve Türkiye Cumhuriyetine yöneltilen iddialar açısından sınırlandırarak değerlendirirsek şu tespitleri yapmamız mümkündür;
a. Ermeniler Osmanlı-Rus savaşlarında ve Birinci Dünya Savasında Ruslara destek olmaları karşılığı kendilerine vaat edilen toprakları vatanlaştıramadıklarından dolayı, buna engel olan güce karşı şiddetli öfke ve intikam duygusu içinde yaşamaktadırlar.
b. Osmanlıların, Ermenilerin bir bölümünün yerleşim alanlarını haklı olarak değiştirme mecburiyetinde kalması, onlar açısından ikinci büyük bir travma geçirmelerine neden olmuştur.
c. Geçirilmiş trâvmaları ve Türk milleti ile Devletine karşı duydukları nefret; geniş coğrafyalara dağılmış az nüfuslu tüm toplumlarda görüldüğü üzere (geniş coğrafyada yaşanmaktan dolayı ulusal kültürden uzaklaşmanın yarattığı kendi milletine yabancılaşma), milli kimliklerini koruma vasıtası olarak kullanılmaktadır. 1965 yılından itibaren hızla artan ve günümüze dek ulaşan Türkiye'ye ve Türklere yönelik soykırım iddialarını bu açıdan değerlendirmek gerekmektedir. Özellikle bir avuç Ermeni nüfusunun oyunu kazanmak uğruna yalana ve çarpıtmaya dayanılarak yapılan politik oyunlar bir milleti topyekün yargılama ve dünya kamuoyu zihninde "soykırım suçunu işleyen caniler" durumuna getirme noktasına ulaşmıştır
Burada bahsedilen Ermenilerden kasıt, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kendi örfadetlerini ve dinlerini özgürce yaşayan Ermeni asıllı Türk vatandaşları değil: açlıkla karşı karşıya bulunan Ermenistan topraklarında fiziken ve ruhen çok: uzakta bulunan diaspora Ermenileri ve oy avcılığı uğruna halkını boş ve tehlikeli emeller uğruna peşinden sürükleyen fırsatçılardır.
TEHCİR (YER DEĞİŞTİRME - İSKAN VE TENKİL UYGULAMASI )
Osmanlı Devleti'nin Sevk ve İskan Öncesi Aldığı Kararlar ve Uygulamalar:
Ruslar daha Osmanlı Devleti ile savaşa başlamadan önce, muhtemel bir savaşta Ermenilerin desteğini alacaklarından emindiler. Aynı durum diğer İtilaf Devletleri için de geçiciydi. Savaşın patlak vermesi ile beraber özellikle yurtdışındaki Ermeni teşkilatları. Ermenileri Osmanlı Devleti'ne karşı İtilaf Devletleri'nin yanında savaşa çağırmışlardır. Ermeniler bu çağrılara uyarak hem İtilâf Ordularına katılmışlar, hem de kendisi müdafaadan yoksun olan Anadolu'da isyanlar çıkartarak katliamlara girişmişlerdir.
Birinci Dünya Savaşı başlarında önce Ruslar. Kafkasya'daki Ermeniler aracılığıyla Osmanlı Devleti'ndeki Ermenileri Türkler aleyhine, Memaliki Osmaniye'den zaptedeceği yerleri Ermenilere vererek istiklallerini temin vaadiyle teşvik etmişler ve hatta "Türk köylüsü kıyafetinde birçok adamları içerdeki Ermeni köylerine göndermişler ve dağıtılmak üzere sınırdaki bazı yerlere silah ve cephane getirmişler, Rus generallerinden Loris Melikov'un oğlu da bu maksatla Van bölgesine gitmiştir.
Çarlık Rusyası, Kafkas berisindeki ve Anadolu'dan kaçan Ermenileri silahlandırarak gönüllü birlikleri kurmakla kalmıyor aynı zamanda Taşnaksutyun Partisi aracılığı ile par yardımında da bulunuyordu. Bu konuyla ilgili olarak Tiflis'i Şubat 1915'de toplanan Ermeni Milli Kongresi'nde Taşnak-sutyun Partisi Askeri Vekâleti temsilcisi, toplantıya sunduğu raporu mali kısmında şunları söylüyordu. "Bilindiği gibi savaşın başında Rus hükümeti, Türk Ermenilerini silahlandırma ve hazırlanma, savaş zamanında ülkenin içlerinde isyan çıkartmanın ilk masrafları için 242.900 ruble vermişti Gönüllü birliklerimiz Türk ordusu zinciri yararak geçmek ve isyancılarla birleşerek, geride ve cephede, mümkün olursa da düşmanın arasında, yani 'Türkiye'de anarşi çıkartmak ve bütün bunları Rus ordularının ilerlemesini ve Türkiye Ermenistan'ına hakim olmasını sağlamak zorundaydı."
Osmanlı Hükümeti önceleri isyanları bölgesel tedbirlerle mahallerinde bastırmayı ve savunma durumunda kalmayı tercih etmiştir. Ermenilerin silahlarıyla firarlarına, dini liderlerinin isyanlardaki büyük rollerine rağmen, Hükümet bu is yanları münferit bazı teşebbüsler şeklinde kabul etmeyi uygun bulmuştur. Aynı zamanda Ermeni Patriğine asayişin temini için savaş sırasında istenildiği kadar Jandarma bulundurulamayacağı, dolayısıyla Ermeniler tarafından bir karışıklık çıkarıldığında derhal "ülke savunmasını sağlamak amacıyla sert önlemler almak zorunda" (Müdafaa-i memleketi temin etmek maksadıyla tedabiri şedide ittihazınaa mecbur) kalınacağı anlatılmıştır. Osmanlı Ordusu Başkomutanlığı Ermeni Patriği'ne gönderilen mektup dönemin komuta kademesinin gelişmeler hakkındaki samimi görüşleri yansıtması bakımından bir ibret vesikasıdır. Doküman 2'de yer alan mektupta aynı şu satırlar yer almaktadır: "...Ancak vatanımızın en yüksek kademelerine yükselmiş becerikli bir insan olarak kabul buyuracağına şüphe yoktur ki, yabancıların kandırmalarına uyan bazı akılsızlar yazık ki vardır. Bunların gönüllerinde kilerini meydana çıkarmak için kaba vasıtalara başvurdukları meydandadır. Bunlara karşı hükümetçe, terbiye için sert hareket edilmesinde. Osmanlı vatanını koruması için esef olunur ki zorunluluk hasıl oluyor. Bu zorunluluk kaçınılmaz olduğu zamanlar duyduğumuz sancı ve içlenmeyi anlatamam... Komitelere mensup mebuslara da aynı yolda tebligata bulunulmuş, bütün Ermeni ileri gelenlerine, böyle bir durumun hoş olmayan bazı zorunlu sonuçlar doğuracağının söylenmesine rağmen, komiteler faaliyetini öncekilerle kıyaslanamayacak derecede artışlardır. Patrikhane başta olmak üzere, İstanbul'daki komiteler de eskiden olduğu gibi çalışmaya ve İtilaf Devletlerine askeri harekatımız hakkında bilgileri kapsayan muhaberelere devam ederken, vilayetlere özel heyetler gön-deriyorlardı. Bunun en büyük kanıtlarından biri ise Hasan-kale'den İstanbul'a gönderilen bir telgraftır.Bu telgraf metninde, Patrikhane'nin Van bölgesinde meydana gelen bazı olayları Başkomutanlığa şikayet ettiği. ancak Patriğin bölgede yaşayan Türkleri suçlayan iddialarının tamamen asılsız olduğu belirtilmektedir. Başkomutanlık tarafından verilen emir üzerine yapılan soruşturmanın sonuçları ise şu tarihi cümlelerle bağlanmaktadır: "...Rehin-i tasvib-i samileri buyurulduğu (uygun gördüğünüz) halde hususat-ı maruzanın (arzedilen konuların) Ermeni Patriğe tefhimi (anlatılması) ve hain-i muhbirlerini havadis-i kazibe-leriyle (uydurma haberleriyle) ref-i şikayet (şikayetlerini bü-yütme) yerine vazife-i ruhaniyesi dalâlette olanları irşad (din-sel görevi yanlış yolda olanları aydınlatma) olduğundan Ermeni Milletinin ikazına ve tarik-i itaat ve sadakate irca-ına delalet (itaat ve sadakat yoluna getirilmesine öncülük) eylemesini emr-ü tenbih buyurmalarını istirham eylerim...."
Aslında savaş başlamadan önce her türlü isyan hazırlığına girişmiş olan Ermeniler, bazı dağınık hareketlere rağmen. savaş başlar başlamaz toplu bir isyana yönelmemişlerdir. En uygun zamanın, İngilizlerin İskenderun Körfezi'ne çıkmaları ve Rusların İskenderun Körfezi'ne doğru ilerlemeleri anında olacağı değerlendirilmekteydi. Ancak Ermeniler savaşın başlamasını beklemediler, daha doğrusu bekleyemediler ve isyanları başlattılar. Bunun da sebebi, yakalanan bazı Ermeni çetecilerinin ifadelerine göre Rus ordusunun yaklaşmasının beklendiği bir sırada hükümet tarafından silah aranmasına başlanması, komite yöneticilerinden bazılarının tutuklanarak sürgüne gönderilmesi ve 1894 doğumluların silah altına çağırılmasıdır.
Osmanlı orduları cephede savaşırken, Ermenilerin bu eylemleri. "Ermeni bağımsızlığı için, müttefik davasına hizmet gayesiyle" hazırlanan plana uygun yürütülüyordu. Ancak. Ermeni çetelerinin cephe gerisindeki faaliyetlerinin, devletler hukukuna göre hıyanet sayıldığı gerçeği göz ardı ediliyordu.Ermeni isyanları özellikle Doğu Anadolu'dan başlayarak diğer vilayetlere yayılmıştır. Erzurum ve çevresinde Rus işgalinin genişlemesiyle Ermeniler, "halkın kanını kendilerine mubah" görmüşler ve bir Alman generalinin ifadesiyle, "bu bölgedeki Müslüman halkı silip süpürmeye" başlamışlardı.
Ermeni çetelerinin bu tür zulüm ve eylemleri sürerken, güvenlik kuvvetleri tarafından Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde yapıları aramalarda pek çok silâhlı ve cephane ele geçirilmiştir. Hatta ele geçirilen silahların çokluğu Müslüman halkı hayrete düşürmüş, müthiş bir katliamdan kurtulduklarına inandırmıştır. Rus işgalinden önce, Ermenilerin yaşadıkları yerler bir bakıma Ermeni işgali görmüş gibiydi ve bu yerlere devlet gücü giremez olmuştu. Artık devletin varlığını ağır bir şekilde yaralayan bu durum, biraz daha hoşgörü gösterildiğinde, telafisi mümkün olmayan sonuçlara sürükleneceğini göstermekteydi.
Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesinden ve özellikle Kafkas Cephesindeki bozgundan sonra. Ermenilerin Müslüman halka karşı baskıları, askerden firarları, asker ve jandarmaya saldırıları, silahlı ve mühimmatla yakalanmaları. Fransızca, Rusça ve Ermenice şifre gruplarının ele geçirilmeleri, ülke çapında bir karışıklık çıkaracaklarını göstermekteydi. Enver Paşa bu ihtilal sebebiyle 25 Şubat 1915'te ilgili birimlere dikkatli olunmasını bildirmişti.Erzurum'dan Başkomutanlığa gönderilen şifre telgraf incelendiğinde Enver Paşa'nın görüşlerini destekler gelişmeler olduğu görülecektir.
Osmanlı hükümeti bu olaylara karşı güvenlik tedbirleri almakla beraber, zorunlu yer değiştirme ile ilgili kanundan önce de, bu tedbirlerin yeterli olmadığı durumlarda Ermenileri başka yerlere iskan etme yoluna gitmiştir. Ancak sınırlı bir bölgede gerçekleştirilmesi bu uygulamanın genelleştirilmesi fikrini pekiştiren olay. Varı Ermenilerin isyanı olmuştur Çevredeki Ermenilerin. Osmanlı Devleti'nin savaşa girdiği tarihlerde Van'da toplandıkları ve silahlanarak Rusların iyice yaklaşmasını bekledikleri resmi belgelere yansımıştır. Başkumandanlık ise 1915 Mart ayı başlarında, Rusların Van vilayetini işgal ve Ermenileri ihtilale teşvik etmek istedikleri kesin olarak tespit etmiştir. Yurt genelinde Ermenilerin faaliyetleri ile ilgili olarak elde edilen bilgi ve belgelerin derlendiği ve Başkomutanlık tarafından yayınlanan raporda ,Rus ordusunun Ermeni komitacılarına nasıl destek olduğu şu sözlerle anlatmaktadır:"..Rusya dahilinde kura ve kasbatta (köyler ve kasabalar) bulunan İslam haneleri tahhari edilerek (aranarak) silahlar müsadere olunuyor(zorla alınıyor) ve bu silahlar Ermenilere tevzi olunuyor (dağıtılıyor).... Kısm-ı azamı "Bayezid". "Van" ve "Bitlis" Ermenileri'nden ve asker firarilerinden ve Iğdır havalisi Ermenilerden olam üzere 600 Ermeni'nin Iğdır'da tecemmü ederek (toplanarak) çete halinde tefrik ve taksim olunarak (ayrılıp ve bölünerek)teslih edildikleri Rus hudut bölükleri efradından (erlerinden) iltica eden Ruslara ve menabi-i sairteden (diğer kaynaklardan) alınan malumatla sübut buluyor (meydana çıkıyor)..."Van Vali Vekili Cevdet Bey'in yukarıda belirtilen uyarıla-rına rağmen, yeterli tedbir alınamamış ve 17 Nisan 1915'de önce Şıtak kazasında başlayan isyan, bütün vilayeti sarmış ve 20 Nisan'da da Van şehri ve köylerindeki Ermeniler ile Çölemerik Nasturileri ayaklanmışlardır. Ermeni Katolikosu V. Keork. 10.000 silahlı çetecinin bu isyana katıldığını bildirmiştir.
Van Vali Vekili Cevdet Bey'in 10 Mayıs'ta askeri makamlara yazdığı ve Ruslarla Ermenilerin ilerlemesi karşısında aşiretleri dağıldığı ve Van'ın kontrolünü ele geçiremediği yolundaki bilgilere rağmen geç kalınmıştır. Rus ve Ermeni güçlerinin baskısı karşısında çaresiz kalan Vali Cevdet Bey ve Van'da ki kuvvetler 16/17 Mayıs gecesi şehri terk etmek zorunda kalmışlardır. İki gün sonra 19 Mayıs 'ta da Ruslar Van'a girmişler, bu arada Van'da bulunan 30.000'e yakın Türk, kayıplar vererek Van'ın cevre bölgelere kaçmıştır.
Türk halkının bölgeyi hangi şartlar altında terk etmek zorunda kaldığını ise şu dehşet verici cümle yeteri kadar anlatmaktadır: "...Bu çeteler geçtikleri İslam köyleri emvalini (mallarını) nehib ve garet (çapul ve yağma) beşikteki çocuğuna varıncaya kadar katl ve imha ederek ilerliyorlardı..."
Böylece: Van ve çevresinde Rus ve Ermenilerin işbirliği ile gelişen olaylar ciddi boyutlara ulaşmıştır. Ermenilerin başlattıkları isyanlar, katliamlar ve tahriplerin dışında- Rusların bir ay içinde Van. Malazgirt ve Bitlis'i işgali ile sonuçlanmıştır. Dolayısıyla, Rusların her askeri harekatı, Ermeni isyanlarıyla hedefine ulaşmaktadır. Van örneği, Türk ordusunun daima arkadan vurulacağını ve ihanete uğrayacağın açıkça göstermiştir. Bu durumda, hükümet ülkenin muhtelif bölgelerinde yaşayan Ermenilerin, Zorunlu Sevk ve İskanına kara vermek zorunda kalmıştır.
Bu dönemde Ermeni Komitacılarının alıp uyguladıkları kararlar ve yapılalı katliamlara ilişkin belgeler son bölümde verilmiştir. Bu belgeler incelendiğinde Osmanlı Devlet yöneticilerinin tüm psikolojik baskı ve olumsuzluklara rağmen fevkalade soğukkanlı davrandığı görülmektedir.
Ancak Osmanlı Hükümetinin, Zorunlu Sevk ve İskan Kararından yaklaşık bir ay önce aldığı başka bir karar daha bulunmaktadır. Buna göre hükümet, nihayet, seferberliğin ilanından dokuz ay sonra, 24 Nisan 1915'de, 14 valilikle 10 mutassarıflığa bir emirname göndermiş ve ülkenin bir çok yerinde isyanlar çıkaran. Rus ordusuna gönüllü alaylar oluşturan. Osmanlı ordusunu arkadan tehdit eden ve Osmanlı Devleti aleyhine her türlü faaliyetin içinde yer alan bütün Ermeni siyasî teşekküllerinin dağıtılmasını istemiştir.
Bu çerçevede özellikle Hınçak. Taşnak ve benzeri komitelerin bütün şubelerinin kapatılması ve buralardaki evrak ve vesikalara kesinlikle imha edilmesine imkan vermeden el konulması, komitelere mensup kişilerin ve zararlı faaliyetleri bilinen Ermenilerin tutuklanmaları da istenmiştir.
İçişleri Bakanlığı'nın 24 Nisan 1915 (11 Nisan 1331) tarihli bu talimatı üzerine. 82.880 Ermeni'nin yaşadığı İstanbul'da 2.345 Ermeni tutuklanmıştır. Bunu diğer bölgelerdeki tutuklanalar takip etmiştir. Hükümeti bir ay boyunca aldığı tedbirlere rağmen Ermenilerin tavrında bir değişiklik görülmeyince son çare olarak tehcire başvurulmuştur. Bu tedbirlerin I.Dünya Savaşında bu yana mahiyetindeki eylemlere karşı alınmış olduğu: o zamanki koşullara göre yasadışı, gereksiz veya mesnetsiz olduklarının söylenemeyeceği açıktır.
Burada sırası gelmişken şu gerçeği de belirtmekte yarar vardır. 1916 tarihinin başlarında Rus orduları Erzurum'u aldığında Başkumandanlığın ilk emri "Ermeniler'in Erzurum'a yerleşme hakkı yoktur" şeklinde olmuştur. Ayrıca Rus Dışişleri Bakanı Sazanov, işgal ettikleri Anadolu topraklarındaki Ermenilerin gelecekteki durumu için Kafkas genel valisi Prens Nikolay Nikolayeviç'e yazmış olduğu 27 Haziran 1916 tarihli proje mektubunda "...Ermenilere bağımsızlık verme çözümünün uygun olmayacağını, çünkü Ermenistan'da Ermenilerin hiçbir zaman çoğunluğu teşkil etmediklerini şimdiye kadar mevcut nüfusun dörtte birini teşkil ettiklerini bu şartlar altında bir Ermeni bağımsızlığı verilmesinin azınlığın çoğunluğu idare etmesi gibi bir haksızlığa sebep olacağını en iyi çıkar yolun Türkiye'den alınan bölgenin yeniden düzenlenmesinde çeşitli ırklara eşitlikle davranılmasını, onların birbirine düşürülmesini. Ermenilere belirli çerçeveler içinde eğitim ve din hürriyeti, dillerinden istifade hakkı verilmesi gerektiğini, bu esasların uygulanabilmesinin mahalli halkın hükümete saygısını çekeceğini, her türlü iç ve dış tahrikten temizleneceklerini ve mahalli halk için getirilecek hayati şartların "Türk hakimiyeti zamanlarını özletmeyeceğini..."
TEHCİR KANUNU VE UYGULANMASINA DAIR TALİMATNAMELER
Osmanlı Hükümeti Sevk ve Iskan uygulamasını o günün şartlarında bir yasaya dayandırmıştır. Keyfi bir uygulama ya da bir Hükümet uygulaması değildir.savaş halinde devlet yönetimine karşı gelenler için askeri birliklerce alınacak tedbirleri" içermektedir.
Sevk ve İskan Kanununun 1'nci maddesinde "Devlet güçlerine ve kurulu düzene karşı muhalefet, silahla tecavüz ve mukavemet görülürse şiddetle karşı konulması ve imha edilmesini" 2nci maddesi: "Silahlı güçlere yönelik casusluk ve ihanetleri tespit edilen köy ve kasabaların başka mahallere sevk ve iskan edilebileceği". 3ncü maddesi kanunun geçerliliği ve 4ncü maddesi kanunun icrasından sorumluluğu belirtmektedir.
En önemli özelliği ise; kanun metninde herhangi bir etnik grup, zümrenin zikredilmemiş veya ima edilmemiş olmasıdır. Kanun kapsamına giren Müslüman, Rum ve Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşları yerlerinden başka yerlere sevk edilerek iskana tabi tutulmuştur. Dolayısıyla Tehcir Kanunu'nu tek bir halka yöneltilmiş olarak görmek bilgi eksikliği veya kasıtlı olmaktan öteye gidemez.
Bu maksat-la çıkarılan karar ve talimatnamelerle sevk ve iskanın nasıl yapılacağı ayrıntısıyla hükme bağlanmıştır. Bu karar ve talimatnamelerde; menkul ve gayri menkullerin nasıl teslim alınacağı, araziler ve üzerindeki mahsulün durumu, bunların kayda alınması, göç edenlere sıcak ve etli yemek verilmesi gibi konulara yer verilmiştir.
Sevk ve İskanla İlgili Kanun ve bu kanunun uygulanışını açıklayan mevzuatta, menkul ve gayrimenkulun yok edilmesi ya da insanların öldürülmesi yönünde herhangi bir amaç olmadığı gibi; bilakis uygulamada yaşanan aksaklıklar idam cezasına kadar uzanan ağır cezalarla giderilmeye çalışılmıştır. Rus, Fransız ve İngiliz tahrikleri ile, komitacılara başta Amerika'dan gelen maddi yardımlar, Ermeni çetelerinin eylemlerini artırmalarına sebep olmuş, Ermenilerin bir kısmının bugünkü Suriye civarına sevklerini zorunlu kılmıştır. Ancak göç ettirilen toprakların Osmanlı toprağı olması, son uygulamada dahi takınılan tavırda, bir kasıt olmadığını göstermesi açısından önemlidir.
TEHCİR ÖNCESİ VE SONRASINDA NÜFUS DURUMU
Savaş döneminde tutulan kayıtlar, resmi rakamlar, kilise kayıtları, yabancı misyonların raporlarında yer alan nüfus bilgileri ve diğer belgelere rağmen sürekli olarak o günkü gerçek nüfusun asgari üç katı bir rakam gösterilerek soykırım iddialarına dayanak aranmaktadır..
a. Tehcir Öncesi Ermeni Nüfusu:
Osmanlı Devletinde yaşayan Ermenilerin nüfusuna ilişkin çok değişik iddialar mevcuttur. Bunları sırasıyla aşağıdaki şekilde açıklayabiliriz;
(1) Ermeniler ve Diğer Yabancı Kaynaklara Göre Osmanlı Devleti'nde Ermeni Nüfusu:
1917 tarihli İngiliz Salnamesine göre; 20 1.056.000
Patrik ORMANYAN'a göre; 1.579.000
Kevork Aslan'ın "Ermenistan ve Ermeniler isimli kitabında
Anadolu'da 920.000
Kilikya (Adana-Sis-Maraş Bölgesi) 180.000
Osmanlıların diğer bölgelerinde 700.000
Olmak üzere Toplam 1.800.000
Alman Papas Johannes LEPSIUS'a göre; • 1.600.000
Cuinet'e göre; 1.045.018
Fransız Sarı Kitabına göre; 1.475.011
BASMACIYAN'a göre: 2.280.000
Patrik Nerses VARJABEDYAN'a göre; 1.150.000
Ermeni bulunmaktadır.
(2) Osmanlı Devleti Resmi Belgelerine Göre Ermeni Nüfusu:
1893 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1.001.465'tir.
1906 Nüfus sayımına göre Ermeni nüfusu 1.120.748'dir.
1914 Nüfus istatistiğine göre Ermeni nüfusu 1.221.850'dir.
Her üç grup veri kaynağı değerlendirildiğinde, gerek Osmanlı, gerek Ermeni ve yabancı istatistikler, 1nci Dünya Savaşı döneminde yaşayan Ermenilerin nüfusunun 1.250.000 civarında olduğunu ortaya koymaktadır.
b. Tehcir Sonrası Ermeni Nüfus Hareketleri:
Osmanlı Devletinin son nüfus istatistiği 1914 yılında yapılmıştır. 1914 nüfus istatistiğine göre Ermeni nüfusu 1.221.850'dir. Tehcirin yasallaştığı 27 Mayıs 1915 tarihinden, 1927 yılına kadar Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde sayım yapılmamıştır. Ayrıca, Tehcirin yapıldığı bugünkü Irak ve Suriye bölgelerinden; Irak bölgesi İngilizler tarafından, Suriye ise Fransızlar tarafından işgal edilmiş olup, bu bölgelere götürülen Ermeni sayısı ile nüfuslarının ne kadar arttığı, dolayısıyla intikal eden ve edemeyenlerin sayısını kestirmek mümkün olmamıştır. Ayrıca, konu ile ilgili kaynaklarda yukarıda arz edilen netlikle bilgiye rastlanılmamıştır.
Tehcir uygulamasında; Kafkasya'ya 345 bin, Suriye'ye 140 bin. 1'anistarı ve Ege Adalarına 120 bin, Bulgaristan'a 40 bin. İran'a 50 bin, Lübnan'a 50 bin. Ürdün'e 10 bin. Mısır'a 40 bin, lrak'a 25 bin. Fransa ABD Avusturya ya 35 bin olmak üzere, toplam 855.000 Ermeni'nin göçe tabi olduğu anlaşılmaktadır.İtilaf Devletleri saflarına katılarak Osmanlı ile savaşta ölen, yurtdışına kaçan, tehcir sırasında çeşitli nedenlerle ölen veya eşkıya tarafından öldürülen Ermeni sayısının yaklaşık 200.000 kişi olduğu söylenebilir.
1948 Tarihli Birleşmiş Milletler(BM) Soykırım Sözleşmesi Açısından Konuya Bir Bakış;
Soykırım kavramı: 1948 tarihli BM Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme ile tanımlanmıştır. Sözleşmenin 2.maddesine göre soykırım; ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle; Grup üyelerinin öldürülmesi, Grup üyelerinin Fizik ya da akıl bütünlüğünün ağır biçimde zedelenmesi, grubun fiziksel varlığının tümü ya da bir bölümü ile yok edilmesi sonucunu verecek yaşam koşulları içinde tutulması, grup içinde doğumları engelleyecek önlemler alınması, bir grup çocukların başka bir gruba zorla geçirilmesi eylemlerinden herhangi birine başvurulmasını kapsamı içine alır. Soykırımda planlı, devlet politikası haline gelmiş eylemler söz konusudur.
Konuyu soykırım sözleşmesi açısından yorumladığımızda, tarihteki bazı olaylara değinmeden geçilemeyecektir. Soykırım gibi vahim bir insanlık suçunun işlenebilmesi için o milletin tarihinde bu suça yatkınlık gerekir. Bir fert için suça eğilimlilik nasıl bir özellik ise, toplumlar için de öyledir. Türk tarihi incelendiğinde soykırıma ve asimilasyona rastlanamaz. Kısa bir tarih gezintisi yaparak, Osmanlının yayıldığı coğrafyayı hatırladığınızda Osmanlının; Avrupâ da Viyana önlerine kadar; Afrikâ da, Akdeniz'e sahil tüm Kuzey Afrika yı; Ortadoğu'nun tamamını ve Arap yarımadasını uzun yıllar yönetimi altında tuttuğu görünür. Bu süre asgari 200-400 yıl arasıdır. Bu coğrafyadaki, hangi halkın yok edildiği söylenebilir? Anadolu'da şeri hükümlerin hakim olduğu dönemde, en eski Hıristiyanlık mezhebi Süryanilik, tavus kuşuna ateşe tapan Yezidilik gibi inançlar yaşatılırken, 1800'lü yıllarda şer hükümlere aykırı olmasına rağmen Anadolu'da kiliseler açılmıştır. Hatta kardeşlerden biri Osmanlı Sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa iken, diğer kardeş Makarije Sırp Kilisesine Patrik tayini edilmiş ve Sırp halkını diriltmiştir. Avrupa'daki mezhepler mücadelesi döneminin soykırımlarını, uzak doğuda dili değişen halkları (Hindular-Peştun), komple dili ve dini değişen Afrika yı, Güney Amerika'yı görürüz.
Türk yönetimi hakim olduğu yörelerde diğer kültür ve soylara sahip halklarla yaşamaya alışıktır. Belki de bu tarihinde uzun süre farklı kültürlerle bir arada yaşamanın kazandırdığı bir özelliktir.
Türk devlet geleneğinde adalet vardır, kültürlerin yaşatılması vardır ancak, katliam ya da soykırım yoktur. Bu konuyu. Justin McCarthy'nin "Ölüm ve Sürgün" isimli kitabı açıkça ortaya koyulmaktadır. Bu kitapta, Balkan ve Kafkas halklarının ölümden kurtulmak için Osmanlı yönetimine nasıl sığındıklarını görürüz Yine Osmanlı yönetimini soykırımla suçlayanlara sormak gerekir: 1469 yılında İspanya ve Portekiz'den Musevi ve Müslümanlar, 1680 yılında Tökeli İmre ve adamları Macaristan'dan. 1711 yılında Rakoczi Ferençh ve adamları, 1849 yılında Layoş Kosuth ve 2000 kişilik Macar grubu. İsveç Kralı Şarl ve 1500-2000 kişilik adamları. 1841 ve 1856 yıllarında Polonya'lı Prens Chartorski. 135 bin kişilik ordusuyla Ekim 1917'de Rus komutan Vrangel, hatta Troçki ölümden soykırımından kurtulmak için nereye sığındılar? Tabii ki Osmanlı ülkesine. 1915 yılında "Sözde Ermeni Soykırımının yapıldığını iddia edenler, 1930'lu yıllardan itibaren Polonya ve Almanya kökenli Musevilerin Türkiye'ye sığındıklarını bilmiyorlar mı? Sözde Ermeni soykırımından 20-25 yıl gibi kısa bir süre geçmiş iken, soykırım yaptığı iddia edilen bir milleti kurtarıcı olarak görenler, neden Türki-ye'yi tercih etmişlerdir acaba?
Bugünkü insan hakları normlarını ihtiva eden 1478 tarihli Fermanı, dili, dini , kilisesi, okulu vs. güvence altına alınan Balkan milletleri; homojen toplumlar oluşturma adına XXI. yüzyıla girildiği bir dönemde Boşnakları, Arnavut asıllı Müslümanları, Makedonları ve Bulgaristan Türklerini yurtlarından söküp atmışlardır. Bugün bizi soykırım ile suçlayanlar, aylarca süren katliamları görmezlikten gelmiş, ırzına geçilen her yaştaki kadının feryadına kulaklarını tıkamıştır. Balkan halkları ile, Batılı kimyasal silah üreticilerinden temin ettiği hardal gazı ile soykırıma kalkışan Saddam'ın elinden kaçan Irak halkı, yine Türkiye'ye sığınmıştır. Türk insanı sınırlı imkanlarına rağmen, ekmeğini paylaşmış, mazlum halklara tarihin her döneminde kucak açmıştır. Türk insanının, Osmanlının ve Türkiye Cumhuriyeti'nin diğer milletlere devletlere örnek olacak temiz sicili budur.
Prof. Justin McCarthy de ABD Temsilciler Meclisinde yaptığı Savunma-Bilgilendirme konuşmasında, l. Dünya Savaşı'nda Türklerin de büyük acılar yaşadığını ancak bu acıları yüreğinde saklamayı tercih ettiğini şu sözlerle ifade etmiştir: "...Savaşlarda her şeylerini kaybedenlerin akıllarında intikam duygusu yer etmiştir. Yeni Türkiye Cumhuriyetini bu duyguların yönetmesi halinde daha çok fazla ölüm olayı yaşanacaktı. Mustafa Kemal Atatürk hükümeti bu nedenle geçmişteki kayıpları görmezden gelen ve eski düşmanlarla barış imzalayan bir politika ortaya koymuştur. Türk hükümeti, Ermenilere ve diğerlerine karşı Türk davasında baskı yapılmasının eski nefretleri canlandıracağını ve savaşa davetiye çıkaracağını hissetmiştir. Bu yüzden Türkler dertleri ile ilgili hiçbir şey söylememişlerdir. Bu, o dönem için alınabilecek en doğru karardı. Hiç kimsenin Türkler adına konuşmaması ise bu noktadaki olumsuz sonucu oluşturmuştur... Yapmadıklarına inandıkları bir şeyden dolayı haksız yere eleştirilen Türklerin ne düşünmesi gerekiyor..."
Justin McCarthy'nin konuşması karşısında, siyasi nedenlere dayalı tavırlarını değiştirmeyen ABD'li Temsilciler Meclisi üyelerini ve ileride aynı şekilde hareket etmesi muhtemel diğer kişileri tarih hiçbir zaman affetmeyecektir. İnsanlık: elbet bir gün sağduyulu tarih yazarlarının gün ışığına çıkarıp sergileyeceği gerçeklerle aydınlanacaktır. Aksi takdirde Atatürk'ün dediği gibi "Değişmeyen Hakikatler, İnsanlığı Şaşırtacak Bir Mahiyet Kazanacaktır".
MAKALELER;
TÜRKLER ERMENİLERİ 1915'DE PLANLI VE SİSTEMLİ BİR SOYKIRIMA TÂBİ TUTMUŞLAR MIDIR?
I. Dünya Savaşının başlaması ve Osmanlı Devletinin 1 Kasım 1914'de İtilâf Devletlerine karşı Almanların yanında savaşa girmesi Ermenilerce büyük bir fırsat olarak görülmüştür. Louse Nalbandian'ın belirttiği gibi. "Ermeni komiteleri için ivedi hedeflerini gerçekleştirecek topyekün ayaklanmayı başlatmanın en uygun zamanı Osmanlıların savaş halinde olduğu zamandır."
Komitelerin I. Dünya Savaşında faaliyete geçmesinden kuşkulanan Osmanlı Hükümeti. savaş öncesinde, 1914 Ağustosunda Erzurum'da Taşnak yöneticileriyle bir toplantı yapmıştır. Taşnaklar bu toplantıda Osmanlıların savaşa girmesi halinde sadık vatandaşlar olarak Osmanlı orduları safında görevlerini yerine getirecekleri vaadinde bulunmuşlardır. Bu vaatlerini tutmamışlardır, zira bu toplantıdan önce Haziran ayında yine Erzurum da düzenlenen Taşnak Kongresinde Osmanlı Devletine karşı mücadelenin sürdürülmesi kararlaştırılmıştır.
Rusya Ermenileri de Rus ordusuyla birlikte Osmanlı Devletine saldırma hazırlıklarına başlamışlar, Eçmiyazin Katolikosu ile Kafkas Genel Valisi Vranzof-Daşkof arasında "Rusya'nın Osmanlılara Ermeniler için yapılacak islâhatı uygulattırması karşılığında, Rusya Ermenilerinin kayıtsız şartsız Rusya'yı desteklemeleri" yolunda mutabakata varılmış. Katolikos daha sonra Tiflis'de Çar tarafından kabul edilmiş ve Çar'a "Anadolu'daki Ermenilerin kurtuluşunun ancak Türk egemenliğinden ayrılarak özerk bir Ermenistan teşkil etmeleri ve bu Ermenistan'ın Rusya'nın himayesiyle mümkün olabileceğini" bildirmiştir. Rusya'nın niyeti ise Ermenileri kullanarak Doğu Anadolu’yu ilhak etmektir.
Rusya'nın Osmanlılara savaş ilân etmesi üzerine Taşnak Komitesi, yayın organı Horizon'da şu bildiriyi yayınlamıştır:
"Ermeniler en küçük bir tereddüt göstermeden İtilâf Devletlerinin yanında yer almışlar, bütün güçlerini Rusya'nın emrine vermişler; ayrıca gönüllü alayları teşkil etmişlerdir."
Taşnak Komitesi örgütüne de şu talimat vermiştir:
"Ruslar sınırı geçtiklerinde ve Osmanlı orduları geri çekilmeye başladıklarında her yerde isyanlar çıkarılmalı, Osmanlı orduları bu suretle iki ateş arasına alınmalıdır. Osmanlı ordularının ilerlemesi halinde ise Ermeni askerler silâhlarıyla birlikte kıtalarını terk edecek ve çeteler teşkil edip Ruslarla birleşeceklerdir."
Hınçak Komitesi de örgütüne gönderdiği talimatta, "komitenin bütün gücüyle mücadeleye katılarak İtilâf Devletlerinin ve özellikle Rusya'nın müttefiki sıfatıyla Ermenistan, Kilikya. Kafkasya ve Azerbaycan'da zaferi temin için her türlü vasıta ile İtilâf Devletlerine yardım edeceğini" bildirmiştir.
Osmanlı Meclisinde Van mebusluğu yapan Papazyan ise bir bildiri yayınlayarak, "Kafkasya’da gönüllü Ermeni alaylarının hazır bulundurulmasını, bunların Rus ordularının öncüleri olarak Ermenilerin yaşadıkları bölgelerdeki kilit noktaları ele geçirmelerini ve Anadolu topraklarında ilerleyecek Ermeni alayları ile hemen birleştirilmesini" istemiştir.
Bütün bu emirler fazlasıyla yerine getirilmiş, Rus kuvvetlerinin Osmanlı ve Rus Ermenilerinden kurulmuş gönüllü alayları öncülüğünde Doğu'dan Osmanlı topraklarına girmesiyle birlikte Osmanlı ordularındaki Ermeniler (burada II. Meşrutiyet döneminde çıkarılan bir yasa ile Ermenilerin askere alınmalarının kabul edildiğini hatırlatalım) silahlarıyla firar ederek Rus kuvvetlerine katılmışlar ya da çeteler kurmuşlar, yıllardır Ermeni ve misyoner okul ve kiliselerinde saklanan silâhlar ortaya çıkarılmış, askerlik şubeleri basılarak yeni silahlar sağlanmıştır. Silâhlanan bu çeteler komitelerin “kurtulmak istiyorsan önce komşunu öldür" talimatı üzerine erkekler cephelerde olduğu için savunmasız kalan Türk şehir, kasaba ve köylerine saldırarak katliama girişmişler, Osmanlı kuvvetlerini arkadan vurmuşlar, Osmanlı birliklerinin harekâtını engellemişler, ikmâl yollarını kesmişler, yaralı konvoylarını pusuya düşürmüşler, köprü ve yolları imha etmişler, şehirlerde ayaklanarak Rus işgalini kolaylaştırmışlardır.
Rus kuvvetleri saflarındaki Ermeni gönüllü alaylarının yaptıkları zulüm o kadar ağır olmuştur ki, Rus komutanlığı bazı Ermeni birliklerini cepheden uzaklaştırarak geri hatlara sevketmek zorunluluğunu hissetmiştir. O dönemde Rus ordusunda görev yapan bazı subayların hatıratı bu zulme bütün açıklığıyla tanıklık etmektedir.
Ermeni katliamı yalnızca Türkleri hedef almamış, Trabzon dolaylarındaki Rumlar ve Hakkari dolaylarındaki Musevîler de Ermeni çetelerince katledilmişlerdir. Ermeni komitelerinin amacı bu topraklar üzerinde yaşayan Ermeniler dışındaki bütün unsurları yok etmek ya da göçe zorlamak ve böylece kurulması hayal edilen Ermeni Devletinde Ermenilerin çoğunlukta olmalarını sağlamaktır.
Rus kuvvetleriyle birlikte sının ilk geçen Ermeni birliklerinin başında Armen Garo lâkabıyla tanınan eski Osmanlı mebusu Karekin Pasurmacıyan bulunmaktadır. Yine eski mebuslardan Murad lâkabıyla bilinen Hamparsum Boyacıyan Ermeni çetelerinin başında cephe gerisinde Türk kasaba ve köylerine saldırmakta ve "Ermeni milleti için tehlike teşkil ettiklerinden Türk çocuklarının dahi öldürülmesini" emretmektedir. Bir diğer eski mebus Papazyan çeteleriyle Van, Bitlis ve Muş dolaylarını kasıp kavurmaktadır.
Rus kuvvetlerinin 1915 Man ayında bu kez Van yönünde harekâta geçmeleri üzerine 21 Nisanda Van'da geniş çapta bir Ermeni isyanı başlamış, bu isyan sonucu Van Rusların eline düşmüştür. Rus Çan II. Nikola Van'daki Ermeni komitesine 21 Nisan 1915'de bir telgraf göndererek, "Rusya’ya yaptığı hizmetler nedeniyle teşekkür etmiştir." ABD'de yayınlanan Ermeni gazetesi Goçnak 24 Mayıs 1915 tarihli sayısında "Van'da yalnızca 1.500 Türk'ün kaldığını" iftiharla bildirmiştir.
Taşnak temsilcisinin 1915 Şubatında Tiflis'te toplanan Ermeni Milli Kongresinde yaptığı konuşmada, "Rusya'nın Osmanlı Ermenilerini silahlandırmak, hazırlamak ve isyanlar çıkarmalarını sağlamak için savaştan önce 142.900 ruble verdiğini" söylemesi, Rus Ermeni ittifakı ve Ermeni komitelerinin savaş öncesinde nasıl bir hazırlık içinde olduklarını bütün açıklığıyla gösterecek niteliktedir.
Ermeniler, bu ayaklanmaları ve faaliyeti, Osmanlıların tehcir karan üzerine girişilen bir meşru müdafaa olarak takdim etmek alışkanlığındadırlar. Oysa ortada henüz alınmış bir tehcir kararı yoktur ve isyanlar tehcirin değil, tehcir isyanların sonucudur.
Bütün bunlar olup biterken İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkale Boğazını zorlamakta, Osmanlı orduları Galiçya'dan Doğu Anadolu ve Irak'a kadar çeşitli cephelerde düşman kuvvetleriyle çarpışmaktadırlar.
Osmanlı Hükümeti bu durum karşısında, önce Ermeni Patriği, mebusları ve önde gelenlerini çağırarak Ermenilerin müslümanları katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını bildirmekle yetinmiş, bu sonuç vermeyince 24 Nisan 1915'de Ermeni komitelerini kapatmış ve yöneticilerinden 235 kişiyi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklamıştır.
Dışarıdaki Ermeni toplantılarının her yıl "katliam" yıldönümü diye andıkları 24 Nisan işte bu 235 kişinin tutuklandığı tarihtir.
Osmanlı Hükûmeti maruz kaldığı bu büyük iç ve dış tehlikeler nedeniyle benzer tehlikelerle karşılaşan tüm ülkelerin almakta tereddüt göstermeyeceği bir önleme başvurarak, savaş bölgeleri yakınlarındaki Ermenileri daha güneydeki Osmanlı topraklarına, Suriye'ye tehcir etmiştir. Muvakkat Kanunun tarihi 27 Mayıs 1915'tir.
Ermeni tarihçi Leo'nun da belirttiği gibi, Osmanlı Hükûmeti "Rus kışkırtmalarına kapılarak ve Rus silâhlarına güvenerek karışıklık ve isyanlar çıkaran Ermeni komiteleri karşısında kendi varlığını korumak hakkını kullanmıştır."
Üstelik tehcir bir cezaî işlem değil, güvenlik nedenleriyle belirli bir grubun belirli bir yerde ikamete mecbur edilmesidir. Bir savaş halinde düşman ile işbirliği yaptığı sabit olmuş ve üstelik, bu işbirliğini bir iftihar vesilesi olarak gören topluluklarının, zararlı faaliyetlerinin önlenmesi bakımından belirli bölgelerde mecburî ikamete tâbi tutulmaları itiraz edilecek bir husus da olmasa gerektir. Bu tedbir II. Dünya Savaşında bile bütün devletlerce uygulanmıştır.
Kaldı ki, Osmanlı Hükûmeti Ermenilerin tehcir sırasında zarar görmelerini önlemek için somut bir gayret de göstermiştir. Bu amaçla yayınlanan emirler bunun belirgin kanıtıdır:
"Bahsi geçen kasaba ve köylerde yerleşik ve nakli gereken Ermenilerin yeni yerleşme bölgelerine hareket ettirilmeleri ve yolculukları sırasında rahatları sağlanmalı, canları ve malları korunmalıdır; varışlarından yeni yurtlarına tamamiyle yerleşmelerine kadar iaşeleri mülteci tahsisatlardan karşılanmalıdır: bunlara daha önceki mali durumları ve hali hazır ihtiyaçlarına göre mal ve toprak dağıtılmalıdır; ihtiyaç sahipleri için Hükümet evler yapmalı, çiftçi sahibi zanaatkârlara tohum, alet, teçhizat temin etmelidir."
"Bu emrin tamamiyle Ermeni isyancı komitelerinin genişlemesine karşı bir önlem olması nedeniyle, Müslüman ve Ermeni gruplarının karşılıklı katliama girişimlerine yol açacak şekilde yerine getirilmesinden kaçınılmalıdır." "Yeniden yerleştirilen Ermeni gruplarına refakat etmek üzere özel görevliler temini için düzenlemeler yapılacak, bunların yiyecek ve diğer ihtiyaçları sağlanacak, bu amaçla gerekecek harcamalar göçmenlere ayrılan hükümet tahsisatından karşılanacaktır"
"Göçmenlerin yolculukları sırasında varış yerlerine kadar gerekli iaşeleri sağlanmalıdır. Yoksul göçmenlere yerleşebilmeleri için kredi verilmelidir. Yolculuk halindeki kişiler için kurulan kamplar muntazaman denetlenmelidir; bu kişilerin refahı için gerekli önlemler alınmalı, ayrıca asayiş ve güvenlikleri sağlanmalıdır. Yoksul göçmenlere yeterli yiyecek verilmeli ve sağlık durumları her gün doktor tarafından denetlenmelidir... Hasta, kadın ve çocuklar trenle, diğerleri ise dayanıklılıklarına göre katırla, araba içinde veya yaya olarak gönderilmelidir. Her konvoya bir müfreze muhafız refakat etmeli, her konvoyun yiyecek malzemeleri varış yerine kadar korunmalıdır... Kamplarda veya yolculuk sırasında göçmenlere karşı bir saldırı vuku bulursa, bu saldırılar derhal püskürtülmelidir."
Ermenilerin Doğu Anadolu'daki çarpışmalar ve tehcir sırasında kayıplar verdikleri doğrudur, esasen bunu kimse inkâr etmemektedir. Bir dünya savaşı, bir ayaklanma ve isyan ve bunun sonucu bir tehcir söz konusudur. Savaştan kaynaklanan genel asayişsizlik ortamı ve şahsi kin ve intikam duygulan tehcir edilen kafilelerin birtakım saldırılara uğramasına neden olmuştur. Hükûmet bu durumu elinden geldiğince önlemeye çalışmış ve sorumlu gördüğü kimseleri de cezalandırmıştır. Öte yandan, savaş günlerinin güç koşulların, araç, yakıt, gıda, ilaç ve diğer imkânların yetersizliğini, ağır iklim şartlarını ve tifüs gibi salgın hastalıkların yol açtığı tahribatı da göz önünde tutmak gerekir. 90 bin kişilik bir Osmanlı kolordusunun Doğu cephesinde soğuk ve hastalıktan kırıldığı unutulmamalıdır. Cephelere uzak bölgelerde, hatta başkent İstanbul'da bile feci sıkıntılar çekilmiştir. Bu koşullar ve sıkıntılar yalnız Ermeniler için değil, bütün Osmanlılar için eşit şekilde geçerlidir ve uğranılan acılar herkes için ortak acılar olmuştur.
Ermeni propaganda ve terör odaklarının bugün "XX yüzyılın ilk soykırımı" diye ilân ettikleri olayın aslı işte bundan ibarettir.
BELGELER;
***Sevk ve İskân (Tehcir) Kanunu
"VAKT-İ SEFERDE İCRAAT-I HÜKÜMETE KARŞI GELENLER İÇÜN CİHET-İ ASKERIYECE İTTİHAZ OLUNACAK TEDABİR HAKKINDA KANUN-I MUVAKKAT
Madde 1. Vak-ı seferde ordu ve kolordu ve fırka kumandanları ve bunların vekilleri ve müstakil mevki kumandanları ahali tarafından herhangi bir suretle evamir-i Hükümete ve müdafaa-ı memlekete ve muhafaza-ı asayişe müteallik icraat ve tertibata karşı muhalefet ve silahla tecavüz ve mukavemet görürlerse derakab (hemen) kuva-ı askeriye ile en şiddetli suretle te'dibat yapmaya ve tecavüz ve mukaveti esasından imha etmeye me'zun ve mecburdurlar.
Madde 2. Ordu ve müstakil kolordu ve fırka kumandanları icabat-ı askeriyeye mebni veya casusluk ve hıyanetlikleri hissettikleri kura (köyler) ve kasabat (kasabalar) ahalisini münferiden veya müctemi'an diğer mahallere sevk ve iskan ettirebilirler"
Madde 3. İşbu kanun tarih-i neşrinden mu'teberdir.
Madde 4. İşbu kanun mer'iyyet-i ahkamına Başkumandanlık Vekili ve Harbiye Nazırı me'murdur.
Meclis-i Umuminin içtimâ'ında kanuniyeti teklif olunmak üzere işbu laiha-ı kanuniyenin muvakkaten mevkı-ı mer'iyete vaz'ını ve kavanın-i Devlete ilavesini irade.
Mehmed Reşad 13 Recep 1333-14 Mayıs 1331
Sadrıazam Başkumandanlık Vekili ve
Mehmed Said Harbiye Nazırı
***Ermeni İleri Gelenlerinin Karar ve Telkinleri
Bitlis Valisi Mustafa Bey' den mevrut (gelen)
5 Eylül 330 (18 Eylül 1914) tarihli;şifre mahlulüdür (çözümüdür) Belge No : 1893
Ermeni mütefekkirini (düşünürleri) arasında son günlerde verilen kararları icra edilen telkin at : Harp ilanına kadar sükûn ve itaatkârını muhafaza etmek ve harp ilan edilirse ordudaki efradın (erlerin) silahlarıyla düşman tarafından iltica eylemeleri (sığınmalı) ve ordumuz ilerler sükûnetle itaatin muhafazası ve ordumuz ricat geçerek silahlanıp çete haline geçerek, muvuedat ve münasabatı i;kâl eylemeleri merkezinde (gidişgeliş ve ili;. kileri güçlendirmek yolunda) bulunduğu istitlaat-ı mahsusa-i mevsukaya müstenid (belge-lenmiş özel bilgilere dayalı) olduğu Muş Mutasarrıflığından bildirilmiştir.
Şube : 2/6 (19) Minh (da)
Şubece malûmat hasıl olmuş ve icrayı icabı zımnında (gereği yapılmak için) 1 nci Şube' ye tevdi edilmiştir. 2 nci Şube Müdürü A. Muhtar
Arşiv No :4/3671 Dolap No : 163 Göz No :1 Klasör No : 2811 Dosya No :26 Fihrist No : 28
***R.C. Craigie'nin Lord CURZON'a Mektubu
R.C. CRAIGIE, WASHINGTON'DAKİ İNGİLİZ BÜYÜKELÇİLİĞİNDEN EYALET SEKRETERLİĞİ EARL CURZON'A
İNİGİLİZ BÜYÜKELÇİLİĞİ No. 722 July 13. 1921
WASHINGTON, D.C..
Lordum:
755 No'lu raporunuza referans olarak, siz lorduma bildirmeliyim ki Ermeni katliamı ile bağlı olarak bir davayı izlemek üzere Malta'da alıkonulan Türkleri personelimden bir kişi dün ziyaret etmiştir. Savaş sırasında Ermenistan'da işlenen zulümle ilgili olarak kimi Amerikan Konsolosluğu belgelerini görmesine izin verilmiş, Eyalet Bakanlığı tarafından değerlendirilen raporlar Majesteleri'nin Hükümeti'nin amacına en faydalı olacak şekilde yüzlercesinin arasında seçikmiş en iyileri olduğu belirtilmiştir.
Siz Lorduma üzülerek bilgilendirmek durumundayım ki orada, Malta'da dava için alıkonulan Türkler aleyhine kanıt olarak kullanılabilecek hiçbir şey yoktu. İşlenen zulmün bütün kayıtlarının görülmesinde sadece iki Türk görevlinin-Sabit Bey ve Süleyman Faik Paşa isimleri sorgulanmakta ve bu davalarda da be memurların yazarın bölümüne göre şahsi görüşleri ve tatmin edici suçlama yapacak kanıt olmadığından ve somut gerçeklere dayandırılmadığından kapatılmıştır. Eyalet Bakanlığı'nın görevlilerinin bu bağlantıda onlar tarafından sağlanmış hiçbir bilginin mahkeme sırasında kullanılmaması dileklerini ilave etme şerefine de sahibim.
Bu şart koşmaya saygı duymakla birlikte Bakanlık hakimiyetinde olan raporların Türkler aleyhinde herhangi bir kanıt oluşturmadığı hatta siz Majestelerinin Hükümetinin hakimiyetindeki bilgileri destekleyecek, onaylayacak ve korkarım ki ileriye dönük olarak Birleşik Devletler'e yapılacak herhangi bir başvuruya yol gösterecek herhangi bir durumdan hiçbir şey umulmamalıdır.
Sadece Eyalet Bakanlığı'nın daha önceden bu durumu net ve açık bir şekilde görememesinden pişmanlık ve üzüntü duymaktayım. En yüksek saygılarımla. Lordluğunuzun en itaatkar ve alçakgönüllü hizmetkarı
R.C. CRAIGIE