çanakkale'den mektup var...

Buhar

Çalışkan Üye
Üye
Katılım
31 Ocak 2010
Mesajlar
137
Puanları
18
Konum
Buharkent/Aydın
Çanakkale’den mektup var…



Bugün size, 18 Mayıs 1331 tarihini taşıyan bir

mektuptan söz edeceğim. Çanakkale Savaşları sırasında

yaralanan bir subay tarafından kaleme alınmış, ancak

şehit olduktan sonra ancak ailesine

gönderilebilmiştir.

Mektup şöyle başlıyor:

“Sebeb-i hayatım, feyz-ü refikim, sevgili babacığım ve

valideciğim.

Arıburnu’nda ilk girdiğim muharebede sağ yanımdan

kurşun geçti. Hamdolsun kurtuldum. Fakat bundan sonra

gireceğim muharebelerden kurtulacağıma ümidim

olmadığından, bir hatıra olmak üzere, şu mektubu

yazıyorum.

Şimdiye kadar milletimin bana verdiklerini bugün hak

etmek zamanıdır. Mukaddes vatanî vazifemi ifaya cehd

ediyorum. Şehadet rütbesine suud edersem, (ulaşırsam)

Cenab-ı Hakk’ın sevgili bir kulu olduğuma inanacağım.

Sevgili babacığım ve valideciğim... Gözbebeğim olan

zevcem (eşim) Münevver ve Allah emaneti oğlum

Nezih’ciğimi evvela Cenab’ı Hakk’ın, saniyen sizin

himayenize tevdi ediyorum. Onlar hakkında ne mümkünse

lütfen yapınız. Oğlumun talim ve terbiyesi ile siz de

refikamla (eşimle) birlikte sa’y ediniz (çabalayınız).



Şehadetimi duyduğunda refikam mutlaka çok müteessir

olacaktır. Teselli ediniz. ‘Mukadderat-ı İlâhiye böyle

imiş’ deyiniz.

Sevgili baba ve valideciğim... Belki bilmeyerek size

karşı kusur işlemiş olabilirim. Beni affediniz. Lütfen

hakkınızı helâl ederek ruhumu şâd ediniz. Bana,

vatanın, uğruna ölünecek mukaddes bir değer olduğunu

öğrettiğiniz için teşekkür ederim. Fatihalarınız

kabrimi nurlandıracaktır.

Sevgili hemşirem (kız kardeşim) Lütfiyeciğim...

Bilirsin seni pek severim. Buna rağmen belki sana

karşı da kusur ettiğim olmuştur. Beni affet. Hakkını

helâl et. Ruhumu şâd et. Yengen Münevver Hanım’la

yeğenin Nezih’e sen de yardımcı ol. Hepinizi Cenab-ı

Hakk’ın lütuf ve himayesine tevdi ediyorum

(bırakıyorum).

Ey akraba ve ehibbâ (ahbaplar) ve eviddâ!..

Cümlenize elveda! Cümleniz hakkınızı helâl ediniz.

Benim tarafımdan hakkım cümlenize helâl olsun.

Ebediyen Allahaısmarladık.

Sevgili babacığım ve valideciğim. Sakın üzülmeyiniz.

Şehid babası, şehid anası olduğunuz için şükrediniz.

Elveda... Oğlunuz: Mehmed Tevfik.”

Bölük Komutanı Mehmed Tevfik Efendi, bu mektubu fırsat

bulup ailesine gönderemedi. Çünkü yarası iyileşir

iyileşmez tekrar cepheye, iman ve vatan savunmasına

koşmuş, mektubunu postalayacak kadar boş vakit

bulamamıştı.

Mektup, ailesine gönderilen eşyalarının arasından

çıktı. Şehit kanına bulanmıştı.



Size şimdi Anzak askerlerinden 4/165 künyeli istihkâm

eri Frederik Rişard’ın hatıralarından birini

aktaracağım. Frederik Rişard şöyle bir hatırasını

naklediyor: “12 Ağustos 1915 günü taarruza kalktık.

163. tümenimiz her bakımdan üstün dövüşürken, çok

garip bir şey oldu. Berrak gökyüzünde birden somun

ekmeği biçiminde altı veya sekiz beyaz bulut belirdi.

Rüzgâr olmasına rağmen, bulutlar, 60 rakımlı tepenin

üstünde hareketsiz duruyordu.

Bulut kümesinin tam altına gelen yerde, toprağa yakın

bir bulut daha belirdi. Yaklaşık 250 metre

uzunluğunda, 65 metre yüksekliğinde idi. Oldukça yoğun

görünüyordu. Katı bir madde gibiydi. İngiliz

birliklerinin sadece 100 metre kadar uzağında

bulunuyordu.

O sırada 4. Norfolk Taburumuz 60 rakımlı tepeye doğru

hücuma kalkmıştı. Tepenin Türklerden alınması an

meselesiydi. Bizimkiler doğruca bulutun içine

girdiler. Son erine kadar görüyordum. Nihayet hepsi

bulutun içinde kayboldu. Hepsi gözümden silinince,

bulut, sanki yükünü almış gibi ağır ağır yükselmeye

başladı. Diğer bulutlarla birleşti ve kuzeye doğru

uzaklaştı. Bir daha 4. Norfolk Taburu’ndan hiç kimse

haber alamadı. Tek bir eri ya da subayı geri dönmedi.

Sır oldular.”

Âl-i İmran Sûresi, 123. âyetindeki vaadi şimdi

hatırlamanın tam sırası:

“Şayet sabreder, Allah’tan korkarsanız ve

düşmanlarınız da hemen o anda üzerinize gelirse,

Rabbiniz, işaretlenmiş beş bin melekle size yardım

eder.”

Yardımın ilk şartı, “sabretmek”, ikincisi ise

“Allah’tan korkmak”. Yani “iyi insan” ve “iyi Müslüman

olmak...” Demek ki onlar iyi insanlardı, iyi

Müslümanlardı: Düşmanla karşı karşıya dövüşürken bile

Kur’an okuyor, bombardıman altında namaz kılıyor,

yiyeceklerini esirleriyle paylaşıyorlardı.

İmkânsızlıklara tıkanıp kalmıyor, mevcut tüm imkânları

kullandıktan sonra, Allah’a dua ile iltica

ediyorlardı. Bugün de aynı duygu ve düşüncelerle

mukaddeslerimizi savunursak, Allah’ın rahmeti tecelli

edecektir. İşte o zaman, tüm şer odaklarının oyunu

bozulacak, varlık mücadelemiz asgarisinden ruh

planında zafere dönüşecektir. Önce zaferi hak etmek

lâzım.
 
Üst