Çanakkale'de İnsanlık Dersi
Baştanbaşa bir destandır Çanakkale.. Mehmetçiğin aslanlaştığı aynı
zeminde şefkat kahramanı kesildiği.. yokluğun varlığa galebe çaldığı
imanın zaferinin bayraklaştığı.. toptan bir milletin istikbalini pazara
çıkarıp ölüm kalım mücadelesi verdiği yerdir Çanakkale...
Anlatılamayacak kadar çok harikulâde hadisenin vuku bulduğu, ehl-i
keşfin işaretiyle, Rasûlüllah'ın da ruhaniyeti ile hazır bulunduğu
Çanakkale hakkında pek çok kıymetli eser kaleme alınmıştır. Bu nadide
eserleri okurken insan, kimi zaman göz yaşlarıyla, kimi zaman coşan bir
gönülle, kimi zaman mahzun ve mükedder, kimi zaman da iftiharla olup
bitenleri sanki bir sinema ekranından seyrediyormuş gibi olur ve 80 yıl
önceki olayları hayalinde bir kere daha yaşar. Akıl almaz hadiseler,
dehşetengîz olaylar zaman zaman insana gayri ihtiyarî "olamaz böyle şey"
dedirtir.
Japonların maziden çok iyi ders aldıklarını, Hiroşima ve Nagazaki'nin
bir kısmını II. Dünya Harbi sonundaki durumuyla aynen bıraktıklarını,
çocuklarını önce modern fabrikaları gezdirip ardından bu iki şehri ve
tahribin boyutlarını gezdirip göstererek, "Eğer siz, çalışmaz ve o modern
fabrikaları daha da ileri götürmezseniz, birileri gelir yine sizin
memleketinizi bu hale çevirir" şeklinde ders verdiklerini okumuştum.
Tarihten ders alabilen milletlerin geleceğe daha güvenle bakacakları da
bilinen bir gerçektir.
İşte Çanakkale, ders alacak o kadar çok yönü olan bir hadisedir ki,
belki de Asr-ı Saadet istisna edilecek olursa bir benzeri görülmemiş bir
mücadeledir. Evet o derslerden biri de imanla gerilmiş Mehmetçiğin
akıllara durgunluk veren insanlık dersidir. Ateş çemberi içinde mürüvvet
sergilemesi, şefkat ve merhamet kanatlarını sonuna kadar yerlere
sermesi, aciz ve muhtaçların imdadına koşması eşine az rastlanır bir
düzeydedir. Bu minvalde sayısız örneklerinden bir kaçını müsaadenizle
arzedeyim...
* * **********************************************
Hüseyin isminde bir er yaralanmış ve sargı yerinde tedaviye alınmıştı.
Ancak yarası çok ağırdı. Durumunun ümitsiz olduğunu kendisi de
hissediyordu. Onu çok seven arkadaşları etrafında pervane gibi
dönüyor, son anlarında can dostlarını mutlu etmek için elinden geleni
yapıyorlardı. Bu arada hastalara taze ekmek gelmişti. Hemen bir yarım
somun da ona uzattılar. Hüseyin somunu aldı, tam ısıracakken birden
durakladı; ve yeniden ekmeği başucunda bekleyen Mehmetçiklere uzattı.
Onların yemesi için ısrarı üzerine, sahabe ahlakını çağrıştıran şu sözleri
söyledi:
Kardaşlarım!.. Bu ekmeği benim yemem doğru değildir. Ben nasıl olsa
şimdi işe yaramadan öleceğim.. alın, bunu çarpışacak yiğitlere yedirin de
ekmek boşa gitmesin..."
Baştanbaşa bir destandır Çanakkale.. Mehmetçiğin aslanlaştığı aynı
zeminde şefkat kahramanı kesildiği.. yokluğun varlığa galebe çaldığı
imanın zaferinin bayraklaştığı.. toptan bir milletin istikbalini pazara
çıkarıp ölüm kalım mücadelesi verdiği yerdir Çanakkale...
Anlatılamayacak kadar çok harikulâde hadisenin vuku bulduğu, ehl-i
keşfin işaretiyle, Rasûlüllah'ın da ruhaniyeti ile hazır bulunduğu
Çanakkale hakkında pek çok kıymetli eser kaleme alınmıştır. Bu nadide
eserleri okurken insan, kimi zaman göz yaşlarıyla, kimi zaman coşan bir
gönülle, kimi zaman mahzun ve mükedder, kimi zaman da iftiharla olup
bitenleri sanki bir sinema ekranından seyrediyormuş gibi olur ve 80 yıl
önceki olayları hayalinde bir kere daha yaşar. Akıl almaz hadiseler,
dehşetengîz olaylar zaman zaman insana gayri ihtiyarî "olamaz böyle şey"
dedirtir.
Japonların maziden çok iyi ders aldıklarını, Hiroşima ve Nagazaki'nin
bir kısmını II. Dünya Harbi sonundaki durumuyla aynen bıraktıklarını,
çocuklarını önce modern fabrikaları gezdirip ardından bu iki şehri ve
tahribin boyutlarını gezdirip göstererek, "Eğer siz, çalışmaz ve o modern
fabrikaları daha da ileri götürmezseniz, birileri gelir yine sizin
memleketinizi bu hale çevirir" şeklinde ders verdiklerini okumuştum.
Tarihten ders alabilen milletlerin geleceğe daha güvenle bakacakları da
bilinen bir gerçektir.
İşte Çanakkale, ders alacak o kadar çok yönü olan bir hadisedir ki,
belki de Asr-ı Saadet istisna edilecek olursa bir benzeri görülmemiş bir
mücadeledir. Evet o derslerden biri de imanla gerilmiş Mehmetçiğin
akıllara durgunluk veren insanlık dersidir. Ateş çemberi içinde mürüvvet
sergilemesi, şefkat ve merhamet kanatlarını sonuna kadar yerlere
sermesi, aciz ve muhtaçların imdadına koşması eşine az rastlanır bir
düzeydedir. Bu minvalde sayısız örneklerinden bir kaçını müsaadenizle
arzedeyim...
* * **********************************************
Hüseyin isminde bir er yaralanmış ve sargı yerinde tedaviye alınmıştı.
Ancak yarası çok ağırdı. Durumunun ümitsiz olduğunu kendisi de
hissediyordu. Onu çok seven arkadaşları etrafında pervane gibi
dönüyor, son anlarında can dostlarını mutlu etmek için elinden geleni
yapıyorlardı. Bu arada hastalara taze ekmek gelmişti. Hemen bir yarım
somun da ona uzattılar. Hüseyin somunu aldı, tam ısıracakken birden
durakladı; ve yeniden ekmeği başucunda bekleyen Mehmetçiklere uzattı.
Onların yemesi için ısrarı üzerine, sahabe ahlakını çağrıştıran şu sözleri
söyledi:
Kardaşlarım!.. Bu ekmeği benim yemem doğru değildir. Ben nasıl olsa
şimdi işe yaramadan öleceğim.. alın, bunu çarpışacak yiğitlere yedirin de
ekmek boşa gitmesin..."