Bu konuda 26 numaralı slatyyaki bilgiler doğru değil, Mustafa kemal meclisin tüm yetkilerini almadı!
Nutukta Atatürk konuyu anlatmış;
Başkumandanlığıma yapılan itirazlar; Efendiler, bu önergem, sureti haktan görünerek tekliflerde bulunanlann gizli niyetlerini açığa çıkarmaya vesile teşkil etti. Derhal itirazlar başladı. Bir defa, " Başkumandanlık unvanını veremeyiz" dediler. "O, Büyük Millet Meclisi'nin manevi şahsiyeti içindedir. Başkumandan vekili denilmelidir." İkinci olarak, "Meclis'in salahiyetini kullanmak gibi bir imtiyazın verilmesi asla söz konusu olamaz" görüşünü ileri sürdüler. Ben, padişah ve halifeler tarafından verilegelmiş köhne bir unvanı takınamayacağımı; yapacağım vazife fii1en başkumandanlık olduktan sonra bu unvanı olduğu gibi vermekten çekinmeye mahal bulunmadığını ifade ederek, görüşümde ısrar ettim. Vaziyet, Meclis'in takdir ve izah ettiği gibi fevkalade olduğuna göre, benim de alacağım kararlar ve tatbik edeceğim icraatın fevkaIade olması lazım geleceğine şüphe yoktu. Tasavvurlarımı ve kararlarımı seri ve şiddetli bir surette fiil ve tatbik mevkiine koymak zarureti vardı. İcra Vekilleri Heyeti'nden, Meclis'ten izinler isteyerek gecikmelere meydan vermeye vaziyet müsait olmayabilirdi . Bütün memleketi ve memleketin bütün kaynaklarını kapsaması lazım gelen emir ve tebliğlerim için, her işin vekilinden veyahut Vekiller Heyeti'nden görüş ve izin almak, benim yapacağım Başkumandanhktan beklenen faydaları temin edemezdi. Onun için kayıtsız şartsız emir verebilmeli idim. Bunun için de, Büyük Millet Meclisi'nin salahiyeti, benim şahsiyetime yüklenmeliydi. Bunu, muvaffakiyet için zaruri görüyordum. Onun için bu noktada da3 ısrar ettim. Salahattin Bey, Hulusİ Bey gibi birtakım mebuslar, Meclis'in, salahiyetini bir şahsa vermekle atalete uğrayacağından, mil1etten aldığı vekaleti başkasına devretmeye salahiyetli bulunmadığından ve esasen orduya kumanda edecek zata Meclis salahiyetinin verilmesinin söz konusu olamayacağından ve buna lüzum olmadığından bahsettiler. Meclis'in salahiyetini kuııanabilecek bir zat tarafından, mebusların şahsen emin olarnamaları ihtimalinden de bahsedenler oldu. Ben, bu görüşlerin hiçbirini reddetmedim. Hepsini doğru bulduğumu beyan ettim. Meclis'in bu noktayı çok dikkatle ve ehemmiyetle değerlendirip incelemesini söyledim. Yalnız, şahıslarından korkanların telaşlarına mahal olmadığını beyan ettim. 4 Ağustos'ta mesele bir karara bağlanamadı. Müzakere, 5 Ağustos 1921 günü de devam etti. Bu gün, bazı mebusların tereddütlerinin iki noktada yoğunlaştığı anlaşıldı. Birincisi, Meclis mevcudiyetinin herhangi bir şekil ve surette iş göremez hale getirilmesi; ikincisi, üyelerden herhangi biri hakkında keyfi, örfı i muamele tatbiki ... Bu şüphe ve tereddütleri giderecek izahat ve beyanatta bulunduktan sonra, yapılacak kanunda da bu hususlara dair lüzumlu kayıtların konulmasının münasip olduğunu ifade ettim ve vermiş olduğum önergeyi buna göre bazı maddelere çevirerek, bir proje olmak üzere Meclis'e takdim ettim. İşte bu proje maddeleri üzerinde cereyan eden müzakere neticesinde, 5 Ağustos i 92 i tarihli, bana Başkumandanlık verilmesine dair olan kanun çıktı. B u kanunun ikinci maddesine göre bana verilmiş olan salahiyet şu idi: " Başkumandan, ordunun maddi ve manevi kuvvetini azami surette artırmak ve sevk ve idaresini bir kat daha sağlamlaştırmak hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bununla alakah salahiyetini Meclis namına fiilen kullanmaya salahiyetlidir."