Mustafa Kemal Atatürk realist bir devlet adamı olarak içinde bulunduğu zorlukların ve elindeki kaynakların farkındaydı. O bir Türk rönesansı olmadan kalkınmanın ve uluslaşma sürecinin tamamlanamayacağını çok iyi tespit etmiştir. Bu nedenle yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin kültür olduğunu bir çok açıklamasında vurgulamıştır. Yapılan devrimlerin temel unsurunu daima kültür teşkil etmiştir. Yazı, şapka, kılık kıyafet devrimleri, yaratılması hedeflenen toplum için ön hazırlıkları oluşturmuştur. Bu devrimlerin hemen ardından Türk rönesansını gerçekleştirecek bilimsel kurumlar kurulmaya başlanmıştır. Örneğin Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi’nin Tıp Fakültesinden önce kurulması Mustafa Kemal’in sosyal bilimlere verdiği önemin en açık göstergesidir. Bu nedenle o mesaisinin büyük çoğunluğunu sosyal bilim çalışmalarına ayırmış, kendisi de bu araştırmaların içinde bulunmuştur. Mustafa Kemal sosyal bilimler sahasında ise daha ziyade dil ve tarih çalışmaları ile yakından ilgilenmiştir. Yaptığı çalışmaların içinde tarihe olan ilgisi ve verdiği değer ise apayrı önem taşımıştır.
Atatürk tarihi her zaman yol gösterici olarak görmüş ve aşağıda yer alan sözleri ile de bu fikirlerini beyan etmiştir59: “Tarih ne güzel aynadır. İnsanlar, bahusus ahlakta mütekâmil olamayan kavimler, en büyük mukaddesat karşısında bile hasis hissiyata tâbi olmaktan men’i nefs edemiyor. Tarihin sinesine geçen büyük hadisatta, bu hadiseler içinde âmil ve fâil olanların etvar ve harekât ve muamelâtı onların ahlâk seciyelerini gösterir.” “İnsanların tarihten alabilecekleri mühim dikkat ve intibah dersleri; bence devletlerin, umumiyetle siyasi müesseselerin teşekküllerinde, bu müesseselerin mahiyetlerini tebdilde ve bunların inhilâl ve inkırazlarında müessir olmuş olan sebepler ve âmillerin tetkikinden çıkan neticeler olmalıdır.” “Tarih; bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiç bir zaman inkâr edemez.”
O tarih anlayışı ile sadece dünya barışına katkıda bulunmamış, en büyük eseri olan Türk Milli varlığının da ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Türk milli varlığını ve kimliğini tüm dünyaya tanıtmış ve kabul ettirmiştir. Tarihi bilgileri okuyup o bilgilerden yararlanmakla kalmamış, tarihçilerin yaptığı araştırma sonuçlarının hatalarını, eksiklerini bulacak ve düzeltecek kadar da kendisini tarih bilgisiyle donatmıştır60. Tarihe verdiği değeri görevi tarih araştırmaları yapmak olan Türk Tarih Kurumu’nu kurarak somut olarak ispat etmiştir. Bu kurumu kurmakla yetinmeyip gelecekte yaşaması için gerekli finansmanı da temin etmiştir61.
Atatürk tarihi her zaman yol gösterici olarak görmüş ve aşağıda yer alan sözleri ile de bu fikirlerini beyan etmiştir59: “Tarih ne güzel aynadır. İnsanlar, bahusus ahlakta mütekâmil olamayan kavimler, en büyük mukaddesat karşısında bile hasis hissiyata tâbi olmaktan men’i nefs edemiyor. Tarihin sinesine geçen büyük hadisatta, bu hadiseler içinde âmil ve fâil olanların etvar ve harekât ve muamelâtı onların ahlâk seciyelerini gösterir.” “İnsanların tarihten alabilecekleri mühim dikkat ve intibah dersleri; bence devletlerin, umumiyetle siyasi müesseselerin teşekküllerinde, bu müesseselerin mahiyetlerini tebdilde ve bunların inhilâl ve inkırazlarında müessir olmuş olan sebepler ve âmillerin tetkikinden çıkan neticeler olmalıdır.” “Tarih; bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiç bir zaman inkâr edemez.”
O tarih anlayışı ile sadece dünya barışına katkıda bulunmamış, en büyük eseri olan Türk Milli varlığının da ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Türk milli varlığını ve kimliğini tüm dünyaya tanıtmış ve kabul ettirmiştir. Tarihi bilgileri okuyup o bilgilerden yararlanmakla kalmamış, tarihçilerin yaptığı araştırma sonuçlarının hatalarını, eksiklerini bulacak ve düzeltecek kadar da kendisini tarih bilgisiyle donatmıştır60. Tarihe verdiği değeri görevi tarih araştırmaları yapmak olan Türk Tarih Kurumu’nu kurarak somut olarak ispat etmiştir. Bu kurumu kurmakla yetinmeyip gelecekte yaşaması için gerekli finansmanı da temin etmiştir61.