G
güzel kız
Misafir
Ziyaretçi
size moy dersi ile ilgili biraz bilgi vericem.....MEDYA OKUR''YAZAR''LIĞI
Avrupa ve Amerika açısından çok yeni bir konu olmasa da “medya okuryazarlığı” kavramının ülkemizde gündeme gelmesi eski bir tarihe dayanmıyor.
Prof. Dr. Bülent Çaplı konuşmasında, “medya okuryazarlığı”nın ortaya çıkışı ve yükselişinin medya-birey ilişkisinin sorunlu hale gelmesiyle bağlantılı olduğunu belirtti. “Medya artık korunulması gereken bir şey, birey medyaya karşı kendini korumak durumunda” diyen Çaplı'nın sözleri medya okuryazarlığının yukarıda dile getirdiğimiz iki ana konusundan biriyle örtüşmekte : “tüketicilerin, medya hakkında bilgilenmesini ve bilinçlenmesini sağlamak”. Bununla birlikte, burada üzerinde durulması gereken önemli bir nokta var: tüketiciyi bilinçlendirmeye çalışırken medyayı düşman konumuna da sokmamak gerekiyor. Bize bilgi aktaran ya da bizi eğlendiren, vs. medya organlarıyla, iletişim kanallarıyla bu kadar içiçe bir hayat sürerken onlarla savaşmaktan ziyade onların yapısını anlamamız ve içeriğin doğruluğuna karşı “uyanık” olmamız gerekiyor. Bu konuda, yetişkinlerin çocuklardan daha bilinçli olduğu varsayımından hareketle medya okuryazarlığı eğitiminde özellikle üstünde durulan kesimi çocuklar oluşturuyor. Yurtdışındaki örneklerde anaokulundan başlayan bir eğitim söz konusu. Bu örneklerin ayrıntısına geçmeden önce bizdeki durumla ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum.
“Medya Okuryazarlığı” dersi Türkiye'de beş ilde beş okulda pilot uygulama kapsamında okutulmaya başlandı. Seçmeli olarak okutulan dersle ilgili haberleri yine DKM arşivinden bulabilirsiniz. RTÜK'ün düzenlediği panelde dersin içeriğiyle ilgili bilgiler de verildi. Benim için en ilgi çekici olan, ders kapsamında öğrencilere bir sözleşme imzalatılıyor olmasıydı: “Şu şu şu içerikli internet sitelerine girmeyeceğime, internette sohbet ederken tanımadığım kişilere kimlik ve erişim bilgilerimi vermeyeceğime, vs. söz veririm” yazılı bir sayfayı imzalayıp bilgisayarlarının yanına asmaları isteniyormuş çocuklardan. Bana pek Amerikanvari bir uygulama gibi geldi doğrusu.
RTÜK Üst Kurul uzmanlarından Dr. Muhittin Bilge'nin verdiği bilgilere göre 6-17 yaş arasındaki nüfus arasında TV izleme oranı günde 3-4 saat ve aynı yaş aralığının %82'si TV izleme süresini ve izleyeceği programı kendi seçiyor. Bilinçli olarak NTV'deki belgeselleri ya da TRT 2'deki kültür-sanat programlarını izlemediklerini tahmin etmek pek de zor olmasa gerek... Medya okuryazarlığı eğitiminin amaçlarından birini de “medyanın sunduklarına müdahale edebilecek bir anlayışa kavuşmak” olarak belirten Bilge, ikinci kısma yani “aktif yurttaşa” işaret ediyor.
Yurttaş, medya yayınları karşısında nasıl aktif olabilir? İngiltere'de medya okuryazarlığı alanında da çalışan Mediacom'un temsilcisi Robin Blake'in sunumunda belirttiği ve Mediacom'un internet sitesinde de yer alan hâliyle bunu şöyle açıklayabiliriz: medya okuryazarlığının birinci derecedeki ilgi alanı ve hedefi, tüketicinin farklı kanallar kullanma alışkanlığını ve aldığı bilgiyi anlayabilmesini sağlamak. Bir sonraki aşamadaysa, sunulan bilgiyi sorgulayarak, analiz ederik eleştirel bir bakış açısına kavuşması; kendisine sunulandan farklı düşünebileceğinin bilincinde olması; sunulan şeyin belli bir bakış açısını yansıtıyor olabileceğini göz önünde bulundurması; kullandığı medya organıyla etkileşimli bir ilişki geliştirebilmesi, görüşlerini aktarabilmesi ve nihayet kendi görsel-işitsel ya da yazılı içeriğini oluşturabilmesi gelmekte.
Fransa'da Eğitim Bakanlığı'na bağlı olarak medya okuryazarlığı üzerine çalışan CLEMI adlı merkezi temsil eden Evelyne Bevort'sa medya okuryazarlığının farklı tanımlarına değinerek bu konudaki eğitimin ülkelere ve zamana göre değişebilirliğinden bahsetti. Bu eğitimin, okulda ya da okul dışında; ayrı bir ders olarak ya da başka bir ders içeriğine katılarak; medya profesyonelleriyle kurumları eğitim sürecine dahil ederek ya da etmeyerek verilebileceğini belirten Bevort, CLEMI'nin medya kuruluşlarıyla işbirliğini tercih ettiğini ifade etti. CLEMI'nin eğitim çalışmaları çeşitli temalar çerçevesinde şekillendiriliyor:
- Medyayı keşfetmek
- Haberlerin kaynağı
- Basında fotoğraf ve görüntü
- İnternetten bilgi edinmek
- Televizyon
Bu temalar çerçevesinde, hedef kitle anaokulu öğrencilerinden başlıyor ve daha ileri sınıflara kadar devam ediyor. Anaokulunda, çocukların öncelikle gazeteyle tanışmaları amaçlanıyor, gazete kağıdıyla dergi kağıdı arasındaki farkı dokunarak anlamaları gibi temel bir tanışmanın sonrasında yapılan uygulamalardan biri de gazetenin okunması. Öğretmenlerin yönlendirmesi eşliğinde, çocuklara bir gazetenin birinci sayfasının hangi öğelerden oluştuğu (resim, haber, resim altı, manşet, reklam, vs.) gösteriliyor, gazetelerden kesilen örneklerle öğrencilerin kendi birinci sayfalarını oluşturmaları sağlanıyor. Bu çalışmada, öğrencinin, bir gazetenin birinci sayfasıyla ilgili temel bir bilgi edinmesi amaçlanıyor. Haberlerin içeriğini anlayamasa da kullanılan başlıkların büyüklüğü, habere ayrılan yerin diğer haberlerle kıyaslanması gibi kıstaslarla haberlerin önem derecesini anlayabilmesi amaçlanıyor. Bunun dışında, bir gazetede bulunan başlıklar, bu başlıkların altındaki haberlerle ilgili genel bir fikir verilmiş oluyor. Yaşı biraz daha büyük çocukların bu çalışmanın devamında kendi resim ve haberlerinden oluşan bir gazete çıkarmaları da öngörülmüş. Medya okuryazarlığı kavramının “yazarlık” kısmına anaokulundan başlayarak ne kadar önem verildiğini gösterdiği için bu çalışmayı örnek olarak belirttim. Bizde, daha başka pek çok alanda da olduğu gibi “okurluk” kısmındaki sorunları halletmeye çalışsak da bir türlü “yazarlık” kısmına geçemiyoruz, oysa bir şeyi hayatınıza yerleştirmenin en önemli yollarından biri o şeyi “yapmak”. Hergün gazete çıkarmayabilir öğrenciler ama bunu bir kere bile yapmış olmaları sistemi daha iyi anlamalarını sağlayacaktır kuşkusuz.
Fransa'da CLEMI oncülüğünde yürütülen medya okuryazarlığı eğitimi yazılı basınla sınırlı değil . Yukarıda belirttiğimiz konu başlıklarında da görülebileceği üzere internet ve televizyon da ele alınan konular arasında: geleneksel gazeteyle internet baskısının karşılaştırılması, aranılan bilgiye kolaylıkla ulaşma yolları, internette reklamlar, bir televizyon söyleşisinin okunması, radyo ve televizyon haberlerinden ne öğreniriz, vs. konu başlıkları inceleniyor. Böylece öğrencilerin aynı haberin farklı iletişim araçları tarafından nasıl ele alındığını gözlemleyebilmesi; reklamın medya organlarının işleyişindeki rolünü, internet adreslerini okuyarak sitenin yapısını anlayabilecek düzeye gelmesi amaçlanıyor.
Türkiye'deki uygulamanın görünümüyse şimdilik, “aktif kullanıcı”dan ziyade “medyadan korunma” eğiliminin daha ağır bastığı yönünde. Oysa demokratik hayata katılım için gerekli olan “haber alma” araçları olarak elimizde, beğensek de beğenmesek de, giderek çeşitlenen medya organlarından başka pek bir şey yok hâlâ. Dolayısıyla, medyayı korkulması ve korunulması gereken bir şey olarak görmekten ziyade işleyiş mekanizmalarını anlamaya çalışmak gerekmekte. RTÜK'ün düzenlediği panelde de katılımcılar tarafından, medya okuryazarlığı dersinin özellikle içeriği sorgulandı. Dersin içeriği pek çok farklı şekilde oluşturulabilirdi şüphesiz. Ancak bundan da önemli olan konu, bu dersin kim tarafından verileceği... Ders şu anda, “medya okuryazarlığı” konusunda eğitilen sosyal bilimler öğretmenlerine emanet edilmiş durumda. Peki bu eğitimi onlara kim vermekte? Anladığımız kadarıyla bu noktada, iletişim alanında çalışan akademisyenlerle RTÜK arasında bir iletişim kopukluğu yaşanmakta. Yine de tüm sorunlara karşın, yedinci sınıf gibi geç kabul edilebilecek bir yaş grubuna yönelik olarak, seçmeli ders statüsünde ve şimdilik sadece beş ildeki beş okulda olsa da “Medya Okuryazarlığı” dersinin Türkiye'de de başlamış olması ümit verici bir gelişmedir. Umarım, bu ders sadece “medyanın zararlarına karşı korunma” amaçlı kalmaz ve yurttaşların daha çocuk yaştan katılımcı ve sorgulayıcı birer birey olmalarını destekleyecek yönde geliştirilir..... ;D
Avrupa ve Amerika açısından çok yeni bir konu olmasa da “medya okuryazarlığı” kavramının ülkemizde gündeme gelmesi eski bir tarihe dayanmıyor.
Prof. Dr. Bülent Çaplı konuşmasında, “medya okuryazarlığı”nın ortaya çıkışı ve yükselişinin medya-birey ilişkisinin sorunlu hale gelmesiyle bağlantılı olduğunu belirtti. “Medya artık korunulması gereken bir şey, birey medyaya karşı kendini korumak durumunda” diyen Çaplı'nın sözleri medya okuryazarlığının yukarıda dile getirdiğimiz iki ana konusundan biriyle örtüşmekte : “tüketicilerin, medya hakkında bilgilenmesini ve bilinçlenmesini sağlamak”. Bununla birlikte, burada üzerinde durulması gereken önemli bir nokta var: tüketiciyi bilinçlendirmeye çalışırken medyayı düşman konumuna da sokmamak gerekiyor. Bize bilgi aktaran ya da bizi eğlendiren, vs. medya organlarıyla, iletişim kanallarıyla bu kadar içiçe bir hayat sürerken onlarla savaşmaktan ziyade onların yapısını anlamamız ve içeriğin doğruluğuna karşı “uyanık” olmamız gerekiyor. Bu konuda, yetişkinlerin çocuklardan daha bilinçli olduğu varsayımından hareketle medya okuryazarlığı eğitiminde özellikle üstünde durulan kesimi çocuklar oluşturuyor. Yurtdışındaki örneklerde anaokulundan başlayan bir eğitim söz konusu. Bu örneklerin ayrıntısına geçmeden önce bizdeki durumla ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum.
“Medya Okuryazarlığı” dersi Türkiye'de beş ilde beş okulda pilot uygulama kapsamında okutulmaya başlandı. Seçmeli olarak okutulan dersle ilgili haberleri yine DKM arşivinden bulabilirsiniz. RTÜK'ün düzenlediği panelde dersin içeriğiyle ilgili bilgiler de verildi. Benim için en ilgi çekici olan, ders kapsamında öğrencilere bir sözleşme imzalatılıyor olmasıydı: “Şu şu şu içerikli internet sitelerine girmeyeceğime, internette sohbet ederken tanımadığım kişilere kimlik ve erişim bilgilerimi vermeyeceğime, vs. söz veririm” yazılı bir sayfayı imzalayıp bilgisayarlarının yanına asmaları isteniyormuş çocuklardan. Bana pek Amerikanvari bir uygulama gibi geldi doğrusu.
RTÜK Üst Kurul uzmanlarından Dr. Muhittin Bilge'nin verdiği bilgilere göre 6-17 yaş arasındaki nüfus arasında TV izleme oranı günde 3-4 saat ve aynı yaş aralığının %82'si TV izleme süresini ve izleyeceği programı kendi seçiyor. Bilinçli olarak NTV'deki belgeselleri ya da TRT 2'deki kültür-sanat programlarını izlemediklerini tahmin etmek pek de zor olmasa gerek... Medya okuryazarlığı eğitiminin amaçlarından birini de “medyanın sunduklarına müdahale edebilecek bir anlayışa kavuşmak” olarak belirten Bilge, ikinci kısma yani “aktif yurttaşa” işaret ediyor.
Yurttaş, medya yayınları karşısında nasıl aktif olabilir? İngiltere'de medya okuryazarlığı alanında da çalışan Mediacom'un temsilcisi Robin Blake'in sunumunda belirttiği ve Mediacom'un internet sitesinde de yer alan hâliyle bunu şöyle açıklayabiliriz: medya okuryazarlığının birinci derecedeki ilgi alanı ve hedefi, tüketicinin farklı kanallar kullanma alışkanlığını ve aldığı bilgiyi anlayabilmesini sağlamak. Bir sonraki aşamadaysa, sunulan bilgiyi sorgulayarak, analiz ederik eleştirel bir bakış açısına kavuşması; kendisine sunulandan farklı düşünebileceğinin bilincinde olması; sunulan şeyin belli bir bakış açısını yansıtıyor olabileceğini göz önünde bulundurması; kullandığı medya organıyla etkileşimli bir ilişki geliştirebilmesi, görüşlerini aktarabilmesi ve nihayet kendi görsel-işitsel ya da yazılı içeriğini oluşturabilmesi gelmekte.
Fransa'da Eğitim Bakanlığı'na bağlı olarak medya okuryazarlığı üzerine çalışan CLEMI adlı merkezi temsil eden Evelyne Bevort'sa medya okuryazarlığının farklı tanımlarına değinerek bu konudaki eğitimin ülkelere ve zamana göre değişebilirliğinden bahsetti. Bu eğitimin, okulda ya da okul dışında; ayrı bir ders olarak ya da başka bir ders içeriğine katılarak; medya profesyonelleriyle kurumları eğitim sürecine dahil ederek ya da etmeyerek verilebileceğini belirten Bevort, CLEMI'nin medya kuruluşlarıyla işbirliğini tercih ettiğini ifade etti. CLEMI'nin eğitim çalışmaları çeşitli temalar çerçevesinde şekillendiriliyor:
- Medyayı keşfetmek
- Haberlerin kaynağı
- Basında fotoğraf ve görüntü
- İnternetten bilgi edinmek
- Televizyon
Bu temalar çerçevesinde, hedef kitle anaokulu öğrencilerinden başlıyor ve daha ileri sınıflara kadar devam ediyor. Anaokulunda, çocukların öncelikle gazeteyle tanışmaları amaçlanıyor, gazete kağıdıyla dergi kağıdı arasındaki farkı dokunarak anlamaları gibi temel bir tanışmanın sonrasında yapılan uygulamalardan biri de gazetenin okunması. Öğretmenlerin yönlendirmesi eşliğinde, çocuklara bir gazetenin birinci sayfasının hangi öğelerden oluştuğu (resim, haber, resim altı, manşet, reklam, vs.) gösteriliyor, gazetelerden kesilen örneklerle öğrencilerin kendi birinci sayfalarını oluşturmaları sağlanıyor. Bu çalışmada, öğrencinin, bir gazetenin birinci sayfasıyla ilgili temel bir bilgi edinmesi amaçlanıyor. Haberlerin içeriğini anlayamasa da kullanılan başlıkların büyüklüğü, habere ayrılan yerin diğer haberlerle kıyaslanması gibi kıstaslarla haberlerin önem derecesini anlayabilmesi amaçlanıyor. Bunun dışında, bir gazetede bulunan başlıklar, bu başlıkların altındaki haberlerle ilgili genel bir fikir verilmiş oluyor. Yaşı biraz daha büyük çocukların bu çalışmanın devamında kendi resim ve haberlerinden oluşan bir gazete çıkarmaları da öngörülmüş. Medya okuryazarlığı kavramının “yazarlık” kısmına anaokulundan başlayarak ne kadar önem verildiğini gösterdiği için bu çalışmayı örnek olarak belirttim. Bizde, daha başka pek çok alanda da olduğu gibi “okurluk” kısmındaki sorunları halletmeye çalışsak da bir türlü “yazarlık” kısmına geçemiyoruz, oysa bir şeyi hayatınıza yerleştirmenin en önemli yollarından biri o şeyi “yapmak”. Hergün gazete çıkarmayabilir öğrenciler ama bunu bir kere bile yapmış olmaları sistemi daha iyi anlamalarını sağlayacaktır kuşkusuz.
Fransa'da CLEMI oncülüğünde yürütülen medya okuryazarlığı eğitimi yazılı basınla sınırlı değil . Yukarıda belirttiğimiz konu başlıklarında da görülebileceği üzere internet ve televizyon da ele alınan konular arasında: geleneksel gazeteyle internet baskısının karşılaştırılması, aranılan bilgiye kolaylıkla ulaşma yolları, internette reklamlar, bir televizyon söyleşisinin okunması, radyo ve televizyon haberlerinden ne öğreniriz, vs. konu başlıkları inceleniyor. Böylece öğrencilerin aynı haberin farklı iletişim araçları tarafından nasıl ele alındığını gözlemleyebilmesi; reklamın medya organlarının işleyişindeki rolünü, internet adreslerini okuyarak sitenin yapısını anlayabilecek düzeye gelmesi amaçlanıyor.
Türkiye'deki uygulamanın görünümüyse şimdilik, “aktif kullanıcı”dan ziyade “medyadan korunma” eğiliminin daha ağır bastığı yönünde. Oysa demokratik hayata katılım için gerekli olan “haber alma” araçları olarak elimizde, beğensek de beğenmesek de, giderek çeşitlenen medya organlarından başka pek bir şey yok hâlâ. Dolayısıyla, medyayı korkulması ve korunulması gereken bir şey olarak görmekten ziyade işleyiş mekanizmalarını anlamaya çalışmak gerekmekte. RTÜK'ün düzenlediği panelde de katılımcılar tarafından, medya okuryazarlığı dersinin özellikle içeriği sorgulandı. Dersin içeriği pek çok farklı şekilde oluşturulabilirdi şüphesiz. Ancak bundan da önemli olan konu, bu dersin kim tarafından verileceği... Ders şu anda, “medya okuryazarlığı” konusunda eğitilen sosyal bilimler öğretmenlerine emanet edilmiş durumda. Peki bu eğitimi onlara kim vermekte? Anladığımız kadarıyla bu noktada, iletişim alanında çalışan akademisyenlerle RTÜK arasında bir iletişim kopukluğu yaşanmakta. Yine de tüm sorunlara karşın, yedinci sınıf gibi geç kabul edilebilecek bir yaş grubuna yönelik olarak, seçmeli ders statüsünde ve şimdilik sadece beş ildeki beş okulda olsa da “Medya Okuryazarlığı” dersinin Türkiye'de de başlamış olması ümit verici bir gelişmedir. Umarım, bu ders sadece “medyanın zararlarına karşı korunma” amaçlı kalmaz ve yurttaşların daha çocuk yaştan katılımcı ve sorgulayıcı birer birey olmalarını destekleyecek yönde geliştirilir..... ;D