Medya Nedir?

Performans

Çalışkan Üye
Üye
Katılım
26 Ocak 2007
Mesajlar
523
Puanları
63
Konum
TÜRKİYE
Medya Nedir?

Her çeşit bilgiyi bireye ve topluluklara aktaran, eğlendirme, bilgilendirme, ve eğitme gibi 3 temel sorumluluğa sahip görsel, işitsel ve hem görsel, hem işitsel araçların tümüne medya diyoruz.

Kişiler günlük yaşamlarında sürekli iletişim kurarlar. Çağdaş dünyadaki yaşam türü, kişileri iletişimin teknik araçlarına daha çok bağımlı kılmaktadır. Çünkü haberleri , düşünceleri, duyguları bildirir. Düşünceleri paylaşma , ya da karşılıklı alışveriştir.

Görsel sanatları, müziği, tiyatroyu, baleyi, tüm insan davranışlarını kapsar. Bilgiyi yayar, eğitir, eğlendirir ya da bilgiye yönelik davranışlardır.
Bunun sayesinde insanlar görerek, duyarak, okuyarak edindikleri bilgileri çevresindekilere de yansıtırlar. Bir kısmı destekler, bir kısmı tepki gösterirler.
O medya aracına gösterdikleri güven oranında tutum ve tavırlarını değiştirirler.
Seçilen bilgileri belleklerinde saklayıp daha sonra bunlara başvurabilirler.

Görsel kanallar, yazılı araçlardan daha etkilidir. İnsanların çoğu televizyon karşısında haftada en az 15 saat oturuyorsa, yazılı basın için günde 15 dakika bile oturmuyor. Çoğu TV programları yönlendirici, paylaşımcı, katılımcı işler. Bunlar daha çok sayıda alıcı veya hedef kitleye iletilir.

Çoğunlukla “beyin yıkama” gerçekleşir. Gazetelerin yerini televizyon alırken , yerel haberler için gazeteler en önemli kanal görevini üstlenirler.

Medya’nın temel görevi şunlar olmalıdır: Bilgilendirme, yönlendirme, eğitme, duyguları dile getirme, toplumsal ilişki kurma , eğlendirme, uyarma .

Deneyimlerin, düşüncelerin , tepkilerin, duyguların paylaşılmasını sağlayan bu medya araçları, bireyler arasındaki iletişimin temelidir.İletişim kuran kaynak kişiyi istediği biçimde etkileyebilir. Kişi de bunları algılayıp , yorumladıktan sonra yanıt verir, yani belirli bir tepki gösterir.

Bu iletişim kişinin kendini tanımasına , kendisini bulmasına da yardımcı olur .
İletişim kurarken kişi kendi inançlarını , duygularını da daha iyi çözümleyebilir.
Dinleyerek, izleyerek , okuyarak kazandığı bilgilerle de seçim yapma olanağı doğar. Bunları bir başkasına iletir, bunlar paylaşılır ve birbirlerinin davranışlarından etkilenebilirler.
Çünkü kişiler çevreden yalıtılmış , özerk bireyler olarak davranamazlar. Kişiler içinde bulundukları ortamı biçimlendirir. Kişiler arası ilişkiler özellikle az gelişmiş ülkelerde Batı’dakinden daha önemlidir. Bu iletişim olağanüstü durumlarda, siyasal ya da toplumsal değişim dönemlerinde de büyük önem kazanır. Toplumun yapısında sürekliliği sağlayan da , değişimi yaratan da iletişimdir.
 

Performans

Çalışkan Üye
Üye
Katılım
26 Ocak 2007
Mesajlar
523
Puanları
63
Konum
TÜRKİYE
Medya halkın sesi, gözü, kulağı mıdır? Yoksa toplumdaki güçlü ve baskın grupların sesini duyuran, deyim yerinde ise onların borusunu çalan, bu güçlerin eli-kolu olarak faaliyet gösteren güdümlü araçlar mıdır? Halkın sesini siyasi elitlere ve karar verme sürecini kontrol altında bulunduran güçlere duyurma işlevini mi yerine getirir? Yoksa, toplumdaki etkin güçlerin vazgeçilmez ve çok güçlü silahları olarak, toplumun sosyal-ekonomik problemlerini maniple edip, geniş halk kitlelerinin ilgi, dikkat ve enerjilerini başka alanlara kanalize etme görevlerini mi icra ederler? Kuşkusuz bütün bu ve böylesi türden sorulara farklı insanlar, farklı cevaplar vereceklerdir (Arslan, 1999). Fakat şurası çok açık bir gerçektir ki, medya çok önemli bir toplumsal güçtür. Bunun içindir ki bu gücü kimi zaman iktidarlar kendi lehlerine kullanmak istemiş kimi zaman da kendilerine karşı gördüklerini engellemek istemişlerdir.
Bu da sansür sorununu ve halkın bilgi alma özgürlüğüne müdahaleyi beraberinde getirmiştir Bu hemen hemen bütün ülkelerde karşılaşılan bir sorundur.İkitdarla çeşitli yasalarla bunu yasallaştırma yoluna gitmiştir. Son günlerde ülkemizde de bu sorun gündemdedir. Biz bu sorundan yola çıkarak medya ve iktidar arsındaki ilişkinin nasıl sansür sorununu doğurduğunu ortaya koymaya çalışacağız. Son olarak da kısaca bize yani ülke insanlarının bundan nasıl etkilenebileceğini vermeye çalışacağız.

MEDYA NEDİR?

Konumuza geçmeden önce medya hakkında yapılmış bazı tanımlara yer vermek kanımızca yararlı olacaktır. Bazıları şunlardır:
“Bizim Türkçe’de medya olarak kullandığımız, İngilizce’deki media sözcüğü, araç, orta, ortam aracı, anlamlarına gelen medium (Latince medius) sözcüğünün çoğuludur. Diğer yandan, Türkçe’de “media” sözcüğünü karşılamak üzere, oldukça hantal kaçmakla birlikte, “kitle iletişim araçları” kavramı da kullanılmaktadır. Ancak, kavramın kullanışsızlığı, Türkçe olmasa da, medya daha yakın bir kullanım kazandırmıştır. Bununla birlikte, “medya aracı”, “medyalar” gibi yanlış kullanımlarının da gösterdiği gibi, kavramın kullanışsızlığı medya sözcüğünün, genellikle belirli bir kafa karışıklığıyla birlikte dilimize girdiği de söylenebilir.”(Nalçaoğlu, Halil, (2003), Medya ve Toplum, Ips İletişim Vakfı Yayınları,İst.)


Diğer bir tanımsa şöyledir:
“İlk akla gelen ve pek de doğru olmayan tanımlamalar/eşleştirmeler:
1. Medya=televizyon, 2. Medya=teknoloji/araç, 3. Medya=popüler kültür
Medya, sözcüğün kökeni itibariyle aracı olan, doğrudan olmayıp etkinlikleri dolayımlayandır.
Günümüzde kullandığımız anlamda medyanın 3 boyutu var:
1. Teknoloji-üretim ve kullanıma sunulma süreçleri,
2. Toplumsal ilişkiler (kurumlar)-profesyoneller, medya örgütleri ve medya endüstrisinin iç işleyişi ile diğer örgütler ve toplumsal kurumlarla ilişkileri,
3. Kültürel biçimler/ürünler -gazetelerin, programların, vb.; dolaşıma girme, okurlar ve izleyiciler tarafından alımlanma süreçleri.”( Kejanlıoğlu, Beybin.” BİA Yerel Medya Eğitim Programı” Ankara.)
Bu konu hakkında, bu gibi görüşlerin olmasına rağmen günümüzde insanlar arasında medya deyince ilk akla gelen televizyon ve gazetelerdir. İnsanların bilinçlenmesinde ve günümüzde olan olayları takip etmelerine yarayan bir araçtır. Kısa ve basit bir tabirle böyle ifade edebiliriz. Yine aynı şekilde, medya bireylerin siyasi tutum ve davranışlarını, özellikle de oy verirken siyasi tercihlerini çok ciddi boyutlarda etkilemeyebilecek bir güce sahiptir. Bu konuda önemli araştırmalara imza atmış bir araştırmacı olan Rivers (1982), Amerikan medyasını “ikinci hükümet” (second government) olarak nitelendirir. Haber medyası, yalnızca bireylerin siyasi yönelimlerini etkilemekle kalmaz aynı zamanda, siyasi karar verme mekanizması, siyasi liderler ve hükümet üzerinde de çok etkin bir baskı gücü oluşturur. Rivers’ın da vurguladığı (1982, 213) gibi, hükümet politikaları şekillendirilirken, diğer bazı toplumsal güçler gibi medya da, yönlendirici ve şekillendirici bir güç olarak önemli roller oynar. Ülkemizde 1980’li ve !990’lı yıllarda yaşanan siyasi ve toplumsal olaylar hatırlandığında bu konu çok daha anlaşılır bir hal alacaktır.
Bu araç her zaman kontrol altında tutulmuştur veya tutulmaya çalışılmıştır. Çünkü medya dünyadaki en büyük güçlerden silahlardan biri haline gelmiştir. İnsanları istediği gibi yönlendirebilen, iktidar sahiplerini yerinden koltuğundan edebilecek bir güce sahiptir. Bunun için iktidar güçleri işlerin iyi gittiği dönemlerde medyayla sıkı ilişkiler kurmuş bu ilişkinin bozulmasıyla da yasaklama yoluna gitmiştir. Bu da sansür sorununu doğurmuştur.


Medya denince hangi iletişim araçlarını anlamamız gerekiyor?
Medya deyince neyi kastediyoruz? Bunu yukarıda kısaca vermeye çalıştık. Peki bu kavramın içine neler giriyor şimdi biraz da bundan bahsedelim. Kavramı en geniş anlamı ile kullanıldığında, karşımıza çok kişiye ulaşabilen her türden sözlü, yazılı, basılı, görsel metin ve imgeleri(kitaplar, gazeteler, dergiler, broşürler, billboard’lar, radyo, film, televizyon, internet gibi) içeren çok geniş bir iletişim araçları yelpazesi çıkıyor.”(Nalçaoğlu, Halil, (2003), Medya ve Toplum, Ips İletişim Vakfı Yayınları,İst,
İşte bu araçlar halkı bilgilendirme ve yaşadığı evren hakkında fikir edinme özgürlüğünü sunuyor.biz bunlardan daha çok gazete ve kimi zaman da televizyonu ele alacağız çünkü en yaygın kitle iletişim araçları bugün için bunlardır. Eğer medyayı kategorilere ayırmak istersek şöyle bir tablo karşımıza çıkar.
1. Aracılık ettiği toplumsal ilişki türlerine göre: a)kişiler arası b) kitlesel c) şebeke (ağ)
2. Kanala/bileşime göre: a) yazılı (gazete) b) elektronik (TV) c) kimyasal (film)
3. Çalıştırdığı duyulara göre: a) görsel b) işitsel c) dokunma duyusuna seslenen (körler alfabesiyle yazılmış kitaplar gibi) d)karma
4. Ödeme/alma biçimine göre: a) doğrudan satın alınan b) doğrudan ödeme yapmadan alınan c) genel erişim için ücret ödenen d) özgül içeriği izlemek için ödeme yapılan
5. Teknoloji kullanımına göre (ör., TV): a) aile TV'si b) kahvelerdeki TV c) konser salonunda sahnedeki dev ekran
6. Medya içeriğine (türe) göre: a) eğlence-kurmaca (TV'de eğlence: i) soap opera, ii) durum komedisi, iii) aksiyon-macera) b) bilgilendirme-haber-gerçeğe yakınlık c) reklam
7. Mülkiyete göre: a) ticari b) devlet sahipliğinde/kontrolünde ama kamu hizmeti c) bağımsız kamusal
8. Medya örgütlerine göre (ör., TV): a) şebeke TV'si (ulusal) b) yerel bağımsız TV istasyonu c)uluslar arası televizyon kanalları(KEJANLIOĞLU, Beybin(2001). “BİA YerelMedyaEğitimProgramı”.İst.)
 

Performans

Çalışkan Üye
Üye
Katılım
26 Ocak 2007
Mesajlar
523
Puanları
63
Konum
TÜRKİYE
NEDEN SANSÜR?
Her toplumda bası başlangıçta dini daha sonra da siyasi otoritenin düşüncelerin özgürce ifade edilmesini engelleyen çeşitli baskı, sansür veya doğruda yasaklarıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu yüzden de basının yani medyanın siyasi otoriteye karşı sürekli bir varoluş mücadelesi vermesi gerekmiştir. Basın sınırsız özgürlük ister siyasal iktidarlarsa basını hiç olmazsa yasal çerçeveler içinde tutma amacı güderler. Özgürlüğün “ siyasal iktidar – kişi ilişkisi” kavramı içinde ele alındığı çağdaş demokratik rejimlerde devlet , kişi özgürlüklerin sağlayacak toplumsal yapıyı korumakla yükümlü aygıt olarak tanımlanmaktadır. Buna göre kişi, anayasal düzene uygun düşünmek zorunda değildir. Anayasaya ve kanunlara uygun davranmam, düzeni anayasada yer almayan yöntemlerle değiştirmeye kalkmamak zorundadır. Söz konusu bu durum, anayasal kurallar içinde düzeni değiştirmeye yönelik düşünceleri de özgürce dile getirmeye engel değildir.
Bu çerçevede düzeni değiştirmeyi amaçlayan düşünce ve görüşlerini de özgürce açıklanmasını siyasal iktidarda içinde olmak üzere her kurum ve kuruluşun özgürce eleştirilmesini , halkın haber almasını, öğrenmesini, olaylar ve sorunlar üzerinde düşünmesini sağlayacak araç basın yayındır(medya). Dolayısıyla bir ülkede anayasa ve yasalarla düşünceye sınır getirilmesi, gazetecilerin , yazarların yazarken , haber verirken ceza korkusuyla kendi kendilerini denetlemeleri sonucunu doğurur. Bu denetleme de düşüncenin özgürce açıklanmasına engel olacağından , “dolaylı sansür” anlamına gelir. Basının özgürce çalışmasını engelleyecek her şey, örtülü veya gizli sansür olarak kabul edilmektedir. .(Thema Laruusse(1993-1994). Syf. 442. Milliyet Gazetecilik Aş. İst.)
İster demokratik olsun ister faşist, ister güçlü olsun ister zayıf, her iktidar muhalefet etmeyen, kendi dümen suyunda bir basın ister. Bunun için de örtülü ya da örtüsüz sansür uygular.
Sansür, kamu yararı adına ahlakî, dinsel, ideolojik vs. değerlerin korunması için basın, edebiyat, sanat ve bilim alanındaki söz, yazı veya resmin gösteriminin, dağıtımının hükümetçe önceden izne bağlanması, denetlenmesi veya tümden yasaklanması olarak tanımlanmaktadır.
Tarihte ilk sansürün nerede uygulandığı bilinmese de, sınıflı toplum düzenine geçilmesi ve devletin ortaya çıkmasıyla birlikte sansürün de başladığı söylenebilir. Eski Yunan’da Sokrates’ın düşüncelerinden dolayı yargılanarak idam edilmesi bilinen ilk ve en kaba sansür örneği olarak zikredilmektedir.
Sansür, Türk tarihinde de eksik olmadı. Osmanlı’nın mutlakiyet döneminde fetva ve fermanlar ile uygulanan sansür Tanzimat döneminde Matbuat Nizamnamesi (1864) ve Âli Kararnamesi (1867) ile, Meşrutiyet döneminde Encümen-i Teftiş ve Muayene Heyeti (1881) eliyle kurumsallaştırıldı. II.Abdülhamit (1876-1908) döneminde öndenetim ve kapatmayı da aşarak, sözcük yasaklarıyla akıl ve mantık sınırlarını zorlayan boyutlara ulaşan sansür 1908 ihtilalinde kalktıysa da özgürlük dönemi bir yıl bile sürmedi. Sadece bir yıl sonra geri gelen yasal sansür 1909 yılında başlayan silahlı sansürle desteklendi; yakın yıllara kadar süren silahlı sansür uygulamasında onlarca gazeteci yazar öldürüldü.
Yasalarla düzenlenen sansür, medyanın yazmasına, göstermesine izin verilen alanı belirler. Yasaların öngör(e)mediği alanlarda ise oto sansür gerekli perdeleme ve karartma işlevini yerine getirir. Oto sansür maddi temelini, medya sermayesinin siyasi iktidar ile kredi ve ihale ilişkilerinde bulur. İdeolojik düzlemde ise, sermaye medyası zaten burjuvazinin siyasal, ideolojik ve ekonomik çıkarlarının belirlediği çerçeve içerisindedir. Bu çerçevede, patron ve yüksek maaşlı yöneticileri grubun ekonomik çıkarlarını elde etmek için siyasi iktidarın uydusu haline gelir; dünyaya sermayenin ve devletin gözlüğüyle bakan maaşlı fikir işçisi de politikacıyla birlikte ülke yönetimine ‘katılır’, ekonomi bakanıyla birlikte ekonomiyi ‘yönetir’, dışişleri bakanıyla birlikte dış politikaya ‘yön verir’, polisle birlikte operasyonlara katılıp sanıkları sorgular, askerle birlikte karşı pusuya yatar…İşçi sınıfı hareketinin veya sermaye egemenliğini rahatsız edecek toplumsal bir hareketin varolduğu koşullarda da sermaye medyası, patronu ve işçisiyle birlikte düzeni savunma misyonunu üstlenir. Medyaya atfedilen kamu gözcülüğü misyonu, kapitalist düzende asla gerçekleşmeyecek bir kuruntudan ibarettir.(Medya İzleme Raporu, Nisan 2004)
Bu tanım dışında devletlerin ne tür sansürlere baş vurduklarını da vermemiz gerekmektedir. Bu bizim, devletlerin neden sansüre ihtiyaç duyduğunu anlamamıza yardımcı olacaktır. John Keane’nin “Medya ve Demokrasi” adlı kitabında anlatılanlara göre birbiriyle bağlantılı 5 siyasal sansür türünden bahseder bunları “ideal tipler” olarak sunar ve aşinalık sırasına göre inceler.
1) Olağanüstü hal erkleri: hükümetlerin, medyanın bazı bölümlerini zorbalıkla sindirerek yola getirme girişimleri talimatlar , tehditler, yasaklamalar ve tutuklamalarla Batı demokrasilerinde de kendisini hissettirmeye devam ediyor. Bu türden siyasal baskı teknikleri ikiye ayrılıyor Amerikan anayasa çevrelerince adlandırıldığı üzere) Ön engelleme denince akla söz konusu yayının (sözlü, görsel yada basımlaş) devlet yetkililerince önceden denetlenmesi geliyor ki bunu kapsamına, hükümet sözcüleriyle dostça konuşma kokteyllerden , basit isteklere, telefonla yapılan uyarılardan zorunlu ve ihtiyari kuralların konulmasına kadar resmi yada gayrı resmi tüm yollar giriyor. Yayım – sonrası sansür ilk baskı aşamasından dağıtıma kadar uzamıyor. Bu , sivil topluma daha önce ulaşmış yayınlara karşı yapılan yasal girişimleri de kapsayabilir. Sonucu, kitapların yada görsel malzemenin ( fotoğraflar yada resimler, filmler ve videolar) yasaklanması , parçalanması , yakılması, yeniden sınıflandırılması yada toplanması olabileceği gibi, o malzemenin üretildiği teknik araçlara el konması da olabilir. Yayım sonrası sansür gazetelerin, basımevlerinin, radyo ve televizyon istasyonlarının kapatılması sonucunu da doğurabilir. Kimi “devlet aleyhtarı” örgütlerin yasaklanmasına , gazetecilerin bu gibi örgütlere duydukları sempatiyi açıkladıkları için “terörizmi hoş görmek”le suçlanarak sansür edilmelerine ve cezalandırılmalarına yol açabilir.Özellikle (iddiaya göre) bunalım dönemlerinde, medya üzerindeki siyasal baskının bu iki alt kategorisi çoğu kez birleşir.
2) Silahlı gizlilik: Modern devlet erki gizlilik perdesine saklanmış polise ve askeri organlara dayanarak başarılı olur. Bunun nedeni açıktır: Devlet yetkililerinin yeril ve yabancı hasımlarını atlatmalarının en iyi yolu, onların etkinliklerini (kendileri gözetlenmeden) gözetleyerek ne yapacaklarını öğrenmeleridir.”Baskıcı devlet kurumları” nın palazlanmasının ardındaki bu dinamiği 20. yüzyıl demokrasilerinde açıkça görebiliriz. Gizlilik , kurnazlık ve örgüt içinde zorunlu tek görüşlülüğe dayanan polis ve askeri aygıtlar demokratik devletlerin normal özellikleri arasındadır. Bunlar aynı zamanda siyasal demokrasiye ve iletişim özgürlüğüne taban tabana zıttır.
3) Yalan söylemek: Siyasette yalan söylemek demokratik “ve diğer” rejimlerin özelliklerinden biridir. Son yıllar içinde “olguları bozma yöntemleri”(Arendt) iki yeni yöntem eklendi siyasal yalan söyleme sanatı Madison Avenue halkla ilişkiler uzmanının tatlı sert yaklaşımını, “iyi niyetli kaçamağını” ve laf ebeliği taktiklerini benimsedi. Nice hükümet sözcüsü tarafından her gün uygulanan sanat işte budur: eleştirmenleri yanlış yönlendirmek, sinirleri yatıştırmak, gazetecileri memnun etmek, toplum tarafından inanabilecek haberler üretmek.
Siyasal yalan söyleme sanatı bazen de profesyonel sorun çözümlerin teknokratik yöntemlerine sarılı olarak çıkıyor ortaya. Vietnam Savaşı sırasında amerikan devletinin sivil ve askeri tüm katmanlarını mantar gibi sarmış olan rutin yalanlar bu öbeğin içindeydi: kendi mesleki geleceklerini düşünen aslar tarafından Washington’a sunulan “ gelişme raporları” tahrif edilmiş bombalama raporları ve “ara-bul-ve-yok et” operasyonlarının düzme ceset sayımları gibi… Bu teknokratik yalan biçimi, modellerle ve varsayımsal senaryolarla besleniyor. Kendisini kendi ürettiği varsayımların odasına kapatıp, tüm kapıları kapıyor ve tüm pencereleri örtüyor. Sağduyudan hiç hoşlanmadığı gibi, kazara olabileceklerden nefret ediyor. Kuvvetini düşünce üreten araştırma kuruluşlarında, danışmanlarda, formüllerde ve maraton bilgilendirme kampanyalarında buluyor. Birbiriyle en ilgisiz durum olay ve kişileri birleştiren ve görünüşe bakılırsa anlaşılır hale getiren sözde bir bilimsel dil kullanıyor.
4) Devlet reklamcılığı
5) Korporatizm: 20. yüzyılda hükümetin işlevlerinin özel kesimin örgüt ağları tarafından yerine getirilmesi, pazarlık, ihsan yada sözleşme ile yapılması , sıradan bir olay haline geldi. Kamusal önem taşıyan pek çok karar devlet yetkilileri, yasama organları ve pazarlar tarafından değil, toplumsal grupların temsilcileri yada sivil toplumun bu grupları ile devlet arasında yapılan uzlaşmalarla alınıyor.
Bu türden korporatist usuller devletin kendi işlevlerinden birçoğunu başlıca iktidar gruplarının siyasi erki paylaşmak için taleplerde bulunduğu sivil toplumun devlet dışı örgütlere aktarmasının sonucudur. Böylece, devlet ile sivil toplumların sınırları iç içe geçti. Bu ikisi arasında “ kamu” yetkilileri ve devlet aygıtları ile “devlet-dışı” kurumların pazarlığı, itişip kakışması ve kaypak uzlaşmaları bulunuyor. Korporatizm, çıkar grupları ve örgütlerine pazarlıkla resmi statü veren bir devlet müdahalesi sürecidir; bu statüyü kazanan grup ve örgütler kamu siyasetlerinin formüle edilmesi ve/veya yürütülmesi görevini az yada çok ölçülerde yüklenmiş olurlar. Korporatizm stratejik olarak önem taşıyan işlevsel grupları devletin içine taşırken – ve böylece sivil toplumun bazı bölümlerini ”politize” ederken – devletin etki alanını sivil toplumun içine uzatarak bazı devlet işlevlerini toplumsallaştırır”. Bu, karmaşık ve dinamik yollar izleyebilen çok katlı bir süreçtir.
Batı demokrasilerinin bu birbiriyle bağlantılı beş yönelimi kaygı vericidir. Bunlar gösteriyor ki, normal olarak ne yurttaşlara, ne kitle iletişim araçlarına karşı sorumlu ne de hukuk devletine tabi olan siyasal toplamı çoğalmaktadır.
Görülüyor ki devlet her zaman kendi lehinde olandan yana fakat demokratik ülkelerde olmaması gereken bu tür engellemelere başvurmuştur.(KEANE, John(1999). Medya ve Demokrasi. Ayrıntı. İst.)

SONUÇ OLARAK

Ele aldığımız unsurlardan biri olan medya’nın görevi özünde devleti denetlemesi, doğruyu eğriyi topluma yansıtması gereken bir araçtır. Fakat bu çoğu zaman böyle olmamaktadır. Çeşitli sebeplerden ötürü yasaklarla mücadele etmek zorunda kalmıştır..
Medya’nın en büyük görevlerinden biri olan halkı doğru bilgilendirme görevi görülüyor ki bir şekilde sekteye uğramaktadır. Ve toplumların gelişmesinde, demokratikleşmesinde önemli bir rol oynayan medyadan bizim ülkemiz ve diğer modern ve demokratik toplumlarda yeterince yararlanamamaktadır. Devlet denetiminden geçen onaylanmış bilgilerle yetinmek zorun da kalıyoruz. Bizi yönetenlerin ve bize ait olan bir ülkenin gerçeklerinden mahrum kalıyor ya da mahrum bırakılıyoruz.
Sorumsuzca yapılan savaşlar bize ya meşru gösterilmeye ya da savaşın yıkıcı etkileri bizim dışımızdaymış bizden uzaktaymış gibi biz verdirilmeye çalışılıyor. İktidarlar kendi güçlerini koruyabilmek adına insanların düşünüp sorgulamasına, ilerici fikir adımlarına karşı her zaman bir savunma içinde oluyor.
İktidarların bu yazının başlığı olan haber lama özgürlüğüne aslında ne kadar saygılı olabildikleri bu çalışmamızla sanırım ortaya çıkmıştır. Yapılan bütün müdahaleler halkı kandırmaya ve göz boyama yöneliktir. Demokratik ve çağdaş bir ülke adına bu türden baskılara karşı birlikte mücadele etmeli ve ülkemizde doğru ve dürüst habercilik adına gerekli adımların atılmasına yardımcı olmalıyız. İnsanların yasalarla kazanmış oldukları haber alma özgürlükleri yine farklı tasalarla kısıtlanmaktadır. Bu türden baskılara karşı çıkan medya grupları veya bireysel mücadeleler bu türden baskılara gerkli cevabı vermekte yeterli olmamaktadır.
Peki haberden uzak kalmamız bize ne kaybettirir ya da gerçekten bir şeyler kaybeder miyiz? Bu konuya şöyle yaklaşmak zannedersem açıklayıcı olacaktır. Bugün dünyamız da savaşlar olmakta bu savaşlar bize aslında gerçek amacını yansıtmayan sözlerle anlatılmaya ya da anlattırılmaya çalışılıyor. Bu ülke insanlarının kendi gerçeklerini diğer ülkelere ulaştırmalarına imkan verilmiyor. Bunun sonucun bu insanlar bütün dünyanın gözü önünde ölümle burun buruna yaşamak zorunda bırakılıyorlar. Diğer taraftan savaşta çocuklarını kaybeden asker annelerinin feryatlarına ne demeli, gösterilenlere inanıp çocuklarına savaşa gönderip daha sonra cesetleriyle karşılaşan anneler. Bütün bunlar bugün Amerika’nın dünyada oynadığı bir oyundan kısa sahnelerdi. İşte bunlar bize sadece Amerika’nın bize aslında gösterdiklerinin arkasında olan olaylar. Yine amerikanın ölen askerlerin fotoğraflarını yasaklatması, sanki oralarda her şey güllük gülistanlıkmış gibi vermeye çalışması. Bir ülkenin feryatlarını duymamız engelleniyor neden! İşte tüm yazımız boyunca vermeye çalıştığımız devletin çeşitli kılıflara soktuğu “sansür” yüzünden. Peki biz bu durum içinde olsaydık acaba kendimizi nasıl hissederdik. O zaman gerçekten özgür bir basına ihtiyaç duyar mıydık? Zannedersem kimse buna olumsuz bir cevap veremeyecektir. Kısaca, işte bu yüzden basın özgürlüğüne ihtiyacımız var. Devlet güdümlü basının kimseye bir fayda sağlamadığını sanırım ortaya koyabilmişizdir
Dünya’da güvenilir bilgi alışverişinin sağlanamadığı bir ülkede insanlar veya dünyada toplumlar birbirleriyle nasıl sağlıklı iletişim kurabilirler. Nasıl birbirlerinin sevinçlerini ve üzüntülerini paylaşabilirler.
Ve nasıl daha güvenilir bir dünya yaratılabilir.
 

bþr

Yeni Üye
Üye
Katılım
30 Eyl 2009
Mesajlar
4
Puanları
1
Konum
istanbul
Medya Nedir?

teşekkür ederim gerçekten çok güzel paylaşım işime yaradı ;D
 
Üst