Şiir
BİZİM ÖYKÜMÜZ
Asya’nın kalbinde başladı hikâyemiz
Sonra pusulanın gösterdiği bütün yönlere uzadı yolumuz
Tüm Cihana ulaşmak istiyordu kolumuz
Günlerden bir gün, bir ses duydu kulaklarımız
Çöle inen nur la nurlandı kalplerimiz
Ve ona adandı böylece ruhlarımız
Bu kez İslam için çıktı kınından kılıçlarımız
Ve bir gün Anadolu kapılarına dayandı atlarımız
Bir Cuma Sabahı başladı bu topraklardaki öykümüz
Ve Malazgirt meydanında yazıldı,
Bundan böyle dudaklarda kalacak şarkımız
O gün Ne emreden bir komutan, nede emir alan bir asker vardı
O gün orada Allahtan başka bir Sulatan yoktu
Ve o cuma sabahı başladı bizim bu topraklardaki öykümüz
Çok geçmeden üç kıtayı mest eti nal seslerimiz.
Asalet ve Adalet doluydu kaplarımız
Şefkat ve merhamet döküyordu
Her Nereye değdiyse ayaklarımız
Hakla batılı ayırıyordu kılıçlarımız
Çil çil kubbeler serpiyordu ordularımız
Kalp ve gönüllere yürüyordu abdallarımız
Mazluma korunak, zalime gazaptı oklarımız
Şefkatle kahramanlık, İzzetle tevazu
Zıtlıklara konaktı ruhlarımız
Ebrumuz, çinimiz, tezhibimiz, hattımız
Sanattı kapı tokmaklarımız, mezar taşlarımız, su musluklarımız
Evrendi evlerimiz, anlam yüklüydü halı desenlerimiz
Huzur doluydu sokaklarımız, Zarafet akıtırdı pencerelerimiz
Her biri bir destandı savaşlarımız
Saymakla bitmezdi destanlarımız
Niğbolumuz, Kosovamız, Çanakkalemiz
Varnamız, Mohaçımız, Kanijemiz,
Dillere destan olmalı Sırp Sındığımız , Kut-ul Amaremiz
İşte bunlarla anıyor bugün bizi ananlar
Peki ya onlar
Ardında harabat ve virane, kan ve gözyaşı bırakanlar
Kut-ul Amare de bir kurşun sıkmadan teslim oldu
Kendini yenilmez sananlar
Ali AKPINAR
20.02.2021
OROTORYO
(1.Öğrenci: )
Saatler vururken gecenin sessizliğini
Bakışlar ufukta, yolları çekiyordu
Hakla batıl arasında asılmış elmas kılıç
Er meydanda konmuş sahibini bekliyordu
(2.Öğrenci: )
Ve geceyi çatlatırken şafak huzmeleri
Kulaklarda yankılandı bozkırı titreten nal sesleri
(3.Öğrenci: )
Ilık ılık bir esinti, yavşan otu biten topraklardan
Taraf taraf, sarıyorken her yanı
Yeni başlıyordu asalet asırlarının hengâmı
(Tüm
Göz kırpıyordu geceye, adanmışların çağı
Yedi iklimde sürecek devranlar vardı
(4.Öğrenci: )
Heybemde yağmur yüklü bulutlar
Güllerle doldu yolumun geçtiği sahralar
(3 kişilik 1. grup
Zeminin bütün susuzlarına sor beni
(Tüm
Bağrı yanık yüreklere sor
(5.Öğrenci: )
Ben sultan Tuğrul beyim
Ayın batıp güneşin doğduğu yerden…
Yalın kılıç geçtim Bağdat önlerinden
Beni sor ; sor beni beni , Mazlumların gözlerinden
(3 kişilik 2. grup
Sen ey yüzyılları aşan coşku
Sen ey mazlum coğrafyaların beklediği umut
(Tüm
Kalk ta bak şu azametli mazine
Yeniden getir nevbaharı zemin yüzüne
(6.Öğrenci: )
Ben Sultan Alparslan’ım
Malazgirt meydanından sor beni
Gazap okudur pençelerim
Düşmanımın yüreğine sor
(Tüm
Sor beni ufuklara , çağlara, kıtalara
Rengini verdiğim bayrağa sor
(3 kişilik 3. grup
Selam olsun mazlumun gözünde ışıldayanlara
Selam olsun düşmanını bile, zayıfken affedenlere
(7.Öğrenci: )
Ben koskoca bir tarihim
Yürürüm yıldızların aydınlığında
Gecelere şahit olan aydan sor beni
(Tüm
Selam olsun gecenin bağrını delenlere
Selam olsun karanlığa nur serpenlere
(8.Öğrenci: )
Sis kaplamış tepelerini Bursa’nın
Alıp İslam’a vatan yapmak için
Uykuları kaçıyor gazi Osman’ın
(3 kişilik 4. grup
Sen ey matem tutmuş gözlerde aranan
Gel artık yeniden, bu matem unutulsun
(Tüm
Damlayan gözyaşları avucunda kurusun
Ellerin, hüzünlü yürekleri süslesin
(9.Öğrenci: )
Sen, asırlar taşıp senelerdir beklenensin
Neden böyle uzaktan geliyor sesin
Hadi gel sahralar yine sesinle inlesin
Kıtalar yine senin şarkını dinlesin
(10. Öğrenci)
İşte yine yeryüzü hep Kerbela
At koşturuyor meydanda sefalet ve her bela
(11. Öğrenci)
Yine gel tütsün sönmüş tüm ocaklar
İsmini Heceliyor kıyıya vurmuş çocuklar
(Tüm
Çocukların gülüşünü yuttu devler
Damla damla kurut sönsün bu alevler
(12. Öğrenci)
Mavi gökyüzü bozarmadan iyice
Güneşi örtüp bürümeden gece
İsmin sayıklanıyorken hece hece
(3 kişilik 1. grup
Gel ıssız yürekleri kucaklasın kolların
Yüzlerde parlasın ölümü öldüren bakışların
(3 kişilik 2. grup
Kıtaları süslesin yine bayıltan o nakışların
(Tüm.)
Ey bağrı yanık yüreklerin sakladığı sevda
Uğramasın sokağına yorgunluk ve atalet
Ölümden beterdir, zilletle hayat
Öldür yine ölümü kap kara gölgelere inat
Söz konusu vatansa gerisi teferruat
Ali AKPINAR
15/03/2021
KONUŞMA METNİ
Cebinimizde tecellî edip Cemâl-ül-Laah
Bir zamanlar, cemîl kıldı bizi;
Elimizden gül açtı bâdiyeler...
Kerem kerem, Yed-i Takdir, nîl kıldı bizi
Ve zeminin bütün susuzlarına
Sebil kıldı bizi!
Sayın kaymakamım, Sayın müdürüm, Değerli misafirler;
“Hak kuvvette değil, kuvvet hakta olmalıdır.” Evet, tarih boyunca bu ilkeyi dayanak noktası kabul eden asil ecdadımız, hiçbir zaman gücün ve haksızlığın karşısında boyun eğmemiş; her zaman, hakkın, doğrunun, mazlumun yanında olmuştur. Zalime karşı şiddetli ve izzetli, mazluma karşı alçak gönüllü ve şefkatli bir duruş Türk tarihinin yeryüzüne attığı silinmez bir imzadır.
Hilafet merkezi Bağdat işgale uğramış kurtarıcısını beklerken, bozkırın yeni hükümdarı Tuğrul Bey tarafından Bağdat ve Halifenin kurtarılmasında da, yıllar sonra esaret altındaki Fransa kralının Kanuni Sultan Süleyman tarafından Alman esaretinden kurtarmasın da da aynı duygular etkili olmuştur. Mazlumun kim olduğuna ve zulmün kimden geldiğine bakılmamıştır. Şairinde yukarıda vurguladığı gibi susuz sahralarda atalarımızın elinde adeta güller açmıştır
Kahramanlıklar manzumesi olan şanlı tarihimiz öylesine zaferlerle doludur ki, kazandığımız zaferlerin sayısı, birçok ülkenin, hatta süper güç sayılan bazı ülkelerin toplam ömürlerinden bile fazladır. Mesela 40 bin kişilik küçük bir kuvvetle, 200 bin kişilik mükemmel donanımlı bir ordunun mağlup edildiği Malazgirt Zaferi bile tek başına bir milletin medarı iftiharı için yeterlidir.
Oysaki 10 bin kişilik bir kuvvetle,100 bin kişilik haçlı ordusunun imha edildiği Sırp Sındığı Zaferi, 800 atlı ile 70 bin kişilik ordunun mağlup edildiği Çirmen Zaferi, Niğbolu, Varna, Kosova Zaferleri, çağ açıp çağ kapatan, binlerce yıl geçse bile insanlığın hafızalarından izleri silinmeyecek olan İstanbul’un fethi gibi her biri tarihin sayfalarına sığmayacak azametteki sayısız destanlarla doludur geçmişimiz.
İşte tarihimizin bu destansı sayfalarına her ne kadar bahtımız tersine dönerek çıkmış olsak ta
1. Dünya savaşı esnasında da yenileri eklenmiştir.
Bunlardan birincisi hiç şüphesiz Çanakkale zaferidir. Çanakkale Zaferimiz şanına yakışır bir şekilde hafızalarda etkisini sürdürse de, Çanakkale’den sonraki en büyük zaferimiz olan Kut –ül Amare Zaferi maalesef biraz gölgede kalmıştır.
Çanakkale hezimetini Bağdat’ı alarak telafi etmek isteyen General Townshend kumandasındaki İngiliz birlikleri önce Selman -ı Pak bölgesinde Nurettin Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri tarafından mağlup edilerek geri püskürtüldüler.
Kut bölesine çekilen İngiliz birlikleri burada Albay Halil paşanın yönettiği Osmanlım kuvvetleri tarafından kuşatıldılar. Kuşatılan kuvvetlere yardım ulaştırmak için İngilizlerin karadan, havadan ve nehirden başlattıkları bütün yarma girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. Türk ordusunun bu muhteşem kahramanlı lığı karşısında yapacak başka bir şeyi kalmayan General Townshend, 29 Nisan 1916’da beraberindeki 5 general, 551 subay ve 13.300 erden oluşan ordusuyla hiçbir şart ileri sürmeden Albay Halil Paşa’ya teslim oldu.
4 ay 23 gün süren Kût-ul Amâre kuşatması, Osmanlı Devleti’nin zaferiyle sonuçlanmış, zafer dünyada büyük yankı uyandırmıştır. Müttefikimiz Almanya’da o kadar büyük bir coşkuyla karşılanmıştır ki Alman imparatoru II. Wilhelm’im emriyle 30 Nisan ve 1 Mayıs’ta tüm devlet binaları süslenmiş , okullar 1 gün süreyle tatil edilmiştir.
Bu zafer, İngiltere’nin cihan imparatorluğu unvanına da ağır bir darbe indirmiş ve İngiltere’nin Doğu’da İslam dünyası üzerindeki nüfuzunu azaltmış ve baskısını kırmıştır. Türk ordusu, Ruslara yardımı bir kere daha önlemiştir
Esir alınanlara yapılan muamele de Türk milletinin asaletine yakışır şekilde olmuştur. Tıpkı Sultan Alparslan’ın esir aldığı imparatora gösterdiği ali cenaplığı, Halil paşa da esir Generale göstermiş. General sonraki yıllarda hatıratında bu asil davranışlardan minnet ve tazimle bahsetmiştir.
Değerli dinleyiciler sözlerimin sonuna yaklaşırken burada bir noktayı önemle vurgulamalıyım ki Zafer kazanmaktan daha zor olanı kalp ve gönülleri kazanmaktır. İşte bu şuurla hareket eden ecdadımız her zaman kılıcını, hakkın hakikatin adaletin yolunda kullanmış, zalimlerin korkulu rüyası kimsesizlerin kimsesi olmuştur.
Bu günde aynı şuurla hareket eden Mehmetçik Afrinde, Ceraplusta, kısaca bulunduğu her yerde kimsesizlerin kimsesi, çaresizlerin çaresi olmaya devam etmektedir.
Zaferleri kazanırken gösterdiğimiz kahramanlıkları, onları hatırlamak genç nesillerin hafızalarında diri tutmak ta da göstermeliyiz. Bu aynı zaman da tüm şehit ve gazilerimize olan borcumuzdur.
Evet o şehitler ki bize vatan bırakmak için öldüler. O gazilerin çoğu kalan yaşamları boyunca yaralarının acılarını çektiler. Kopmuş organları, kırılmış kemikleri, sırtlarına saplanmış demirlerin şerefiyle geri kalan ömürleri tamamladılar.
Tüm şehit ve gazilerimize selam olsun. Ruhları şad olsun.
Ali AKPINAR
BİZİM ÖYKÜMÜZ
Asya’nın kalbinde başladı hikâyemiz
Sonra pusulanın gösterdiği bütün yönlere uzadı yolumuz
Tüm Cihana ulaşmak istiyordu kolumuz
Günlerden bir gün, bir ses duydu kulaklarımız
Çöle inen nur la nurlandı kalplerimiz
Ve ona adandı böylece ruhlarımız
Bu kez İslam için çıktı kınından kılıçlarımız
Ve bir gün Anadolu kapılarına dayandı atlarımız
Bir Cuma Sabahı başladı bu topraklardaki öykümüz
Ve Malazgirt meydanında yazıldı,
Bundan böyle dudaklarda kalacak şarkımız
O gün Ne emreden bir komutan, nede emir alan bir asker vardı
O gün orada Allahtan başka bir Sulatan yoktu
Ve o cuma sabahı başladı bizim bu topraklardaki öykümüz
Çok geçmeden üç kıtayı mest eti nal seslerimiz.
Asalet ve Adalet doluydu kaplarımız
Şefkat ve merhamet döküyordu
Her Nereye değdiyse ayaklarımız
Hakla batılı ayırıyordu kılıçlarımız
Çil çil kubbeler serpiyordu ordularımız
Kalp ve gönüllere yürüyordu abdallarımız
Mazluma korunak, zalime gazaptı oklarımız
Şefkatle kahramanlık, İzzetle tevazu
Zıtlıklara konaktı ruhlarımız
Ebrumuz, çinimiz, tezhibimiz, hattımız
Sanattı kapı tokmaklarımız, mezar taşlarımız, su musluklarımız
Evrendi evlerimiz, anlam yüklüydü halı desenlerimiz
Huzur doluydu sokaklarımız, Zarafet akıtırdı pencerelerimiz
Her biri bir destandı savaşlarımız
Saymakla bitmezdi destanlarımız
Niğbolumuz, Kosovamız, Çanakkalemiz
Varnamız, Mohaçımız, Kanijemiz,
Dillere destan olmalı Sırp Sındığımız , Kut-ul Amaremiz
İşte bunlarla anıyor bugün bizi ananlar
Peki ya onlar
Ardında harabat ve virane, kan ve gözyaşı bırakanlar
Kut-ul Amare de bir kurşun sıkmadan teslim oldu
Kendini yenilmez sananlar
Ali AKPINAR
20.02.2021
OROTORYO
(1.Öğrenci: )
Saatler vururken gecenin sessizliğini
Bakışlar ufukta, yolları çekiyordu
Hakla batıl arasında asılmış elmas kılıç
Er meydanda konmuş sahibini bekliyordu
(2.Öğrenci: )
Ve geceyi çatlatırken şafak huzmeleri
Kulaklarda yankılandı bozkırı titreten nal sesleri
(3.Öğrenci: )
Ilık ılık bir esinti, yavşan otu biten topraklardan
Taraf taraf, sarıyorken her yanı
Yeni başlıyordu asalet asırlarının hengâmı
(Tüm

Göz kırpıyordu geceye, adanmışların çağı
Yedi iklimde sürecek devranlar vardı
(4.Öğrenci: )
Heybemde yağmur yüklü bulutlar
Güllerle doldu yolumun geçtiği sahralar
(3 kişilik 1. grup

Zeminin bütün susuzlarına sor beni
(Tüm

Bağrı yanık yüreklere sor
(5.Öğrenci: )
Ben sultan Tuğrul beyim
Ayın batıp güneşin doğduğu yerden…
Yalın kılıç geçtim Bağdat önlerinden
Beni sor ; sor beni beni , Mazlumların gözlerinden
(3 kişilik 2. grup

Sen ey yüzyılları aşan coşku
Sen ey mazlum coğrafyaların beklediği umut
(Tüm

Kalk ta bak şu azametli mazine
Yeniden getir nevbaharı zemin yüzüne
(6.Öğrenci: )
Ben Sultan Alparslan’ım
Malazgirt meydanından sor beni
Gazap okudur pençelerim
Düşmanımın yüreğine sor
(Tüm

Sor beni ufuklara , çağlara, kıtalara
Rengini verdiğim bayrağa sor
(3 kişilik 3. grup

Selam olsun mazlumun gözünde ışıldayanlara
Selam olsun düşmanını bile, zayıfken affedenlere
(7.Öğrenci: )
Ben koskoca bir tarihim
Yürürüm yıldızların aydınlığında
Gecelere şahit olan aydan sor beni
(Tüm

Selam olsun gecenin bağrını delenlere
Selam olsun karanlığa nur serpenlere
(8.Öğrenci: )
Sis kaplamış tepelerini Bursa’nın
Alıp İslam’a vatan yapmak için
Uykuları kaçıyor gazi Osman’ın
(3 kişilik 4. grup

Sen ey matem tutmuş gözlerde aranan
Gel artık yeniden, bu matem unutulsun
(Tüm

Damlayan gözyaşları avucunda kurusun
Ellerin, hüzünlü yürekleri süslesin
(9.Öğrenci: )
Sen, asırlar taşıp senelerdir beklenensin
Neden böyle uzaktan geliyor sesin
Hadi gel sahralar yine sesinle inlesin
Kıtalar yine senin şarkını dinlesin
(10. Öğrenci)
İşte yine yeryüzü hep Kerbela
At koşturuyor meydanda sefalet ve her bela
(11. Öğrenci)
Yine gel tütsün sönmüş tüm ocaklar
İsmini Heceliyor kıyıya vurmuş çocuklar
(Tüm

Çocukların gülüşünü yuttu devler
Damla damla kurut sönsün bu alevler
(12. Öğrenci)
Mavi gökyüzü bozarmadan iyice
Güneşi örtüp bürümeden gece
İsmin sayıklanıyorken hece hece
(3 kişilik 1. grup

Gel ıssız yürekleri kucaklasın kolların
Yüzlerde parlasın ölümü öldüren bakışların
(3 kişilik 2. grup

Kıtaları süslesin yine bayıltan o nakışların
(Tüm.)
Ey bağrı yanık yüreklerin sakladığı sevda
Uğramasın sokağına yorgunluk ve atalet
Ölümden beterdir, zilletle hayat
Öldür yine ölümü kap kara gölgelere inat
Söz konusu vatansa gerisi teferruat
Ali AKPINAR
15/03/2021
KONUŞMA METNİ
Cebinimizde tecellî edip Cemâl-ül-Laah
Bir zamanlar, cemîl kıldı bizi;
Elimizden gül açtı bâdiyeler...
Kerem kerem, Yed-i Takdir, nîl kıldı bizi
Ve zeminin bütün susuzlarına
Sebil kıldı bizi!
Sayın kaymakamım, Sayın müdürüm, Değerli misafirler;
“Hak kuvvette değil, kuvvet hakta olmalıdır.” Evet, tarih boyunca bu ilkeyi dayanak noktası kabul eden asil ecdadımız, hiçbir zaman gücün ve haksızlığın karşısında boyun eğmemiş; her zaman, hakkın, doğrunun, mazlumun yanında olmuştur. Zalime karşı şiddetli ve izzetli, mazluma karşı alçak gönüllü ve şefkatli bir duruş Türk tarihinin yeryüzüne attığı silinmez bir imzadır.
Hilafet merkezi Bağdat işgale uğramış kurtarıcısını beklerken, bozkırın yeni hükümdarı Tuğrul Bey tarafından Bağdat ve Halifenin kurtarılmasında da, yıllar sonra esaret altındaki Fransa kralının Kanuni Sultan Süleyman tarafından Alman esaretinden kurtarmasın da da aynı duygular etkili olmuştur. Mazlumun kim olduğuna ve zulmün kimden geldiğine bakılmamıştır. Şairinde yukarıda vurguladığı gibi susuz sahralarda atalarımızın elinde adeta güller açmıştır
Kahramanlıklar manzumesi olan şanlı tarihimiz öylesine zaferlerle doludur ki, kazandığımız zaferlerin sayısı, birçok ülkenin, hatta süper güç sayılan bazı ülkelerin toplam ömürlerinden bile fazladır. Mesela 40 bin kişilik küçük bir kuvvetle, 200 bin kişilik mükemmel donanımlı bir ordunun mağlup edildiği Malazgirt Zaferi bile tek başına bir milletin medarı iftiharı için yeterlidir.
Oysaki 10 bin kişilik bir kuvvetle,100 bin kişilik haçlı ordusunun imha edildiği Sırp Sındığı Zaferi, 800 atlı ile 70 bin kişilik ordunun mağlup edildiği Çirmen Zaferi, Niğbolu, Varna, Kosova Zaferleri, çağ açıp çağ kapatan, binlerce yıl geçse bile insanlığın hafızalarından izleri silinmeyecek olan İstanbul’un fethi gibi her biri tarihin sayfalarına sığmayacak azametteki sayısız destanlarla doludur geçmişimiz.
İşte tarihimizin bu destansı sayfalarına her ne kadar bahtımız tersine dönerek çıkmış olsak ta
1. Dünya savaşı esnasında da yenileri eklenmiştir.
Bunlardan birincisi hiç şüphesiz Çanakkale zaferidir. Çanakkale Zaferimiz şanına yakışır bir şekilde hafızalarda etkisini sürdürse de, Çanakkale’den sonraki en büyük zaferimiz olan Kut –ül Amare Zaferi maalesef biraz gölgede kalmıştır.
Çanakkale hezimetini Bağdat’ı alarak telafi etmek isteyen General Townshend kumandasındaki İngiliz birlikleri önce Selman -ı Pak bölgesinde Nurettin Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri tarafından mağlup edilerek geri püskürtüldüler.
Kut bölesine çekilen İngiliz birlikleri burada Albay Halil paşanın yönettiği Osmanlım kuvvetleri tarafından kuşatıldılar. Kuşatılan kuvvetlere yardım ulaştırmak için İngilizlerin karadan, havadan ve nehirden başlattıkları bütün yarma girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. Türk ordusunun bu muhteşem kahramanlı lığı karşısında yapacak başka bir şeyi kalmayan General Townshend, 29 Nisan 1916’da beraberindeki 5 general, 551 subay ve 13.300 erden oluşan ordusuyla hiçbir şart ileri sürmeden Albay Halil Paşa’ya teslim oldu.
4 ay 23 gün süren Kût-ul Amâre kuşatması, Osmanlı Devleti’nin zaferiyle sonuçlanmış, zafer dünyada büyük yankı uyandırmıştır. Müttefikimiz Almanya’da o kadar büyük bir coşkuyla karşılanmıştır ki Alman imparatoru II. Wilhelm’im emriyle 30 Nisan ve 1 Mayıs’ta tüm devlet binaları süslenmiş , okullar 1 gün süreyle tatil edilmiştir.
Bu zafer, İngiltere’nin cihan imparatorluğu unvanına da ağır bir darbe indirmiş ve İngiltere’nin Doğu’da İslam dünyası üzerindeki nüfuzunu azaltmış ve baskısını kırmıştır. Türk ordusu, Ruslara yardımı bir kere daha önlemiştir
Esir alınanlara yapılan muamele de Türk milletinin asaletine yakışır şekilde olmuştur. Tıpkı Sultan Alparslan’ın esir aldığı imparatora gösterdiği ali cenaplığı, Halil paşa da esir Generale göstermiş. General sonraki yıllarda hatıratında bu asil davranışlardan minnet ve tazimle bahsetmiştir.
Değerli dinleyiciler sözlerimin sonuna yaklaşırken burada bir noktayı önemle vurgulamalıyım ki Zafer kazanmaktan daha zor olanı kalp ve gönülleri kazanmaktır. İşte bu şuurla hareket eden ecdadımız her zaman kılıcını, hakkın hakikatin adaletin yolunda kullanmış, zalimlerin korkulu rüyası kimsesizlerin kimsesi olmuştur.
Bu günde aynı şuurla hareket eden Mehmetçik Afrinde, Ceraplusta, kısaca bulunduğu her yerde kimsesizlerin kimsesi, çaresizlerin çaresi olmaya devam etmektedir.
Zaferleri kazanırken gösterdiğimiz kahramanlıkları, onları hatırlamak genç nesillerin hafızalarında diri tutmak ta da göstermeliyiz. Bu aynı zaman da tüm şehit ve gazilerimize olan borcumuzdur.
Evet o şehitler ki bize vatan bırakmak için öldüler. O gazilerin çoğu kalan yaşamları boyunca yaralarının acılarını çektiler. Kopmuş organları, kırılmış kemikleri, sırtlarına saplanmış demirlerin şerefiyle geri kalan ömürleri tamamladılar.
Tüm şehit ve gazilerimize selam olsun. Ruhları şad olsun.
Ali AKPINAR