Kut-ül Amare Zaferi kutlama programı

ila25

Üye
Üye
Katılım
5 Ocak 2008
Mesajlar
39
Puanları
18
Konum
erzurum
Şiir
BİZİM ÖYKÜMÜZ



Asya’nın kalbinde başladı hikâyemiz

Sonra pusulanın gösterdiği bütün yönlere uzadı yolumuz

Tüm Cihana ulaşmak istiyordu kolumuz

Günlerden bir gün, bir ses duydu kulaklarımız

Çöle inen nur la nurlandı kalplerimiz

Ve ona adandı böylece ruhlarımız

Bu kez İslam için çıktı kınından kılıçlarımız

Ve bir gün Anadolu kapılarına dayandı atlarımız



Bir Cuma Sabahı başladı bu topraklardaki öykümüz

Ve Malazgirt meydanında yazıldı,

Bundan böyle dudaklarda kalacak şarkımız

O gün Ne emreden bir komutan, nede emir alan bir asker vardı

O gün orada Allahtan başka bir Sulatan yoktu

Ve o cuma sabahı başladı bizim bu topraklardaki öykümüz

Çok geçmeden üç kıtayı mest eti nal seslerimiz.



Asalet ve Adalet doluydu kaplarımız

Şefkat ve merhamet döküyordu

Her Nereye değdiyse ayaklarımız

Hakla batılı ayırıyordu kılıçlarımız

Çil çil kubbeler serpiyordu ordularımız

Kalp ve gönüllere yürüyordu abdallarımız

Mazluma korunak, zalime gazaptı oklarımız

Şefkatle kahramanlık, İzzetle tevazu

Zıtlıklara konaktı ruhlarımız



Ebrumuz, çinimiz, tezhibimiz, hattımız

Sanattı kapı tokmaklarımız, mezar taşlarımız, su musluklarımız

Evrendi evlerimiz, anlam yüklüydü halı desenlerimiz

Huzur doluydu sokaklarımız, Zarafet akıtırdı pencerelerimiz



Her biri bir destandı savaşlarımız

Saymakla bitmezdi destanlarımız

Niğbolumuz, Kosovamız, Çanakkalemiz

Varnamız, Mohaçımız, Kanijemiz,

Dillere destan olmalı Sırp Sındığımız , Kut-ul Amaremiz



İşte bunlarla anıyor bugün bizi ananlar

Peki ya onlar

Ardında harabat ve virane, kan ve gözyaşı bırakanlar

Kut-ul Amare de bir kurşun sıkmadan teslim oldu

Kendini yenilmez sananlar





Ali AKPINAR

20.02.2021

OROTORYO
(1.Öğrenci: )

Saatler vururken gecenin sessizliğini

Bakışlar ufukta, yolları çekiyordu

Hakla batıl arasında asılmış elmas kılıç

Er meydanda konmuş sahibini bekliyordu



(2.Öğrenci: )

Ve geceyi çatlatırken şafak huzmeleri

Kulaklarda yankılandı bozkırı titreten nal sesleri



(3.Öğrenci: )

Ilık ılık bir esinti, yavşan otu biten topraklardan

Taraf taraf, sarıyorken her yanı

Yeni başlıyordu asalet asırlarının hengâmı



(Tüm:)

Göz kırpıyordu geceye, adanmışların çağı

Yedi iklimde sürecek devranlar vardı



(4.Öğrenci: )

Heybemde yağmur yüklü bulutlar

Güllerle doldu yolumun geçtiği sahralar



(3 kişilik 1. grup:)

Zeminin bütün susuzlarına sor beni



(Tüm:)

Bağrı yanık yüreklere sor



(5.Öğrenci: )

Ben sultan Tuğrul beyim

Ayın batıp güneşin doğduğu yerden…

Yalın kılıç geçtim Bağdat önlerinden

Beni sor ; sor beni beni , Mazlumların gözlerinden



(3 kişilik 2. grup:)

Sen ey yüzyılları aşan coşku

Sen ey mazlum coğrafyaların beklediği umut



(Tüm:)

Kalk ta bak şu azametli mazine

Yeniden getir nevbaharı zemin yüzüne



(6.Öğrenci: )

Ben Sultan Alparslan’ım

Malazgirt meydanından sor beni

Gazap okudur pençelerim

Düşmanımın yüreğine sor



(Tüm:)

Sor beni ufuklara , çağlara, kıtalara

Rengini verdiğim bayrağa sor



(3 kişilik 3. grup:)

Selam olsun mazlumun gözünde ışıldayanlara

Selam olsun düşmanını bile, zayıfken affedenlere



(7.Öğrenci: )

Ben koskoca bir tarihim

Yürürüm yıldızların aydınlığında

Gecelere şahit olan aydan sor beni



(Tüm:)

Selam olsun gecenin bağrını delenlere

Selam olsun karanlığa nur serpenlere



(8.Öğrenci: )

Sis kaplamış tepelerini Bursa’nın

Alıp İslam’a vatan yapmak için

Uykuları kaçıyor gazi Osman’ın



(3 kişilik 4. grup:)

Sen ey matem tutmuş gözlerde aranan

Gel artık yeniden, bu matem unutulsun



(Tüm:)

Damlayan gözyaşları avucunda kurusun

Ellerin, hüzünlü yürekleri süslesin



(9.Öğrenci: )

Sen, asırlar taşıp senelerdir beklenensin

Neden böyle uzaktan geliyor sesin

Hadi gel sahralar yine sesinle inlesin

Kıtalar yine senin şarkını dinlesin



(10. Öğrenci)

İşte yine yeryüzü hep Kerbela

At koşturuyor meydanda sefalet ve her bela



(11. Öğrenci)

Yine gel tütsün sönmüş tüm ocaklar

İsmini Heceliyor kıyıya vurmuş çocuklar



(Tüm:)

Çocukların gülüşünü yuttu devler

Damla damla kurut sönsün bu alevler



(12. Öğrenci)

Mavi gökyüzü bozarmadan iyice

Güneşi örtüp bürümeden gece

İsmin sayıklanıyorken hece hece



(3 kişilik 1. grup:)

Gel ıssız yürekleri kucaklasın kolların

Yüzlerde parlasın ölümü öldüren bakışların



(3 kişilik 2. grup:)

Kıtaları süslesin yine bayıltan o nakışların



(Tüm.)

Ey bağrı yanık yüreklerin sakladığı sevda

Uğramasın sokağına yorgunluk ve atalet

Ölümden beterdir, zilletle hayat

Öldür yine ölümü kap kara gölgelere inat

Söz konusu vatansa gerisi teferruat

Ali AKPINAR

15/03/2021

KONUŞMA METNİ
Cebinimizde tecellî edip Cemâl-ül-Laah
Bir zamanlar, cemîl kıldı bizi;

Elimizden gül açtı bâdiyeler...
Kerem kerem, Yed-i Takdir, nîl kıldı bizi

Ve zeminin bütün susuzlarına
Sebil kıldı bizi!




Sayın kaymakamım, Sayın müdürüm, Değerli misafirler;

“Hak kuvvette değil, kuvvet hakta olmalıdır.” Evet, tarih boyunca bu ilkeyi dayanak noktası kabul eden asil ecdadımız, hiçbir zaman gücün ve haksızlığın karşısında boyun eğmemiş; her zaman, hakkın, doğrunun, mazlumun yanında olmuştur. Zalime karşı şiddetli ve izzetli, mazluma karşı alçak gönüllü ve şefkatli bir duruş Türk tarihinin yeryüzüne attığı silinmez bir imzadır.

Hilafet merkezi Bağdat işgale uğramış kurtarıcısını beklerken, bozkırın yeni hükümdarı Tuğrul Bey tarafından Bağdat ve Halifenin kurtarılmasında da, yıllar sonra esaret altındaki Fransa kralının Kanuni Sultan Süleyman tarafından Alman esaretinden kurtarmasın da da aynı duygular etkili olmuştur. Mazlumun kim olduğuna ve zulmün kimden geldiğine bakılmamıştır. Şairinde yukarıda vurguladığı gibi susuz sahralarda atalarımızın elinde adeta güller açmıştır

Kahramanlıklar manzumesi olan şanlı tarihimiz öylesine zaferlerle doludur ki, kazandığımız zaferlerin sayısı, birçok ülkenin, hatta süper güç sayılan bazı ülkelerin toplam ömürlerinden bile fazladır. Mesela 40 bin kişilik küçük bir kuvvetle, 200 bin kişilik mükemmel donanımlı bir ordunun mağlup edildiği Malazgirt Zaferi bile tek başına bir milletin medarı iftiharı için yeterlidir.

Oysaki 10 bin kişilik bir kuvvetle,100 bin kişilik haçlı ordusunun imha edildiği Sırp Sındığı Zaferi, 800 atlı ile 70 bin kişilik ordunun mağlup edildiği Çirmen Zaferi, Niğbolu, Varna, Kosova Zaferleri, çağ açıp çağ kapatan, binlerce yıl geçse bile insanlığın hafızalarından izleri silinmeyecek olan İstanbul’un fethi gibi her biri tarihin sayfalarına sığmayacak azametteki sayısız destanlarla doludur geçmişimiz.

İşte tarihimizin bu destansı sayfalarına her ne kadar bahtımız tersine dönerek çıkmış olsak ta

1. Dünya savaşı esnasında da yenileri eklenmiştir.

Bunlardan birincisi hiç şüphesiz Çanakkale zaferidir. Çanakkale Zaferimiz şanına yakışır bir şekilde hafızalarda etkisini sürdürse de, Çanakkale’den sonraki en büyük zaferimiz olan Kut –ül Amare Zaferi maalesef biraz gölgede kalmıştır.

Çanakkale hezimetini Bağdat’ı alarak telafi etmek isteyen General Townshend kumandasındaki İngiliz birlikleri önce Selman -ı Pak bölgesinde Nurettin Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri tarafından mağlup edilerek geri püskürtüldüler.

Kut bölesine çekilen İngiliz birlikleri burada Albay Halil paşanın yönettiği Osmanlım kuvvetleri tarafından kuşatıldılar. Kuşatılan kuvvetlere yardım ulaştırmak için İngilizlerin karadan, havadan ve nehirden başlattıkları bütün yarma girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. Türk ordusunun bu muhteşem kahramanlı lığı karşısında yapacak başka bir şeyi kalmayan General Townshend, 29 Nisan 1916’da beraberindeki 5 general, 551 subay ve 13.300 erden oluşan ordusuyla hiçbir şart ileri sürmeden Albay Halil Paşa’ya teslim oldu.

4 ay 23 gün süren Kût-ul Amâre kuşatması, Osmanlı Devleti’nin zaferiyle sonuçlanmış, zafer dünyada büyük yankı uyandırmıştır. Müttefikimiz Almanya’da o kadar büyük bir coşkuyla karşılanmıştır ki Alman imparatoru II. Wilhelm’im emriyle 30 Nisan ve 1 Mayıs’ta tüm devlet binaları süslenmiş , okullar 1 gün süreyle tatil edilmiştir.

Bu zafer, İngiltere’nin cihan imparatorluğu unvanına da ağır bir darbe indirmiş ve İngiltere’nin Doğu’da İslam dünyası üzerindeki nüfuzunu azaltmış ve baskısını kırmıştır. Türk ordusu, Ruslara yardımı bir kere daha önlemiştir

Esir alınanlara yapılan muamele de Türk milletinin asaletine yakışır şekilde olmuştur. Tıpkı Sultan Alparslan’ın esir aldığı imparatora gösterdiği ali cenaplığı, Halil paşa da esir Generale göstermiş. General sonraki yıllarda hatıratında bu asil davranışlardan minnet ve tazimle bahsetmiştir.

Değerli dinleyiciler sözlerimin sonuna yaklaşırken burada bir noktayı önemle vurgulamalıyım ki Zafer kazanmaktan daha zor olanı kalp ve gönülleri kazanmaktır. İşte bu şuurla hareket eden ecdadımız her zaman kılıcını, hakkın hakikatin adaletin yolunda kullanmış, zalimlerin korkulu rüyası kimsesizlerin kimsesi olmuştur.

Bu günde aynı şuurla hareket eden Mehmetçik Afrinde, Ceraplusta, kısaca bulunduğu her yerde kimsesizlerin kimsesi, çaresizlerin çaresi olmaya devam etmektedir.

Zaferleri kazanırken gösterdiğimiz kahramanlıkları, onları hatırlamak genç nesillerin hafızalarında diri tutmak ta da göstermeliyiz. Bu aynı zaman da tüm şehit ve gazilerimize olan borcumuzdur.

Evet o şehitler ki bize vatan bırakmak için öldüler. O gazilerin çoğu kalan yaşamları boyunca yaralarının acılarını çektiler. Kopmuş organları, kırılmış kemikleri, sırtlarına saplanmış demirlerin şerefiyle geri kalan ömürleri tamamladılar.



Tüm şehit ve gazilerimize selam olsun. Ruhları şad olsun.

Ali AKPINAR
 

Ekli dosyalar

Geri
Üst