Eylül Ayı Bazı Belirli Gün Ve Haftalar!

__#sosyal#__

♥♥$ø$yâł ßĩłqĩſэя♥♥ đэя$!и! ¢øĸ $эώ!yøяטм!!
Üye
Katılım
29 Eyl 2008
Mesajlar
11
Puanları
1
Yaş
124
Konum
ankara
alıntıçook ilgi çekici şeyler!özellikle gaziler gününü bastan sona okumanızı tavsiye ederim.dünya barış günü
İkinci Dünya Savaşı 1 Eylül 1939 günü Nazilerin Polonya'yı işgaliyle başlamıştı. Ardında 50 milyonu aşkın ölü 100 milyonlarca yaralı, sakat, acı, gözyaşı ve enkaz yığını haline gelmiş şehirler, kasabalar bırakarak 1945 Mayıs'ında bitmişti. İnsanlık tarihinin gördüğü bu en kanlı savaşın başladığı günü, yani 1 Eylül'ü, bütün dünya ulusları Dünya barış Günü olarak ilan ettiler. Yarım asırdır 1 Eylül Dünya Barış Günü tüm dünyada çeşitli etkinliklerle yaşamakta, yaşatılmaktadır.

gaziler günü
Bu gün 19 Eylül GAZİLER Günü Bilindiği gibi, Muharip Gazi, harbe katılıp da, harpten sağ olarak dönen savaşmış kahramanlardır. Gazilik unvanı devlet tarafından verilir. En büyük Gazi, bu unvanı 19 Eylül 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararı ile alan vatanın kurtarıcısı ve kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. 2002 senesinde çıkartılan yasa ile 19 Eylül günü Gaziler günü olarak kabul edilmiştir.
Tarih boyunca hür ve bağımsız yaşamış Türk milleti işgal ve esarete alışık olmayan asil ve büyük bir millettir.Bu nedenle tarihinde bu uğurda çok savaş yapmış bir çok insanını şehit ve gazi vermiştir.
I.Dünya savaşından sonra cennet vatanın topraklarını işgal eden işgal güçlerine karşı Mustafa Kemal’in önderliğinde Şerefli bir kurtuluş mücadelesi vermiştir.İşte bu kurtuluş savaşında batı cephesinde devam eden Kütahya-Eskişehir savaşlarında elde ettikleri başarıyı devam ettirerek ,Türk ordusuna son darbeyi vurup Ankara’yı işgal etmeyi düşünen Yunanlılar 13 Ağustos 1921 de yeni bir saldırı başlattılar.23 Ağustos 1921 de başlayan ve 22 gün 22 gece süren Sakarya savaşında atından düşüp yaralanmasına rağmen cepheden ayrılmayıp üstün komutanlık,vatan ve millet sevgisini bir defa daha ortaya koyan Mustafa Kemal Paşaya 19 Eylül 1921 de TBMM tarafından Gazilik unvanı ile Mareşallık rütbesi verilmiştir.İşte bu büyük mücadele sonunda hepimizin bildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.Ancak dün olduğu gibi bugünde düşmanlarımız gerek içten gerekse dıştan aziz vatanımızı parçalamaya , bağımsızlığımızı yok etmek istemektedirler. Dış düşmanlara ve onların içteki işbirlikçilerine karşı şerefle vatanını korumuş ,mücadele etmiş ve Gazi olmuş tüm gazilerimizin gaziler gününü kutluyor,onlara saygı ve selamlarımızı sunuyoruz.

GAZİ HÜSEYİN ZORLU

Yaş: 104
Mehtaplı bir gecede, nöbet yerinde, başından geçen bir olayı hiç unutamadığını anlatmıştı telefonda: Gözünü kırpmadan ovayı gözlüyormuş. Bu sırada kendisine doğru birkaç karartının ilerlediğini fark etmiş. Parolayı sormuş, söylemişler. Aralarından biri ‘‘Nerelisin asker?’’ diye sormuş. Ay ışığının altında gözleri gümüş gibi parlayan bu adamın Mustafa Kemal Paşa olduğunu anlamış. ‘‘Avanosluyum komutanım’’ demiş. ‘‘Sizin orada da aylı geceler bu kadar güzel midir asker’’ diye sormuş Mustafa Kemal. ‘‘Benim vatanımın her yanında aylı geceler güzeldir komutanım’’ diye cevap vermiş hiç düşünmeden. Büyük komutan gülümsemiş, genç askerin yanında durup bir müddet aşağıda uzanan ovada kıvrılarak akan Sakarya Nehri'nin sularında yansıyan ay ışığını izlemiş ve maiyetindekilerle birlikte sessizce çekip gitmiş oradan. ‘‘Ayaklarım titriyordu, zor dinliyordum. Paşa gidince öylece çöküp kaldım...’’ Ertesi sabah şafakla birlikte taarruza geçmişler. Sakarya Meydan Muharebesi başlamış.

Hüseyin Zorlu bu savaş sırasında sol omuzundan hafif bir yara almış. Bu savaşın ardından İzmir'e kadar ilerleyen ordunun içinde yerini almış. 9 Eylül 1922'de zafer ilan edilmiş. Terhis olduktan sonra Avanos'a geri dönmüş. Şerife Hanım'la evlenmiş. Bu evlilik tam 70 yıl sürmüş. 12 çocuk, 21 torun. 26 torun torunu. Ticaret yapmış, çiftçilikle uğraşmış. Ve biz ona ulaşamadan sessiz sedasız çekip gitmiş bu dünyadan, geriye bağımsız bir vatan ve olağanüstü bir destan bırakarak...

GAZİ YAKUP SATAR

Yaş: 110

Basra Cephesi ve Sakarya Savaşı'na katıldı

Eskişehir'de kızlarıyla birlikte yaşıyor

Gazi Yakup Satar, Ruslara karşı ayaklanan Kırım Tatarları'nın önderlerinden birinin torunu. Beş yaşındayken Kafkasya üzerinden dört ay süren bir yolculuk sonrasında Eskişehir'e gelmişler. Annesini Kırım'da kaybetmiş. Ruslarla çarpışırken aldığı yaraları bir türlü iyileşmeyen babası Ziya Bey de Eskişehir'e vardıktan bir müddet sonra ölünce yapayalnız kalmış bu dünyada. 1311 (1893) doğumlu. Ama nüfus kağıdında 1316 yazıyor.
19'uncu yüzyılın sonu ile 20'inci yüzyılın başını çok iyi hatırlıyor: ‘‘Dağ taş silahlı adamlarla doluydu. O yıllarda Kars Rusların işgali altında olduğundan biz Batum'da bir gemiye binerek Trabzon'a çıktık. Oradan Eskişehir'e geldik.’’

GİZLİ GAZCI BİRLİĞİNE SEÇİLDİM, BAĞDAT'A GİTTİM

Yakup, 1915'te askere gitmiş. O, İstanbul'da acemi birliğindeyken Çanakkale Savaşı sürmekteymiş. Acemi birliğinde eğitimi tamamladıkları gün tugaya Alman komutanlar gelmiş. Almanlar, tugayın içinde 200 askeri tek tek seçerek diğerlerinden ayırmış, İstanbul'un dışında bir kışlada yeniden eğitime alınmışlar: ‘‘Alman malı özel elbiseler giydirdiler bize. Maskelerimiz vardı, takıyor, birbirimize bakıp kahkahayı basıyorduk.’’ Maskeler, özel giysiler, sırtta taşınan tüpler, içinde barut olmayan roketler. Yeni kurulan birliğin adının ‘‘Gazcılar’’ olduğunu öğreniyorlar. Roketlerin ve tüplerin içinde zehirli gaz olduğunu, mermi yerine düşmana gaz fırlatacaklarını anlatıyor Alamanlar... Ama bu özel görevlerini kimseye anlatmayacak, mektuplarda yazmayacaklardır.

Özel kuvvetlerin içinden seçilen 50 asker, diğer ekiplerden izole edilerek trenlere bindirilip Bağdat'a gönderiliyor.

‘‘Bağdat'a vardık, çadırlarımızı kurup ekipmanların gelmesini bekledik aylarca. Diğer askerlerle görüşmemiz de yasaktı. Altı ay sonra İstanbul'dan bir emir geldi, zehirli gaz kullanılması yasaklanmıştı. O sırada İngilizler Basra'ya doğru ilerliyordu. Bizi silahlandırıp Basra'ya gönderdiler. Ben makineli tüfek eğitimi de aldığım için elimde Alman malı gıcır gıcır bir makine vardı. Harp başladığında, çöl rüzgarlarının uçurduğu kumlardan önümüzü göremiyorduk.’’

Yakup Satar, Basra'daki savaşta kolundan yaralanmış. Alay komutanı askerlere sürekli ‘‘Kuşatıldık, cenuptan bir hattı yararsak kurtuluruz’’ diyormuş. Ama tüm gayretlere rağmen kuşatmayı yarmak mümkün olmamış. İngilizlere elinde beyaz bayrağı olan bir elçi göndererek ertesi sabah teslim olacaklarını bildirmişler. O gece tüfeklerini birbirine çatarak yatmışlar. Düşmanın eline geçmesin diye atları ve katırları kesmişler. Topların kamalarını çıkarıp kullanılmaz hale getirmişler. Şafakta teslim olmuşlar. Ve esaret günleri başlamış.

DİKENLİ TELLERİ AŞTI KARŞI TARAFA GEÇTİ

Arabistan'da bir esir kampına götürülmüşler. Bileğiyle dirseği arasından aldığı kurşun yarası ağırmış. ‘‘Kolunu keseceğiz’’ demişler. O sırada bir İngiliz hemşire gelmiş. 85 yıl önceki bu anısını bakın hasıl hatırlıyor: ‘‘Çantasından hususi bir merhem çıkardı. Onu sabah akşam kolumdaki yaranın üzerine tatbik etti..Sahra hastanesinde 64 gün kaldım. İyileştim.’’

İngiliz esirlerle değiş tokuş edildikten sonra İstanbul'a gitmişler. Tutsaklığında olup bitenlerden haberi olmadığı için İstanbul'a doğru yola çıkmadan önce esir bir çölden özgür bir şehre gittiklerini zannediyormuş. Oysa ‘‘Mütareke Zamanları’’nın İstanbul'unun esir çölden bir farkı yokmuş: ‘‘Her yanda uzun süngülü, lacivert ve kırmızı redingotlu İngiliz askerleri dolaşıyordu...’’

Anadolu'da direnişin başladığı haberleri gelince ümitlenmiş. Bilecik üzerinden yürüyerek Eskişehir'e gitmiş. Eskişehir yakınlarında bir istasyonda trenler dolusu gencin Mustafa Kemal'in ordusuna katılmak için yola çıktığını görünce, yazıcıya gidip künyesini okumuş ve ilk trenle cepheye doğru yola çıkmış. Usta asker olduğu için makineli tüfek mangasının başına geçmiş: ‘‘Düşmanla aramızda dikenli teller vardı. Telleri bir yerinden keserek geceyarısı karşı mevzilerin yakınlarına geldik. Ben manganın başındaydım. Elimizde sadece dört mitralyöz vardı. Ama 12 kişiydik. Birimiz ölünce mitralyöz öksüz kalmasın diye. Geriye iki asker kaldık ama dört mitralyözle döndük.’’

Savaştan sonra Eskişehir'de bakkal, fırıncı, arabacı olarak hayatını kazanmış. Soyadı kanunu çıktığında ticaretle uğraştığı için Satar soyadını almış. Huriye Hanım'la evlenmiş. Beşi kız, biri erkek altı çocukları olmuş. Eşini altı yıl önce kaybetmiş. Kızları Zekiye Tali ve Meliha Işıkata babalarına özenle bakıyor. Pamuk sakalları beş yıldır, gençlik günlerinde olduğu gibi siyahlanmaya başlamış. Ağzında yeni çıkan beş süt dişi inci gibi parlıyor. Vedalaşırken bizi marş söyleyerek uğurluyor.



HAİNLERİN BEŞİ KURŞUNA DİZİLDİ KALANLARI MUSTAFA KEMAL AFFETTİ

İstiklal Mahkemeleri kuruldu ve kaçakların idam edileceği ilan edildi. Bir sabah Polatlı yakınındaki tugayımızda, tüm askerlerin kamp meydanına toplanması emredildi. Genç, çakı gibi bir yüzbaşımız vardı. Çizmelerinin topuklarını birbirine vurarak meydanın ortasına doğru ilerledi. Kükreyen bir sesle, ‘‘15 asker kaçağı, 15 sefil, 15 vatan haini bu günün gecesini göremeyecek. Savaş meydanında aslanlar gibi çarpışmadıkları, arkalarına bakmadan kaçtıkları için rezil bir çakal gibi yok olup gidecekler’’ dedi. Silahlı muhafızların arasında meydana doğru 15 adam getirildi. Hepsine beyaz kefenler giydirilmiş, boyunlarına yaftalar asılmış, gözleri bağlanmıştı. Yüzbaşının işaretiyle önce beş kişi meydanın ortasına getirildi. Karşılarına mitralyözlü bir asker dikildi. Komutan kolunu gökyüzüne doğru kaldırdı. Ben gözlerimi ve kulaklarımı kapadım. Bu manzarayı görmek ve duymak istemiyordum. Mitralyözün sesi duyuldu. Gözlerimi açtığımda kaçakların bedenlerinin havalarda uçuştuğunu gördüm. Komutan yine muhafızlara dönerek aynı hareketi yaptı. Tugayda çıt çıkmıyordu. Beş kaçak asker daha meydana çıkarıldı. Başka mitralyözlü geçti karşılarına ve vaziyet aldı. Bu sırada tugay komutanımız ağır adımlarla yüzbaşının bulunduğu noktaya doğru yürüdü. Elini havaya kaldırdı ve üstüne basa basa, ‘‘Başkomutanımız Mustafa Kemal Paşa, bu korkak hainlerin canını bağışlıyor. Derhal götürün bunları, bu temiz ve şerefli meydandan...’’ dedi.


itfaiyecilik haftası

Yangının Başlıca Nedenleri :
* Yanan soba kapağının açık bırakılması,
* Sigaranın söndürülmeden atılması,
* Gaz lambası veya mumun yanık bırakılması,
* Çıplak elektrik tellerinin birbirine değmesi,
* Orman ve korularda, piknik yerlerinde yakılan ateşin iyice söndürülmeden bırakılması,
* Kibrit ve ateşle oynanması,
* Yanıcı, patlayıcı maddelerin bulundukları yerde sigara içilmesi,
* Evde kullanılan ocağın açık unutulması,
* Ev tüplerinin bağlanması sırasında yapılan hatalı bağlamalar,
* Yanan kibritin yere atılması… gibi nedenlerdir. (Bu kurallara yeterince uyulmadığından sadece 1995 yılı içinde 4790 hektar orman yanıp kül olmuştur.)


ben en çok gaziler gününü beğendimm
 
Üst