Vakıfların Tarihçesini, Toplum Hayatına Etkileri Ve Katkılarını Araştırınız??

muzaffer89

Yeni Üye
Üye
Katılım
14 Nis 2008
Mesajlar
1
Puanları
1
Konum
antalya
birisi yardım etsin yaa
Vakıfların tarihçesini, toplum hayatına etkileri ve katkılarını araştırınız. Osmanlı döneminden günümüze kadar gelen Darü’l-Aceze’yi tanıtınız.(sunum)
?
 

m3RW3

Üye
Üye
Katılım
7 Mar 2009
Mesajlar
8
Puanları
1
Yaş
123
Konum
sanane
ben sadece vakıfların tarihcesini buldum alın arkilerrr

Vakıfların Tarihçesi
Tarihte İslamdan evvel bazı kavimlerinkendi usüllerine göre vakıflar kurdukları bilinmektedir. Mesela Hititler ve Uygurlar gibi. Keza Hz. İbrahim (A.S.) a ait olan ve halen (Halilurrahman evkafı) adı verilen vakıflar Arabistan'da mevcuttur. Fakat vakıf müessesesinin esas inkişaf ve kemali, İslamdan sonra ifadesini, bilhassa Osmanlılar'da zirve noktasını bulmuştur.

Bu mevzuda müşahhas misal verebilmek ve bu müesseselerin İslami cemiyet ve hayatı üzerindeki tesir ve şümulünü tebarüz ettirmek için bazı garp müelliflerinin müşahedelerini kısaca nakletmekte fayda vardır. MAURAJA d'OHSSON ve M. GATTESCHI 18. ve 19.
asırlarda Osmanlı İmparatorluğu'ndaki gayrimenkul servetin büyük bir kısmını vakıfların teşkil ettiğini söyler. ZEYS, Cezayir'deki araziden yarısının, P. BONNARD'da Tunus arazisinin üçte birinin vakfa ait olduğunu nakleder.
Vakıf müessesesi, İslam hukukunun içtihada dayanan inkişafının ve kemalinin şayan-ı iftihar meyvesidir. Hukuk ilminin nazariyatına vakıf olanlar, Hazreti Peygamber (S.A.V.) den bu tarafa, hakkında ayet-i kerime bulunmaksızın, sahih hadis-i şeriflerin delil ittihazı suretiyle içtihadi olarak, usul, kaide ve şartlarıyla en ince teferruatına kadar, içtimai hayatta böylesine nafi, temel bir müessesenin teessüsünde başta mezhep imamları olmak üzere sair fakihlerin fevkal beşer meziyet ve gayretlerini, ilimde müstesna rüsuh ve vukufiyetlerini kabul ve teslime mecburdurlar.
Peygamberimiz (S.A.V.) "Medine-i Münnevere'de malik olduğu yedi kıt'a akarlarını vasiyet yoluyla vakıf ve süknalarını, mü'minlerin fakirlerine şart
buyurmuşlardı.
"Resul-ü Zişan Hazretlerine tebean ashab-ı kiram da bir çok vakıflar vücuda getirmişlerdi. Hazret-i Cabir (R.A.) demiştir ki (Ben muhacirinden, ensardan mal sahibi zimakderet bir zat bilmem ki vakıf tasaddukta bulunmuş olmasın.)" (Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu C. 4, S. 304). Hazreti Ömer (Kasm) adındaki o zamanın ölcülerine göre son derece kıymetli olan hurmalığını, Peygamberimiz (S.A.V.) in tavsiyesi üzerine vakfetmiştir. Hazret-i Ömer hurmalığı hakkında : "Bunu tasadduk edeyim mi?" diye Resul-ü Ekrem'den sormuş. Resul-ü Ekrem (S.A.V.) : "Aslını satılmaz, bağışlanmaz, mirasa konmaz olarak tasadduk et, ancak semerelerinden infak olunsun." şeklinde cevapta bulunmuşlardır. Bilhassa Osmalılar zamanında ecdadımız bu müesseseye o kadar ehemmiyet vermişlerdir ki insan hayatının en teferruati ihtiyaçlarına dahi cevap verebilmek anlayışı ve hassasiyetini göstermişlerdir. Mesela, dul kadınlar, düşkünler için, kimsesiz fakirlerin ölülerini kaldırmak için, sahiplerinden korkan köle ve cariyeler için, kışın kar bastığında aç kalan kuşların beslenmesi için, süt analar bulmak için, yetim ve fakir
çocukları korumak ve okutmak için, hatta suya giderken destiyi kıran çocukların desti paralarını ödemek için, paralar ve mallar vakfedilmiştir. Mısır'da (Dar-ur-rıda) denilen bir emzirme yurdu, fakir kadınların çocukların emzirilmeleri için tesis edilmiştir. Bugün Avrupa'da gördüğümüz hayvanları koruma cemiyetlerinin esası, bizdeki vakıflardan intikal etmedir.
Bunlara bir misal daha vermek gerekirse, arzedelim ki, Kanuni Sultan Süleyman'ın aslı 218. sayfadan ibaret Süleymaniye Külliyesi Vakfiyesi içinde vakfedilen 5 adet medrese, 3 adet cami (Süleymaniye Camii), 3 adet imarethane, 3 adet mektep, dar-ül hadis, Dar-üşşifa, Daruhane (eczane) hücreler, 2 adet zaviye bulunmakta; bunların mülkü olarak da sayısı bilinmeyen dükkanlar, odalar, bir bostanlık, çeşitli yerlerde 217 adet köy, 30 mezraa, 1 hamam, 2 mahalle, 7 değirmen, 2 dalyan, 2 iskele, 1 çayırlık, 2 çiftlik, 5 karye (köy) mahsulü ve 2 ada ile 1 hisse bulunmaktadır ki bunların değeri, bugünkü para ile milyarlara ulaşır.
Netice olarak, ecdatdan intikal eden ve bugün Vakıflar Genel Müdürlüğü marifetiyle idare edilen vakıflar, her bakımdan muhteşem bir devrin, neslimize tevdi ettiği büyük vediası ve emanetidir. Bu emaneti layık ellerde layık şekilde değerlendirmek ve yeni vakıflarla bu mühim hizmeti devam ettirmek neslimize düşen en büyük vazife olarak kabul edilmelidir.
 

m3RW3

Üye
Üye
Katılım
7 Mar 2009
Mesajlar
8
Puanları
1
Yaş
123
Konum
sanane
arkilerim ben bide sunu buldum

Yeni Vakıflar Yasası Ve Getirdikleri


Hayır sahibi tarafından belirlenmiş bir hizmetin kendisinden sonrada sürüp gitmesini sağlamak için, kişilerin kendi arzu ve istekleriyle bağışladıkları ekonomik değere sahip her türlü para, mülk ve haklara kısaca öğretide Vakıf denir.

Türk Medeni Kanunun 101.maddesin de “Vakıflar, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.

Bir malvarlığının bütünü veya gerçekleşmiş ya da gerçekleşeceği anlaşılan her türlü geliri veya ekonomik değeri olan haklar vakfedilebilir.” Diye tanımlanmıştır.

İslamda Vakıf

Vakıf Arapça bir kelime olup (va-ka-fe) kökünden gelmektedir. Sözlük anlamı ise ; hapsetmek ve alıkoymak demektir.Çoğulu EVKAF’tır.

İslâm hukukunda vakıf bir hukuki terim olup bunun yerine bazan "Habs veya Hums" ve "Sadaka" kullanılmıştır.

Teknik olarak Vakıf kelimesi "vakfedilen mal" anlamına gelir.

Sadaka; yoksullara Allah rızası için verilen bir şey demektir. Bu kelimeye muharreme (dokunulmaz hâle gelen), müebbede (ebedî kılan) veya câriye (devam eden) gibi sıfatlar eklenerek vakıf anlamı kazandırılmıştır.

İslam Hukukunda Vakıf şöyle tanımlanmıştır: kendisinden yararlanmak mümkün ve caiz olan bir malı, devamlı olarak Allah'ın mülkü olmak üzere temlik ve temellükten menetmek ve menfaatını (gelirini), Allah rızası için bir hayır cihetine tasudduk etmektir.

Burada mal, vakfedenin mülkiyetinden çıkar ve Allah'ın (toplumun) mülkü haline gelir. Böyle bir malın yönetimi artık vakıfnamedeki şartlara ve genel esaslara göre olur.

Vakfın Tarihçesi

Vakıf müessesesinin tarihi çok eskilere dayanır. Yeryüzünde bilinen en eski vakıf Mekke'deki Kâbe'dir. Kâbe, yeryüzünde ilk mabed olup ve temeli Hz. Âdem tarafından atılmıştır

Kâbe bugünkü şeklini Hz.İbrahim ve oğlu Hz.İsmail tarafından eski temelleri üzerine inşa edildiği Kur'ân-ı Kerîm'de bildirilir (el-Bakara, 2/125; Ali İmran, 3/96-97; el-Maide, 5/97; el-Hac, 22/26).

İslâm'da vakıf Kur'ân, Sünnet ve İcmâ' (İslâm bilginlerinin görüş birliği) delillerine dayanır. Kur'ân da doğrudan vakıfla ilgili görülen âyet şudur: "Sevdiğiniz şeylerden Allah için harcamadıkça tam hayra erişemezsiniz" (Ali İmran, 3/92).

Bir hadiste de: "Ademoğlu öldüğü zaman, amel defteri kapanır. Üç kimse bundan müstesnadır. Devamlı sadaka (sadaka-i câriye) meydana getirenler, topluma yararlı bir ilim (eser) bırakanlar ve kendisine hayır dua eden hayırlı çocuk bırakanlar" şeklinde ifade edilmiştir.Hadiste geçen "sadaka-i câriye" vakfı da kapsar.

Peygamberimiz Medine'deki yedi parça mülkünü vakfetmiştir. Hz. Ömer, arazisini; satılmamak, bağışlanmamak ve mirasla da geçmemek üzere, yoksullara, yakın hısımlarına, miskinlere, yolda kalmışlara, Allah yolunda savaşanlara ve azatlık anlaşması yapan kölelere vakfetmiştir. Mütevellinin de bundan örfe göre yiyebileceğini şart koştu. Bu konuda bir vakıfnâme düzenleyerek kızı Hafsa'ya, sonra da nesline teslim ve vasiyet etmiştir.

Bir çok Ashâb-ı kiramda mallarını vakfetmişlerdir. Bunlardan Hâlid bin Velid zırhını ve savaş atlarını, Hz. Ali Yenbu'daki bir arazi ve çeşmeyi,Hz. Osman susuzluk çekildiği bir sırada, Medineli bir Yahudi'den Rume kuyusunu satın alıp, suyunu vakfetmiştir.
 

m3RW3

Üye
Üye
Katılım
7 Mar 2009
Mesajlar
8
Puanları
1
Yaş
123
Konum
sanane
Yeni Vakıflar Yasası Ve Getirdikleri


Hayır sahibi tarafından belirlenmiş bir hizmetin kendisinden sonrada sürüp gitmesini sağlamak için, kişilerin kendi arzu ve istekleriyle bağışladıkları ekonomik değere sahip her türlü para, mülk ve haklara kısaca öğretide Vakıf denir.

Türk Medeni Kanunun 101.maddesin de “Vakıflar, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.

Bir malvarlığının bütünü veya gerçekleşmiş ya da gerçekleşeceği anlaşılan her türlü geliri veya ekonomik değeri olan haklar vakfedilebilir.” Diye tanımlanmıştır.

İslamda Vakıf

Vakıf Arapça bir kelime olup (va-ka-fe) kökünden gelmektedir. Sözlük anlamı ise ; hapsetmek ve alıkoymak demektir.Çoğulu EVKAF’tır.

İslâm hukukunda vakıf bir hukuki terim olup bunun yerine bazan "Habs veya Hums" ve "Sadaka" kullanılmıştır.

Teknik olarak Vakıf kelimesi "vakfedilen mal" anlamına gelir.

Sadaka; yoksullara Allah rızası için verilen bir şey demektir. Bu kelimeye muharreme (dokunulmaz hâle gelen), müebbede (ebedî kılan) veya câriye (devam eden) gibi sıfatlar eklenerek vakıf anlamı kazandırılmıştır.

İslam Hukukunda Vakıf şöyle tanımlanmıştır: kendisinden yararlanmak mümkün ve caiz olan bir malı, devamlı olarak Allah'ın mülkü olmak üzere temlik ve temellükten menetmek ve menfaatını (gelirini), Allah rızası için bir hayır cihetine tasudduk etmektir.

Burada mal, vakfedenin mülkiyetinden çıkar ve Allah'ın (toplumun) mülkü haline gelir. Böyle bir malın yönetimi artık vakıfnamedeki şartlara ve genel esaslara göre olur.

Vakfın Tarihçesi

Vakıf müessesesinin tarihi çok eskilere dayanır. Yeryüzünde bilinen en eski vakıf Mekke'deki Kâbe'dir. Kâbe, yeryüzünde ilk mabed olup ve temeli Hz. Âdem tarafından atılmıştır

Kâbe bugünkü şeklini Hz.İbrahim ve oğlu Hz.İsmail tarafından eski temelleri üzerine inşa edildiği Kur'ân-ı Kerîm'de bildirilir (el-Bakara, 2/125; Ali İmran, 3/96-97; el-Maide, 5/97; el-Hac, 22/26).

İslâm'da vakıf Kur'ân, Sünnet ve İcmâ' (İslâm bilginlerinin görüş birliği) delillerine dayanır. Kur'ân da doğrudan vakıfla ilgili görülen âyet şudur: "Sevdiğiniz şeylerden Allah için harcamadıkça tam hayra erişemezsiniz" (Ali İmran, 3/92).

Bir hadiste de: "Ademoğlu öldüğü zaman, amel defteri kapanır. Üç kimse bundan müstesnadır. Devamlı sadaka (sadaka-i câriye) meydana getirenler, topluma yararlı bir ilim (eser) bırakanlar ve kendisine hayır dua eden hayırlı çocuk bırakanlar" şeklinde ifade edilmiştir.Hadiste geçen "sadaka-i câriye" vakfı da kapsar.

Peygamberimiz Medine'deki yedi parça mülkünü vakfetmiştir. Hz. Ömer, arazisini; satılmamak, bağışlanmamak ve mirasla da geçmemek üzere, yoksullara, yakın hısımlarına, miskinlere, yolda kalmışlara, Allah yolunda savaşanlara ve azatlık anlaşması yapan kölelere vakfetmiştir. Mütevellinin de bundan örfe göre yiyebileceğini şart koştu. Bu konuda bir vakıfnâme düzenleyerek kızı Hafsa'ya, sonra da nesline teslim ve vasiyet etmiştir.

Bir çok Ashâb-ı kiramda mallarını vakfetmişlerdir. Bunlardan Hâlid bin Velid zırhını ve savaş atlarını, Hz. Ali Yenbu'daki bir arazi ve çeşmeyi,Hz. Osman susuzluk çekildiği bir sırada, Medineli bir Yahudi'den Rume kuyusunu satın alıp, suyunu vakfetmiştir.
 

m3RW3

Üye
Üye
Katılım
7 Mar 2009
Mesajlar
8
Puanları
1
Yaş
123
Konum
sanane
size bi site:::
http://www.sosyalsiyaset.com/documents/vakiflar.htm
 
Üst