TÜRKİYE- AET İLİŞKİLERİ

Performans

Çalışkan Üye
Üye
Katılım
26 Ocak 2007
Mesajlar
523
Puanları
63
Konum
TÜRKİYE
TÜRKİYE- AET İLİŞKİLERİ


Türkiye ilk kez 31 Temmuz 1959’da bir ortaklık antlaşması yapmak için topluluğa başvurdu. Bu isteğe olumlu yanıt veren AET Bakanlar Konseyi, ön çalışma yapmak üzere Komisyon’u görevlendirdi. 27 Eylül 1959’da başlayan görüşmeler dört yıl sürdü. 12 Eylül 1963’te imzalanarak 1 Aralık 1964’te yürürlüğe giren Ankara Antlaşması ile ortaklık konusunda somut bir adım atılmış oldu. Antlaşma Türkiye’nin kalkınmasını hızlandırmaya, Türk halkının istihdam düzeyinin yükseltilmesine ve yaşam koşullarının iyileştirilmesine yönelik olarak taraflar arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi öngörüyordu. Anlaşmanın 28. maddesine göre, topluluğu kuran Roma Antlaşması’ndan doğan yükümlülükleri üstlenebilecek bir duruma gelince, Türkiye’nin AET’ye tam üye olarak katılma olanağı incelenebilecekti. Ankara Antlaşması bir çerçeve antlaşması niteliğindedir. Ortaklığın hedeflerini ve aşamalarını belirleyerek bir görüşme ve pazarlık çerçevesi yaratmıştır. Ortaklığın gerçekleşeceği geçiş döneminin koşullarının ise daha ileri tarihte imzalanacak bir katma protokol ile saptanması öngörülmüştür.

Ortaklığın temel aracı, taraflar arasında bir gümrük birliğinin aşamalı olarak gerçekleştirilmesi ve buna paralel olarak ekonomi politikalarının giderek birbirine yaklaştırılmasıdır. Ankara Anlaşması’nda bu amaca üç dönemden geçerek ulaşılması öngörülmüştür: Hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve son dönem. Hazırlık döneminin normal süresi beş yıldır. Bununla birlikte, 11 yılı aşmamak üzere, uzatılması da olanaklıdır. Türkiye bu dönemde ileride kendisine düşecek yükümlülükleri üstlenebilecek duruma gelmek için topluluğunda yardımıyla ekonomisini güçlendirmeye çalışacaktır. Geçiş döneminde, gümrük birliğinin aşamalı olarak gerçekleştirilmesi ve tarafların ekonomi politikalarını yakınlaştırmaları öngörülmüştür. Gümrük birliğini izleyen son dönemde, tarafların ekonomi politikaları arasındaki uyum sağlanacaktır.
Ankara Antlaşması ile oluşturulan kurumsal yapının temelinde ortaklık ilişkilerinin uygulanmasını ve giderek gelişmesini sağlamakla görevli en yetkili organ olan Ortaklık Konseyi bulunur. Türkiye ile AET üyesi ülkelerin ve AET Komisyonu’nun temsilcilerinden oluşan bu konseyde Türkiye ile AET’nin birer oyu vardır ve kararlar oybirliğiyle alınır. Konsey başkanlığı, altışar aylık süreler için, Türkiye ile üye ülkelerin temsilcilerinden biri tarafından sıra ile yürütülür. Ortaklık Komitesi ise Ortaklık Konseyi’nin çalışmaları için gerekli hazırlıkları yapmak ve öneriler sunmakla görevlendirilmiştir.
Ankara Antlaşması’nda, TBMM ile Avrupa Parlamentosu arasında işbirliği ve temasların sıklaştırılması da öngörülmüş ve Ortaklık Konseyi’nin 27 Temmuz 1965 tarihli bir kararıyla Türkiye-AET Karma Parlamento Komisyonu kurulmuştur. Ortaklığın demokratik denetim organı olan Karma Parlamento Komisyonu, TBMM ve Avrupa Parlamentosu’nun 18’er üyesinden oluşur ve yılda en az iki kez toplanır. AET Komisyonu, ortaklıkla ilgili bütün sorunlara eğilerek Ortaklık Konseyi’nin kendisine sunduğu raporları inceler. Yalnızca tavsiye kararları alabilen komisyonun karar yetkisi yoktur.
Hazırlık döneminin süresi sona ermeden, Türkiye’nin isteği üzerine 1967’de geçiş döneminin gerçekleşme koşullarını, yöntemlerini ve süresini belirlemek için görüşmeler başladı ve 23 Kasım 1970’te katma protokol imzalandı. Bu protokolün 1 Ocak 1973’te yürürlüğe girmesiyle de geçiş dönemi başladı. Geçiş döneminin süresi, tarafların birlikte öngörecekleri istisnalar saklı kalmak üzere 12 yıldır; istisnai alanlarda ise 22 yıla uzamaktadır. Katma protokol karşılıklı ve dengeli yükümlülükler temeline dayanmakta ve malların serbest dolaşımı, kişilerin ve hizmetlerin serbest dolaşımı ve ekonomi politikalarının yaklaştırılması bölümlerini içermekteydi.
Malların serbest dolaşımı açısından tarım ve sanayi sektörleri arasında farklılık vardır. Katma protokolde tarım ürünlerinde serbest dolaşımın nasıl sağlanacağı saptanmamış, bu konuyla ilgili hükümlerin 22 yıllık dönemin sonunda Ortaklık Konseyi’nce belirlenmesi öngörülmüştür. Bu süre içinde Türkiye AET’nin ortak tarım politikasına uyum için gerekli önlemleri alacaktır. Geçiş dönemi boyunca tarım ürünleri ticareti tercihli bir rejim uyarınca gerçekleştirilecektir. AET tarım ürünlerinde Türkiye’ye tek taraflı ödünler vermiş, Türkiye herhangi bir yükümlülük üstlenmemiştir. 1987’de başlamak üzere AET (fark giderici vergi konusu olanlar dışında) Türk tarım ürünlerine uygulanan vergileri tümüyle kaldırmıştır. Sanayi ürünlerinde ise ilke olarak 12 yılda, istisna olarak 22 yılda gümrük birliği kurulması öngörülmüştür. AET, Türkiye’nin sanayi ürünlerine uyguladığı gümrük vergi ve resimleri ile miktar kısıtlamalarını üç istisna dışında bir defada kaldırmayı ve bu durumu sürekli kılmayı kabul etmiştir. Söz konusu üç istisna şunlardır:
1. Pamuk ipliği, pamuklu dokuma ve makine halılarında yüzde 25’lik bir gümrük indirimi yapılarak 12 yılda tümüyle gümrük vergisi bağışıklığı sağlanması;
2. Petrol ürünlerinde gümrük vergisi bağışıklıklarının belli kontenjanlarla sınırlı olarak tanınması;
3. İpekböceği kozası ve ham ipekte, topluluğa ileride miktar kısıtlaması koyma hakkı tanınması. Türkiye ise AET çıkışlı mallara uyguladığı gümrük vergi ve resimlerini 12 yılda kaldırmayı kabul etmiştir. Ancak, özel bir koruma gerektiren yada Türkiye’nin gelecekte üretimini geliştirmeyi planladığı bazı sanayi dallarında 22 yıllık bir süre öngörülmüştür.

Katma protokolde kişilerin ve hizmetlerin serbest dolaşımı bölümünde, Türkiye ile topluluk üyesi ülkeler arasında işçilerin serbest dolaşımının, Ankara Antlaşması’nın ilkelerine uygun olarak, anlaşmanın yürürlüğe girişinden sonraki 12. yılın sonu ile 22. yılın sonu arasında aşamalı olarak gerçekleştirilmesi hükme bağlanmıştır. Ayrıca, taraflar, yerleşme hakkına ve hizmetlerin serbest edimine yeni kısıtlamalar koymaktan kaçınma ve Ortaklık Konseyi’nin saptayacağı sıra, süre ve yöntemlere göre, var olan kısıtlamaları giderek kaldırma yükümlülüğü altına da girmişlerdir.

Ekonomi politikalarının uyumu konusunda rekabet, vergileme ve mevzuatın birbirine yaklaştırılmasına, ekonomi ve ticaret politikalarının eş güdümüne ilişkin hükümler yer almaktadır. Katma protokolde, Türkiye-AET ortaklığının işleyişinde karşılaşılacak güçlükler ve aykırı davranışlara karşı tarafların ekonomilerinin korunması için çeşitli önlemler de kabul edilmiştir.
Başlangıçta, Türkiye ile topluluk arasındaki ilişkiler Ankara Antlaşması ve katma protokolde öngörüldüğü biçimde gelişti. Türkiye, gümrük birliğini sağlamaya sağlamaya yönelik olarak 1973 ve 1976’da gümrük vergilerinde iki indirimi gerçekleştirdi, ama daha sonraki yıllarda yapılması gereken indirimler, Türkiye’nin ekonomik sorunları nedeniyle ertelendi. Topluluk, sanayi sektörüne ilişkin olarak vergi indirimi yükümlülüğünü yerine getirdi, ama kendi tekstil sektörünün içinde bulunduğu güçlükleri öne sürerek ve katma protokolün ilgili maddelerine aykırı olarak, Türkiye’den tekstil ürünleri ithalatına miktar kısıtlamaları koydu. Ayrıca, katma protokolün 1 Aralık 1986’dan sonra başlayarak işçilerin AET içinde serbest dolaşımını öngörmüş olmasına karşın, Ortaklık Konseyi konuya ilişkin yöntemleri kararlaştırmadığından işçilerin serbest dolaşımı gerçekleşmedi.
1970’lerin ikinci yarısında Türkiye içinde bulunduğu ekonomik bunalım nedeniyle AET ile ilişkilerini askıya almıştı. 12 Eylül 1980’den sonra ise ilişkiler bu kez Türkiye’de demokratik parlamenter rejim olmadığı gerekçesiyle AET tarafından donduruldu. Türkiye-AET ilişkileri 1983 sonrasında yeniden normalleşme sürecine girdi. TC hükümeti, 1987 yılında tam üyelik başvurusunda yapılacağını açıkladı.
Türkiye’nin AET ile ilişkileri 1960’lardan bu yana değişik yönleriyle tartışıla gelmiştir. AET’ye tam üye olmayı savunanlar, böylece Türkiye’nin siyasal ve ekonomik ufkunun genişleyeceğini, Batı ile bütünleşmenin ilerleyeceğini, dış yatırımların artacağını ve dış ticaretin gelişeceğini ileri sürmüşlerdir. Ayrıca, Türkiye’nin bugünkü sanayi yapısıyla tam rekabet ortamına ayak uydurabileceği ve böylelikle daha sağlıklı bir yapıya kavuşabileceği de savunulmuştur.
Üstelik AET’ye katılma, tüketicilerin de yararına olacaktır; çünkü dışa kapalı ve korumacılığa dayalı bir ekonomi politikası, maliyetleri ve yurt içi fiyatları arttırıcı bir etki yapmaktadır.

AET’ye katılmaya karşı olanlara göre ise AET üyeliği Türk ekonomisinin gelişme biçimini değiştirecektir.buna göre, hızlı gelişme gösteren sanayi dalları rekabet edemeyerek tasfiye edilecek, Türkiye AET’nin terk ettiği geleneksel sektörlerde uzmanlaşmış bir ülke olacaktır. Sanayi yapısındaki bu değişikliğin sonucu olarak ekonominin gelişme hızının düşeceği de AET üyeliğine karşı olanlarca ileri sürülmüştür. Bu görüşe göre sanayinin mülkiyet yapısında da bir değişiklik ortaya çıkacak ve Türk sanayisinin önemli bölümü yabancı sermayenin eline geçecektir. Türkiye’nin tam üyelik için 1987’de AET’ye başvuracağı açıklanmasından sonra bu konudaki tartışmalar yeniden yoğunlaşmıştır.
 
Üst