Sanayinin Zararları Acil Bilgi Lazım Lütfen ...

serenay5

Üye
Üye
Katılım
13 Nis 2009
Mesajlar
5
Puanları
1
Konum
edirne
biz sınıfımızda bir münakaşa yapıcaz . benim grubumun konusu sanayinin zararları.acaba ban bu konuda yardım edermisiniz lütfen bu cumaya kadar n'olursunuz...
 

ozkanderya22

Çalışkan Üye
Üye
Katılım
24 Eyl 2007
Mesajlar
716
Puanları
63
Yaş
124
Konum
Keşan
Web sitesi
kesansatranc.com
sanayinin doğurduğu olumlu sonuçların yanında doğurduğu olumsuz sonuçlardır. bir kaçını sıralamak ve durumun ne kadar vahim olduğunu anlatmak istedim;

sanayi bir ülkenin gelişiminde kesinlikle başrollerden birini oynar. fakat sanayi bütün bunları yaparken ne doğaya saygı gösterir, ne de insana.
çok derine inmeye gerek yok aslında. çok belirgin örnekler vererek nasıl yararlı olabileceği gibi çok çok daha tehlikeli olabileceğini birazdan anlatacağım.


öncelikli olarak hava kirliliğinden bahsedeyim. bu kirlilik aşırı boyutlara ulaşmıştır. dikkatinizi çekerim ben karbondioksitten değil çok daha zehirli ve tehlikesi bizim için daha aşırı boyutlarda olan bir gazdan bahsedeceğim. buzdolabı gazı olarak da bilinmektedir. kloroflorokarbon. bu çok tehlikeli olan gaz hala atmosfere salınmakta. ve bu gazın atmosfere salınımını durduracak doğru düzgün geçerli bir antlaşma yok .yetkililer bu konuda vicdanlarını kyoto antlaşması ıle rahatlatıyorlar fakat zaten sadece teoride kalan bu antlaşmaya a.b.d ve avustralya katılmıyorlar.a.b.d her zamanki gibi ekonomik çıkarlarına uygun düşmeyen diğer antlaşma veya sözleşmeler gibi bunu da reddetti. aynı durum avustralya içinde geçerli. bu ülke ise dünya kömür yataklarının büyük bir kısmını elinde bulundurmaktadır. ve eğer bu anlaşmayı kabul ederse kendi ihraç ettiği kömürleri kendi eliyle baltalamış olur. yani ekonomik sebepler yüzünden zaten sanayileşmenin hoyratça kullandığı yaşlı dünyamızın, ömrü daha da kısalmakta. kloroflorokarbon ise ozon tabakasını yok etmektedir. kloroflorokarbon atmosferde yükseldikçe yapısında bulunan flor gazı bileşikten ayrılır ve o3 olarak bildiğimiz ozonu parçalar. dolayısıyla bu ozon tabakasının yoğunluğunu azaltır ve bizim delinme dediğimiz aslında incelme olayını oluşturur. bu olayın geri dönüşümü olmadığını düşünürsek bu gazın dolayısıyla bu gazı üreten sanayinin insanlığı yok etme tehlikesiyle nasıl baş başa bıraktığı ve bu durumu değiştirmek için kılını bile kıpırdatmayan g8 ülkelerinin davranışları da çok çarpıcıdır.



bir diğer tehlike ise az önce ikinci plana ittiğimiz karbondioksittir. artık sokaktaki çocuğun bile bildiği bu sera gazı sorunu g8 halen bilmemezden gelmekte ve bir gaflet içerisinde bütün alametlere gözlerini ve kulaklarını kapamış üç maymunu oynamaktadır. sera etkisi dünyaya çarparak geri dönen güneş ışınlarının geri dönememesidir. karbondioksit bu döngüde atmosferde bir ayna görevi görür ve çarpan ışınların geri uzaya dönmesini engeller. yani dünyanın sıcaklığı artar. bu ise buzulların erimesine, iklimlerin değişmesine, alçak yerlerin yani deniz seviyesinde bulunan yerleşim birimlerinin sular altında kalmasına sebep olur. bilim adamlarına göre en geç 2025 yılına kadar buzulların erimesi tamamlanacak. geçen yıl grönland dan bu güne kadar kopan en büyük buz kütlesi koptu. her geçen gün kıyamet yaklaşmakta.


peki nükleer gücü bulan teknoloji bunu neden iyi ve yararlı işler için kullanmaz da bomba yapımında, zaten kazanılmış bir savaşta gövde gösterisi yapmak amacıyla silah olarak kullanır? ve ya bunu iyi nedenlerle kullanan ülkeler-elektrik elde etmek gibi- neden kendilerini güvende hissedemeyip uranyum zenginleştirir? çernobil nükleer santralini unutmayalım. yüz binlerce kişi ani radyasyon nedeniyle , bir o kadarı da kanserden ölmüştür. bu sadece patlamanın olduğu kenti değil türkiye yi ve diğer komşu ülkeleri etkilemiştir. karadeniz bölgesinde kanser vakalarında çok büyük bir artış görülmüştür. geçen senelerde kaybettiğimiz kazım koyuncu da çernobil mağdurlarındandır. aslında çernobil çok yakın bir örnek. nagasaki ve hiroşima da halen çocuklar sakat veya ölü doğmaktadır. bu iki kentte çok değişik ve şaşırtıcı bir önlem alınmıştır.bombalama sonrası radyasyonlu toprak bir çok gönüllü tarafından 40 cm derinliğe kadar kazılmış ve kullanılmayan madenlere taşınmıştır. ardından madenlere tonlarca beton atılarak radyasyonun etkisi azaltılmaya çalışılmıştır.bu çalışmada yer alan herkes bir yılı çıkaramadan ölmüştür. bir savaş sırasında nükleer santralinizin bombalandığını düşünün. hiç savaşa girmeden mermi yakmadan savaş kazanırsınız.sonuçlarını hayal etmek oldukça zor.


çernobil bu konuda tek örnek olabilir. fakat bir çok sızıntı devletler tarafından sansürlenmiştir.
ve sanayinin tarıma da el attığını görüyoruz. aslında tarım ve sanayi bir birinden ayrı düşünülmemelidir. ikiside birbirlerini tamamlarlar. ama sanayi çeşitli ürünleriyle yine ekonomik çıkar amaçlı tarımı baltalamıştır. örneğin ddt . mucize ilaç olarak piyasaya tanıtımı yapılan ddt zamanla bitkilerin kanserojen madde taşımasına neden olmuştur. her türlü haşarata karşı kullanılan bu ilaç zamanla hayvanlara yeterince nüfuz edememiştir. çünkü hayvanlar ddt ye karşı bağışıklık kazanmıştır. mutasyona uğrayan hayvanlara karşı daha çok ddt kullanılmıştır. bu ise bitkilerin genetik yapısını bozarak ekolojik dengeye çok ağır bir darbe indirmiştir. sonra da bu ilaçtan yeterince kar eden ilaç kuruluşları ddt nin yan etkilerine karşı yeni ilaçlar üretmiştir. bilmem bilir misiniz ülkemizde bir anne çocuğunun kafasındaki bitleri yok etmesi için çocuğunun kafasına ddt dökmüştür. ve doğal olarak çocuk ölmüştür.

bir diğer konu ise hormondur. sanayi ürünlerin çabuk büyümesi için hormonu buldu fakat hormon kullanımı yüzünden her meyve ve sebze birer kanserojen bombaya dönüşmüştür. ve imf’nin ekonomik dayatmaları yüzünden sürekli sebze ithal etmek zorunda kalıyoruz. kendi ülkemizde bizimle özdeşleşmiş sebzeleri üretememek çok çok büyük bir kayıptır.

kaynak: http://www.niyetsiz.com/show.php?t=sanayinin+zararlari

not: google'da ufak bir arama sonucu daha birçok sonuca ulaşabilirsin. Verdiğim en ufak örneklerden birisi.
 

furkankaya1995

Meşhur Osmanlı Arması
Üye
Katılım
19 Eki 2008
Mesajlar
565
Puanları
18
Konum
İskenderun
EKOSİSTEMLER NEDEN DEĞİŞİYOR VE BOZULUYOR

Doğadaki her varlık sürekli bir değişim içindedir. Bu değişimin bir bölümü doğal yollar la bir bölümü de insanların etkisi ile ortaya çıkar.


a.Doğal Kaynaklı Bozulmalar

Doğal afetler çevrenin bozulmasında etkili olur. Doğal kuvvetlerden gücünü alan depremler, seller, arazi kaymaları, yanardağ ve kuraklık olayları çevrenin değişmesine neden olur. Bu saydığımız doğal afetler aynı zamanda can ve mal kaybına da sebep olur. Ülkemizin %90’nı deprem kuşağı üzerindedir.
1900 yılından günümüze kadar ülkemizde 16 büyük deprem olmuştur. Bu depremlere 100.000 yakın insan hayatını kaybetmiştir. Deprem sonrası meydana gelen yıkıntı ve moloz yığınları çevre kirliliğine yol açar. Ayrıca, depremin neden olduğu zararları karşılaya bilmek için çok fazla kaynak tüketilmiştir.
Sel felaketinin neden olduğu su baskınları, yerleşim ve tarım alanlarına zarar vermektedir. Büyük yağışlar sonucunda toprak kaymaları ve arazi yapısında değişiklikler görülmektedir. Hindistan ve Pakistan da görülen muson yağmurları büyük zarar vermektedir. Bütün bu olaylar çevreyi olumsuz etkilemektedir.
Amerika da her yıl 50-100 bin fırtınanı arasında ortalama 770 kasırga meydana gelir. Meteorologların kasırga şeridi dedikleri belirli bir yerde gerçekleşen bu kasırgalar, Teksas’ tan başlayıp Oklahoma, Kansas, Missouri, Nebraska, ve Güney İllinois ten geçerek Kuzey Iowo da bitmektedir. Bu kasırgaların çoğu 15-20 dakika sürmektedir. Fırtınanın büyümesine aşırı nenli ortam neden oluyor. Şiddetli fırtınaların büyük bir bölümü ayrı nemlilikteki hava kütlelerinin karşılaştığı yerde doğmaktadır.
Bir bölgedeki su kaynaklarının, bitki ve özellikle ekinlerin yetişmesinde yetersiz kaldığı geçici çoğu zaman felaket niteliği taşıyan aşırı susuzluk kuraklık olarak adlandırılır. Kuraklık , atmosferden gelen yağışların miktarı buharlaşma ya da başka bir sebeple toprağın yitirdiği su miktarından az olduğu zaman görülür.şiddetli rüzgarlar, nem derecesinin düşük olması ve sıcaklık bu duruma neden olabilir. Yılın her mevsimini benzer koşullar arasında geçiren bölgelerde kurak mevsimden söz edilir.
İnsanoğlunu yüzyıllar boyu korkutmuş olan ve zaman zaman büyük yıkımlara yol açan yanardağlar bir takım karmaşık jeolojik olayların ürünüdür. Magma yuvası yer yuvarlağı içinde 10-20 km derinlikte bulunur. Magma üzerinde basıncın azalması , sıcaklığın düşmesi, kristalleşme gibi etkenler magma içindeki gazların ayrışmasına yol açar. Genleşen gazlar magma yuvasının yanlarını büyük bir güç ile iter. Oluşan yarıklardan dışarı çıkar. Bu gün yer yüzünde yaklaşık 500 etkin yanardağ vardır. Bunlardan duman gaz , kül yada lav püskürür. Türkiye’de ki başlıca sönük yanardağlar; kula dolaylarındaki küçük koniler, Karadağ , Hasan dağı, Erciyes, Nemrut, Süphan, Tendürek ve Ağrı dağıdır.

b.İnsan Kaynaklı Bozulmalar

1.Aşırı Nüfus Artışının Etkileri

Belirli bir bölgede toplu olarak yaşayan insanlar,o yerin nüfusunu meydana getirirler.
O bölgenin nüfusu,ölüm ve doğumlara göre değişir. Bundan önceki yüzyıllarda ölüm ve doğum oranları birbirine yakın olduğu için Dünya’nın nüfusu fazla artmamıştır.17. yüzyılda Dünya nüfusu 500 milyon civarında iken bu gün 6,5 milyar dolayında olduğu bilinmektedir.
Son yıllardaki tıp ve teknolojik alanlardaki hızlı gelişmeler,insanın refah düzeyini ve ömrünü artırmıştır. Bu olay,nüfus artışında çok etkili olmuştur.
Artan nüfusun ihtiyaçları karşısında,sınırlı olan Dünya’daki doğal kaynaklar hızla tüketilmekte ve yetersiz kalmaktadır. İnsanların giyim,beslenme,barınma ve sosyal ihtiyaçları hızla çoğalmaktadır. Bu ihtiyaçlarını karşılamak için çok fazla ham madde tüketmek zorunda kalmışlardır. Bu durum ise çevre kirliliğine neden olmaktadır..
Kırsal yerleşim bölgelerinde artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla tarlaya gereksinim duyulmaktadır. Bunun için ormanlık alanlar yakılıp kesilmekte ve meralar tarım alanlarına açılmaktadır. Bu durum,o bölgenin doğal hayat düzenini olumsuz etkilemekte ve çevre sorunlarına neden olmaktadır.
Ayrıca,son yıllarda kırsal kesimden kentlere hızlı göç olayları yaşanmaktadır. Bu durum sosyal ve ekonomik sorunlara neden olduğu gibi plansız,alt yapısız ve kontrolsüz yerleşime neden olmaktadır. Bu olumsuz gelişmeler, çevreyi hızla kirletmektedir.

II. Plansız Sanayileşmenin Etkileri

Toplumun artan ihtiyaçlarını karşılamak için sanayileşmek gereklidir. Çağdaş uygarlık düzeyini yakalayabilmek için tüm toplumların sanayileşmeleri şarttır. Sanayi tesisleri pahalı yatırımlardır. Sanayi tesislerinin, daha ekonomik üretim yapması ve daha az çevre kirliliğine neden olması için belirli bir bölgede toplanmaları gerekir. Bu şekilde ihtiyaçları daha kolay sağlanır. Bu bölgede meydana gelecek sorunlara, toplu olarak daha kolay çözümler bulunabilir.
Sanayi tesisleri, toplumun ihtiyaçlarına göre planlanmadan ve gelişi güzel yerlere kurulursa daha büyük sorunlara yol açar. Sanayi kuruluşlarının sıvı, katı, ve gaz halindeki artıkları çevre kirliliğine neden olur. Sıvı atıklar su kaynaklarına dökülerek biyolojik yaşamı ve tarımı olumsuz etkiler. Su ekosistemi ortamlarına zarar verir.
Kimyasal karakterli katı atıklar ise toprağı kirleterek biyolojik dengenin bozulmasına sebep olur. Katı atıkların atıldıkları çöplük alanlara yağan yağmurlar,buradaki maddeleri çözerek toprağın derinliklerine sızarlar. Böylece, yer altı su kaynaklarının kirliliğine yol açar.
Sanayi tesislerinin bacalarından çıkan kükürt dioksit,karbon dioksit ,karbon monoksit azot oksit ve metan gibi gaz atıklar ise havayı kirletir. Bu zehirli ve zararlı gazlar,atmosfer içinde birikerek yeryüzündeki ısının uzaya yayılmasını engeller. Bu durum, Dünya’nın ısınmasını sağlar. Bu olaya sera etkisi adı verilir. Sera etkisi olayı,ekolojik dengeyi bozarak iklimin değişmesine neden olur. Ayrıca,kükürt dioksit gazı atmosferdeki su buharıyla birleşerek sülfürik asitleri meydana getirir.oluşan sülfürik asitler yağışlarla yeryüzüne düşer. Asit yağmurları;ormanlara,doğal bitki örtüsüne,su ve karada yaşayan canlılara zararlar verir. Kısacası doğal dengeyi bozar. Ulaşım amacıyla yapılan yol ve liman çalışmaları da çevre tahribatına neden olmaktadır.

III.Doğal Kaynakların Bilinçsiz Kullanımı

Çevre tahribatı ve kirliliğine sebep olan faktörlerden biri de ekonomik sorunların getirdiği faaliyetlerdir. Ekonomik ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan insanlar,bilinçli ve bilinçsiz olarak çevreye zarar veririler. Aşırı kaynak tüketmek durumunda kalırlar. Tarımla uğraşan insanlar,daha iyi ekonomik koşullara ormanlık bölgeleri yakarak veya keserek tarım alanları açmaya yönelirler.
Bu ve benzer faaliyetler sonucu ulusal değerlerimiz sayılan ormanlar büyük zarar görür. Plansız kentleşme ve turizm yatırımları da ormanlarımıza büyük zara verir.
Tarımla uğraşan insanlar,daha çok üretim yapabilmek adına yapay gübreler,kimyasal ve hormonlu ilaçlar kullanmaktadırlar. Anız yakımı,yanlış ekim ve sürüm faaliyetleri de buna eklenerek toprağın yapısını ve ekolojik dengeyi bozar.
Toplum ve bireylerin yaşam düzeyleri,ekonomik kalkınmaya bağlıdır. Ekonomik kalkınma milli gelirle ölçülebilir. Ulusal kaynakların tüketimi ve çevre tahribatı,milli gelirin düşük olduğu bölgelerde daha sık yaşanır. Çünkü;insanlar için yaşam,çevre değerlerinden daha önceliklidir. Isınma,barınma ve beslenme ihtiyaçlarını ucuz bir şekilde karşılamaya çalışırlar. Kalitesiz kömür kullanarak çevreyi kirletirler. Barınma ve beslenme gereksinimleri için de aynı şekilde davranarak daha çok hammadde tüketmek zorunda kalırlar.

EKOSİSTEDEKİ BOZULMALAR NELERİ DOĞURUR?

Bilinçli ve de bilinçsiz çevreye verilen zararlar tabiattaki bazı varlıkların azalmasına neden olur. Buna bağlı olarak madde döngü gerçekleşemez. Bu nedenle doğa enerjisiz kalır. Enerjinin olmadığı bir ortamda hiçbir şey gerçekleşmez.
Ekosistem ortamında meydana gelen ekolojik denge bozulmaları aşağıda belirtilen olumsuz sonuçlara yol açar.

1. Dünya’ nın Coğrafyası Ve İklimi Değişir

Biyolojik zenginlik,doğanın yapısına bağlı olarak değişir. Bir çöl ortamı ile orman veya göl ortamlarındaki biyolojik zenginlikler yanı değildir. Her ortamın kendine özgü iklimi,sıcaklığı,nem oranı, ışık ve tuzluluk gibi yapısal farklılıkları vardır. Bu yapısal farklılıklara bağlı olarak biyolojik canlı türleri de değişir. Doğadaki canlı varlıklar,çevrenin iklimi üzerinde etkili olurlar. Sıcaklık,nem,ışık ve yğış olaylarının meydana gelmesinde katkıda bulunurlar.
Bir ekosistem ortamındaki bozulmalar,kendiliğinden o bölgenin iklimini değiştirir. Bu durum ise biyolojik dengeyi etkiler. Canlıların tür ve sayılarının azalmasına veya çoğalmasına neden olurlar. İklimdeki bu değişmeler,yeryüzü şekilleri ile üretim-tüketim ilişkilerini değiştirir. Ormanların yok edilmesi sonucunda o bölge hızla çölleşir. Yağış ve nem azalırken sıcaklık artar.bir gölün kuruması sırasında buna benzer olaylar meydana gelir. Bütün bu olaylar,o bölgenin coğrafi yapısının değişmesine neden olur.

2.Erozyon Toprakları Bitirir

Toprak,bir ülkenin en önemli zenginlik kaynağıdır. Bitkisel ürünlerin yetiştiği toprak aynı zamanda hayvanlara da barınaklık eder. Toprak,bütün canlıların besin kaynağı sayılır.
Toprağın su ve rüzgar gücüyle denizlere taşınması olayına erozyon denir. Toprak, bitki örtüsü bakımından zengin olursa erozyona uğramaz. Çünkü, bu alanlardaki su ve rüzgarın etkisi kontrollüdür. Bitki örtüsü ve toprak birbirini korur. Bitki örtüsü, yağışlara karşı toprağın aşınmasını önler. Toprak da bitki örtüsüne tutunarak sürüklenmez. Kısacası, toprak ve bitki örtüsü bir bütünün iki ayrı parçası bibidir. Birinin yokluğu, diğerinin de yok olmasına neden olur.
Göl ve orman alanlarındaki biyolojik denge bozulduğu zaman,yoğun bitki örtüsü giderek azalır. Buna bağlı olarak da toprağın erozyonu hızlanır. Çünkü, toprağı koruyan faktörler eksilmiştir. Bunlar ile birlikte yanlış sürüm, uygun olmayan ekim, kimyasal atık ve tarım ilaçları, yapay gübreleme vb. etkiler toprağı verimsizleştirmektedir. Verisiz topraklar ise üzerindeki bitki örtüsünü besleyememektedir. Bitki örtüsü olmayan topraklar korumasız kalırlar. Dolayısıyla erozyona uğrarlar.
Toprak kaybı, ulusal bir kayıptır. Verimli olan bu toprakları, doğa elimizden almaktadır. Çevre tahribatına neden olan insanlar, farkında olmadan geleceğimizi de yok etmektedirler. Toprak kaybı, telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olur. Toprak kaybı ile biyolojik zenginliklerimiz de kaybedilmektedir.

3.Su Kaynakları Azalır ve Kurur

Ekosistem ortamlarındaki bozulması sonucunda su kaynakları da giderek azalır ve kurur. Bir orman ekosistemi bozulduğu zaman, o bölge eskisi gibi düzenli yağış alamaz. Buna bağlı olarak ta su havzaları beslenemez. Suyla beslenemeyen havzalar da yer altı su kaynaklarını oluşturamaz. Böylece o ortamlardaki su kaynakları kurumaya başlar.
Asya kıtasındaki Aral gölünü besleyen nehirler, sulama ve enerji elde etme amaçlı kullanılınca, göl kurumaya başlamıştır. Doğal olarak göl ve çevresi hızla çölleşmiştir. Bu olaya bağlı olarak ekolojik denge değişmiş ve biyolojik zenginlik azalmıştır.

4.Enerji Kıtlığı Başlar

Bir ekosistemde bulunan canlılar, karşılıklı yarar ve çıkar ilişkileri içinde yaşarlar. Bu canlıları bir arada bulunuş nedenleri, birbirlerine olan ihtiyaçlarından ileri gelmektedir. Birinin varlığı, diğerinin yaşamasına bağlıdır. Besin maddeleri canlıların enerji kaynağıdır. Enerji olmada hiçbir canlının yaşaması mümkün değildir. Canlılar, enerji ihtiyaçlarını beslenerek karşılarlar. Bu nedenle, her canlı beslenebileceği bir ortamda yaşar.
Ekosistem ortamı çeşitli etkilerle bozulmaya başlayınca, o ortamın biyolojik dengesi de bozulur. Buna bağlı olarak canlı sayısı da azalarak yok olmaya başlar. Canlı sayısındaki azalma ise o ortamın beslenmesini zorlaştırarak enerji kıtlığına neden olur.


5.Biyolojik Çeşitlilik Azalır-Beslenme Sorunu Doğar

Bozulan ekosistem ortamlarında bazı canlı türleri azalarak yok olur. Ölen canlılarla beslenen canlı türleri de bundan olumsuz etkilenerek azalırlar. Kısacası besin zinciri halkasını oluşturan bütün canlılar olumsuz olarak etkilenirler.
Beslenme sorununa bağlı olarak biyolojik çeşitlilik de azalır.


İnorganik bileşikleri kullanarak organik bileşikler dediğimiz karmaşık ve uzun molekül zincirlerini üretebilen canlılara ototrof adı verilir. Diğer bir anlatımla bu canlılar, yaşamsal etkinliklerini sürdürebilmek için gereksinme duydukları tüm organik bileşikleri, doğrudan doğruya inorganik bileşikleri sentezleyerek elde ederler. Bu canlılar, karbondioksidi indirgiyerek organik bileşikler sentezlerken, işlemin kimsayal karakteri dolayısıyla enerjiye gereksinim duyarlar. Bu enerji, ışık -büyük ölçüde güneş ışığı- ya da kimyasal enerjidir.

Besin maddeleri olarak da adlandırılan, enerji depolanmış organik bileşiklerin sentezlenmesinde güneş ışığını kullanan canlılara fotosentetik canlılar ya da Fototroflar, kimyasal enerjiyi kullanan canlılara da kemosentetik canlılar ya da Kemotroflar adı verilir.
 

furkankaya1995

Meşhur Osmanlı Arması
Üye
Katılım
19 Eki 2008
Mesajlar
565
Puanları
18
Konum
İskenderun
Günlük hayatımızda çokça karşılaştığımız çevre sorunlarının birçoğu kullandığımız bazı kimyasal ürünlerden kaynaklanmaktadır. Zira bilim ve teknolojinin sadece faydacılık anlayışı ile gelişmesi ekolojik sistemi tahrib etmekte, çevreye de sürekli şekilde yeni kimyasal maddeler sağlamaktadır. Kimyasal maddelerin aşırı üretimi ve tüketimi sonucu bugün artık kimyasal bir kaos yaşanmaktadır. Üretimi yapılan kimyasal bileşik sayısının 65 milyonu bulduğunu biliyoruz. Pek çok kimyasal madde, tehlikesinden habersiz olarak evlerimize; iş yerimize, gıdalarımıza ve vücudumuza girmekte; çevreye ve canlılara etkileri araştırılmaksızın kötü etkilerini sürdürmektedir.
Endüstri ve kozmetik sanayiinde geniş çapta kullanılan florokarbon gazı, atmosferin koruyucu ozon tabakasını zayıflatmaktadır. Asbest liflerin uzun süre kullanımı çalışanlarda kanser oluşumuna neden olmuştur. Zararsız zannedilmiş olan analjezik ilaçların fazla kullanımı sonucu bu ilaçların böbrek yetmezliğine yol açtıkları görülmüştür. Geçmişte thalidomide adlı ilacın kullanılması kolsuz, bacaksız bebeklerin doğmasına neden olmuştur. Tarımda çok fazla tabiî ve sun’î gübre kullanımı zemin sularının kimyasal kirlenmesine neden olmaktadır.
Kısacası, çevremizde ne kadar çok kimyasal madde varsa sağlığımız o ölçüde tehlikeye girmektedir. Özellikle atık suların nehirlere, göllere ve denizlere boşaltılması çok dramatik çevre sorunlarına neden olmaktadır. Endüstriyel atık suların içerisinde bulundurdukları toksit maddeler, sudaki canlı yaşamının kısa sürede tükenmesine yol açmakta ve ekosistemi felç etmektedir. Ayrıca içme sularına karışmalarıyla önemli sağlık sorunlarına yol açar.
Sanayileşmiş ülkelerde yeryüzü kaynaklarının kontrolsüz harcanması sonucu ozon tabakasının tahribi, asit yağmurları, sera tesiri, hava, kara ve denizlerin kirlenmesine, ormanların ve tarım alanlarının azalması hayat alanını giderek daraltmaktadır.
Ozon tabakasının incelmesinin başlıca tehlikesi cilt kanserlerinin artmasıdır. Sera etkisinin temel nedeni ise petrol ve kömür gibi fosil yakıtların kullanımıdır. Bu durumunun zamanla oluşturabileceği muhtemel neticeler arasında atmosfer ısısının artması, buzulların erimesiyle deniz seviyelerinin yükselmesi, karaların azalması, kuraklık ve dolayısıyla gıda kıtlığı tehlikesi sayılabilir.
Ayrıca, inşaat materyali, sentetik malzemeler içeren mefruşat ve çeşitli tüketim ürünlerinin (boya kâlemleri, inceltiler, cila, vernik…) içerdikleri bileşikler ev içi havasını kirleterek sağlık açısından zararlar oluşturabilmektedir. Asbest ve kurşun içeren boyalar bilhassa sağlık açısından tehlikeli olmaktadır.
 

furkankaya1995

Meşhur Osmanlı Arması
Üye
Katılım
19 Eki 2008
Mesajlar
565
Puanları
18
Konum
İskenderun
12178.jpg


Sanayileşmeyle birlikte;
kimyasal gübre ve ilaç kullanımındaki artışlar da suları kirletmeye başlamıştır. Böylece ortaya
çıkan kirlenmenin üretim ve tüketim faaliyetleri sonucunda oluştuğu ortaya çıkmaktadır
A) SANAYİ ATIKLARI
Sanayinin gelişmesiyle birlikte, kirletici türleri ve miktarları artmıştır. Bu kirleticiler suları da
kirletmeye başlamıştır. Sanayi kuruluşlarının sıvı atıkları suları kirletmektedir. Farklı sanayi
kuruluşlarının kirletici etkileri ve dereceleri de farklıdır.
SU KİRLİLİĞİ VE KİRLİLİĞE KARŞI ALINACAK ÖNLEMLER
Su kirliliği , doğada temiz olarak bulunan suyun insan eliyle doğrudan ya da insan yaşamı
için üretim yapan kuruluşlar tarafından kirletilmesidir.20. yüzyılda sanayileşmenin hızlanması
ve insan sayısının artması su kirliliğini de sonuçları tehlikeli olacak kadar arttırmıştır.
1. Şehirlerdeki Atık Suların Arıtma Tesisinde Arıtılmadan Nehirlere,Göllere ve
Denizlere Verilmesi:
26.jpg

Suların hijyenik açıdan kirlenmesine neden olan organizmalar, genellikle hastalıkla veya
hastalık taşıyıcı olan hayvan ve insanların dışkı ve idrarlarından kaynaklanır. Bulaşıcı etki ya
bu atıklarla doğrudan temasla ya da atıklarının karıştığı sulardan dolaylı olarak gerçekleşir.
İçme suyu temini açısından hijyenik kirlenme önemli bir sorun oluşturmaktadır.Su yakınlarına
hayvan barınağı yapılmamalı,mezarlıklar sulardan uzağa yerleştirilmelidir.
Ölmüş hayvan ve bitki artıkları ile tarımsal artıkların yüzeysel sulara karışması sonucunda da
kirlenme ortaya çıkmaktadır. Bu yolla su kirlenmesini önlemek için bitki ve hayvan artıklarının
sulara verilmemesi ya da suların yakınlarında yok edilmemesi gerekir.
Ayrıca,sentetik deterjanlar içerdikleri fosfatlar ile yüzeysel sularda kirlenmeye neden
olmaktadır. Evsel atıkların mutlaka özel tesislerde arıtılması gerekmektedir.
2. Fabrikalardaki Atıklarda Bulunan Ağır Metallerin Suya Karışması:

Çeşitli endüstri faaliyetleri sonucu oluşurlar ve fenol, arsenik, siyanür, krom, kadmiyum gibi
toksik
maddeler içerirler. Önlem olarak fabrikalar sulardan uzağa kurulmalı,sanayi atıklarını
sulara vermeleri önlenmeli. Her fabrikanın artıklarını arıtması için tesisler yapması
sağlanmalıdır.
3.Tarımsal Alanlarda Kullanılan İlaçların Nehirlere Karışması:
Tarımda kullanılan böcek ilaçlarının suya karışması, içtiğimiz su için tehlike yaratır. Bu
sularla sulanan besinleri yediğimizde tarımsal ilaçların maddeleri bizim vücudumuza girer. Bu
sularla sulanmış otları yiyen hayvanlar da hastalanırlar. Tarlaların yeterli miktarda ve
çevreye zarar vermeyen kimyasalları içeren ilaçlarla ilaçlanması sağlanmalıdır.
4.Gemilerin Çöplerinin ve Atık Sularının Denize Dökülmesi:
Denizlerimizde dolaşan yerli ve yabancı gemilerin gezileri sırasında toplanan çöplerini
denize boşalttıklarını görmekteyiz. Ayrıca bu gemilerin atık sularını
da arıtmadan
denizlerimize döktükleri gözlenmiştir. Bu konuda büyük cezalar getirilerek denizlerimizin
kirlenmesi önlenmelidir.
5.Batmış Gemilerin Artıkları ve Petrol Kirliliği:
Denizlerde batan gemilerden denize dökülen metal parçaları ,eşyalar ,kimyasal maddeler ve
sızan petrol doğayı kirletmektedir. Deniz kıyılarında gemi tamir ve söküm yapılması da kirlilik
yaratmaktadır. Tankerler veya boru hatlarıyla taşınan petrolün kazalar sonucunda yüzeysel
sulara karışmasının yarattığı olumsuz etkiler açısından önem taşımaktadır. Bugün suların en
ciddi ve düşündürücü kirlenme şekli, petrol ve petrol ürünlerinin su üzerinde ince bir tabaka
teşkil etmeleriyle meydana gelir. Denilebilir ki çevre bakımından en önemli sorun da budur.
Petrol ve benzeri maddeler suda erimediklerinden dağılıp büyük su kitlelerinde kaybolmazlar.
Aksine suyun yüzeyine yayılırlar. Kaza sonunda suya dökülen büyük miktarlardaki petrol vs
ürünlerini büyük oranda toplayabilen pek çok usuller bulunmuştur. Akaryakıt sızıntısını
önleyecek önlemler alınmalıdır. Zararların önlenmesi için ağır para ve işten uzaklaştırma
cezaları verilmelidir. Deniz kenarlarında fabrikalar yapılması engellenmelidir. Gemi tamir ve
sökme işletmelerinin deniz kenarlarında yapılmaması için önlemler alınmalıdır
6.Nükleer Atık Taşıyan Gemilerin Batması:
Nükleer atık taşıyan gemilerin batması sonucu sızan nükleer maddeler suya karışmakta
büyük bir doğa kirliliği oluşturmaktadır. Ayrıca radyoaktif kirlenme hastanelerden, araştırma
kuruluşlarında ve bazı endüstri dallarından da kaynaklanabilmektedir. Nükleer silah
denemeleri sonucunda artan radyoaktivite, yağmur sularım da kirletmekte ve bunun sonucu
olarak yüzeysel sular, radyoaktif kirlenmeye maruz kalmaktadır. Su kaynaklarından çok
uzaklarda nükleer denemeler yapılmalı ,fabrikaların bu tür atıklarını suya bırakmalarına
büyük cezalar verilmelidir.
7.Denizlerde Açılan Petrol Kuyuları,Bu Kuyularda Meydana Gelen Yangınlar ve
Kazalar Sonucu Suya Petrol Karışması:
Deniz yüzeyinden her türlü kirletici madde sürekli olarak sahillere de dağılmaktadır. Özellikle
yağlar, katranlar ve benzer maddeler kıymetli sahilleri, plajları ve her türlü bina ve tesisi
fiziksel olarak kirletmekte ve maddi hasarlara sebep olmaktadır. Deniz içinde yapılan petrol
aramaları ve petrol çıkarma kuyuları ile buralarda meydana gelen yangın ve kazalar sonucu
petrol su yüzeyine dağılmaktadır.
Doğada,suların yüzeyine yayılan akaryakıtın sebep olabileceği sorunları kısaca şöyledir:

1)Suların atmosferden oksijen emmesi zorlaşır, suların kalitesi düşer, yani canlı varlıklar
için gerekli koşullar bozulur.
2)Su yüzeyindeki ince zar, su ile atmosfer arasındaki ısı alışverişini de etkiler.
3)Su üzerindeki ince sıvı tabakası deniz kuşlarının yüzme olanaklarını etkileyebilir, hatta
tamamen yok edebilir. Son yıllarda martı vs. kuş ölülerine sık bir şekilde rastlanmasının
nedeni budur.
4) Denizde yaşayan her türlü bitki ve hayvanın yaşamalarını sürdürmeleri ve üremeleri,
sulardaki kirlenmelerle orantılı olarak zorlaşıyor.
5) Deniz yüzeyinden her türlü kirletici madde sürekli olarak sahillere de dağılmaktadır.
Özellikle yağlar, katranlar ve benzer maddeler kıymetli sahilleri, plajları ve her türlü bina ve
tesisi fiziksel olarak kirletmekte ve maddi hasarlara sebep olmaktadır.Bu etkenin ortadan
kaldırılması için denizlerde petrol araması ve çıkarılması önlenmelidir.
304ACCFDB0488F7_or.jpg
 
Üst