Köyden Kente Göçün Sebepleri

The Name Of The Rose

Çalışkan Üye
Üye
Katılım
16 Nis 2007
Mesajlar
118
Puanları
18
Konum
Bursa
Köyden kente göçün nedenleri ve sonuçları
1.Göç ve Göç Sürecinde Eğitim
Dünyada politik, ekonomik, toplumsal baskılar ile doğal afetler ve benzeri nedenlere dayalı olarak sık sık iç ve dış göçler yaşanmaktadır. Göç, etkilenen ülkeler ile uluslararası birçok kuruluşu bir dizi sorunla karşı karşıya getirmektedir. Bu sorunlardan biri göç sürecinde eğitimdir. Göçten etkilenen bireylerin gelişim süreçlerinin ileride kolay telafi edilemeyecek ölçüde kesintiye uğramaması için eğitim sistemleri; eğitim teknolojisini oluşturan kuramsal esaslar, hedefler, öğrenci, insan gücü (öğretmen, eğitim uzmanı), ortam, yöntem-teknik, öğrenme durumları ve değerlendirme boyutlarında yeniden ele alınmalıdır.
2. Genel Olarak Göç Olgusu
İşgücü göçü ne yalnızca Almanya’yı ne de sadece diğer Batı Avrupa ülkelerini ilgilendiren bir konudur. İşgücü göçü bütün dünyayı yakından ilgilendirmektedir. Her ülke içindeki bölgesel farklılıklar insanları içgöçe teşvik ederken, az gelişmiş, sosyalist ve sanayileşmiş ülkeler arasındaki gelişim dengesizliği ise özellikle işgücünü dış göçe zorlamaktadır. Gelişmemiş ve az gelişmiş ülkelerde içgöç köyden kente ve küçük kentlerden büyük kentlere doğru yaşanırken, sanayi ve sanayi ötesi toplumlarda göç kentten köye doğru olmaktadır.
Benzer gelişme beyin göçü alanında da yaşanmaktadır. Daha yetmişli yılların sonunda 20 milyon insan kendi ülkesi dışında yaşamaktaydı (Hürriyet Gazetesi, 9.3.1980). Bu rakam mültecileri içermemektedir. Başka bir kaynağa göre yetmişli yılların sonunda dünyada 10 milyon göçmen bulunmaktaydı (Das Parlament, No 1/5.1.1980). Hürriyet Gazetesinin haberine göre Bolivya, Kolombiya ve Paraguay gibi Güney Amerika ülkelerinden binlerce işçi bölgenin zengin ülkelerine göç etmektedir. Aynı kaynakta Dünya Bankası’nın bir araştırmasına atıfta bulunulmakta ve Venezüella’nın nüfusunun dörtte birini özellikle ülkeye kaçak yollardan giriş yapan yabancı işçilerin oluşturduğu belirtilmektedir. Bazı ülkelerde yabancı işçilerin sayısı ülke nüfusunu aşmaktadır. Kuveyt’te çalışanların %70’i yabancı işçilerdir. Yabancı işçiler genelde fakir komşu ülkelerden gelmektedirler. Katar’da çalışanların %70’i ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde çalışanların ise %85’i yabancı kökenlidirler. Bu bilgiler yukarıda belirtilen Dünya Bankası raporunda yer almaktadır. Büyük yolcu uçaklarının kullanımı ile Güney Kore, Filipinler, Hindistan, Pakistan ve Bangladeş’ten işçiler petrol zengini Arap ülkelerine getirilmektedirler. Aynı kaynakta üçüncü dünya ülkesi olan Çin’in diğer üçüncü Dünya ülkelerine işçi ihraç etmek istediği yer almaktadır. 2000 yılına girerken Çin'in büyük bir değişim süreci yaşamakta olduğunu izlemekteyiz. Çin'in ve diğer Uzakdoğu ülkelerinin dünya piyasalarındaki paylarının artması dünyadaki göç olayına yeni bir boyut kazandıracaktır. Eski Almanya Demokratik Cumhuriyeti’nde, örneğin Polonyalı işçilerin çalışması, sosyalist ülkeler arasında da iş göçünün söz konusu olduğu anlamına gelmektedir.
Fransa, Almanya, İsviçre, Belçika, Lüksemburg, Hollanda, Avusturya, Norveç, İsveç ve İngiltere yabancı işçi çalıştırmaktadır (Reader 1978). Batı Avrupa sanayi ülkelerinin çoğu Akdeniz ülkelerinden gelen işçileri istihdam etmektedir. İngiltere ise Batı Hindistan, Pakistan ve Hindistan gibi eski sömürgelerden gelen işçileri çalıştırmaktadır. Fransa, yabancı işçilerin çoğunu Cezayir’den, Hollanda ise Endonezya’dan getirmiştir (Geiselberger 1972:13). Bu durum çoğu kez göç veren ülke ile göç alan ülke arasında en azından tarihi ilişkilerin olduğunu göstermektedir. Türk işçilerinin 60'lı yıllardan itibaren Almanya'ya gitmelerinde, Osmanlı imparatorluğuna kadar uzanan Türk - Alman dostluğu önemli bir rol oynamıştır.
Avrupa ülkelerindeki yabancıların sayısı öyle bir noktaya ulaştı ki, sanayi sektörü doğal çoğalma (doğum) ve aile birleşimi kanalıyla yeterince işçi bulabilecektir. Bu gerçek durumdan yola çıkarak Avrupa ülkeleri 1973 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üye olmayan ülkelerden işçi alımını durdurmuştur. Günümüzde Batı Avrupa ülkelerinde yerli ve yabancı işçi fazlalığı bulunmaktadır. Almanya geçmişte yabancı işçi sayısını azaltmak için değişik önlemler almıştır (Frankfurter Rundschau, 14.7.1981). Daha sonra diğer ülkeler de aynı önlemleri almaya yönelmişlerdir. İşçi sendikaları ise işçi ücretlerini sabit tutmak ve işçileri her işte çalışmaya mecbur etmek için rezervde belirli bir oranda işsiz işçi bulundurulduğunu ileri sürmektedirler.
Sanayi ülkelerine yabancı işçi getirme yerine, günümüzde geri kalmış ülkelerdeki projelerde işgücü ihraç eden ülkelerden getirtilen işçiler çalıştırılmaktadır. Örneğin, Alman firmaları geri kalmış ülkelerde Türk işçilerini çalıştırmaktadırlar. Aracı olarak “işçi simsarlığı" yapan Türk firmalar kullanılmaktadır. İşçi simsarları aracılığı ile çalışan Türk işçilerinin durumu Almanya’da resmen çalışanların durumundan daha az güvence altındadır. Proje bitiminde aracı Türk firması Türk işçilerini Türkiye'ye geri götürmekle yükümlüdür.
Geri kalmış ülkelerdeki projelerde şu an Batı Avrupa ülkelerinden gelen kalifiye işçiler çalışmaktadır. Eğer Batı Avrupa ülkelerindeki işsizlik daha da artarsa Batı Avrupa ülkelerinden geri kalmış ülkelere doğru bir kalifiye işçi göçü gündeme gelebilir. Bu ülkelere gidecek işçiler düşük ücretleri de kabulleneceklerdir. Basında yer alan bir habere göre Belçikalı bir bakan, işsiz Belçikalı işçilerin üçüncü dünya ülkelerine sanayileşmede yardımcı olma göreviyle gönderilmelerini önermiştir (Der Spiegel, 1981:33). Sanayi ülkelerinden gelişmekte olan ülkelere yapılacak kalifiye işçi göçü ile birlikte bu ülkelerde eğitim kurumlarında bir takım önlemlerin alınması gündeme gelecektir. Bu konuya Türk Milli Eğitimin temel ilkeleri başlığı altında bir kez daha değinilecektir.
Eğer günümüzde Alman işçileri, örneğin Amerika Birleşik Devletlerine, Kanada’ya, Yeni Zellanda’ya, Avustralya’ya gidiyorlarsa, Akdeniz ülkelerinden Batı Avrupa ülkelerine altmışlı ve yetmişli yıllarda yapılan göçün de bu ülkelere doğru yönelmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü iç ve dış göç günümüzde uluslararası bir olgu haline gelmiştir (Das Parlament, 1991:8). Bilişim alanındaki olanaklar göç olgusuna yeni bir boyut kazandıracaktır. Çünkü dünyadaki teknolojik gelişmeler, insanlara yaşadıkları ülkeden ayrılmadan yabancı sanayilere hizmet vermeyi yaygınlaştırmaktadır. Amerikalı yayıncılar Pakistanlılara onları Amerika'ya götürmeden dizgi işlerini yaptırmaktadırlar. Bilişim teknolojilerindeki gelişmeler işgücü satışını yaşam alanına bağlı olmaksızın küreselleştirecektir. Bu küreselleşme sürecinde Türk işgücü de yerini almalıdır. Bu da kaliteli bir eğitim ile mümkün olacaktır.
3. İçgöç ve Gecekonduların Oluşumu
Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda Türkiye’de yaşayan nüfus ile ilgili güvenilir sayılar bulunmamaktadır. Bilinen kaynaklara göre Türkiye’deki nüfus ile ilgili olarak ilk defa 1927 yılından başlayan istatistikler bulunmaktadır (Yörükan ve Yörükan 1966:36; Teber 1980:54; Steinhaus 1969:163 vd.). Bu kaynaklara göre Türkiye’de 1927 yılında 13.648.270 kişi yaşamaktaydı. 13.648.270 kişinin 11.412.185’i (%83,16’sı) kırsal kesimlerde ve 2.236.085’i (%16, 4’ü) kentlerde yaşıyordu.
Uluslararası araştırmalara göre Türkiye ellili yıllardan beri kentleşme sürecinin en hızlı olduğu ülkelerden biridir. 20.10.1985 tarihinde yapılan nüfus sayımına göre nüfus sayısı 50 milyon sınırını aşmıştır. (Census of Population, 20.10.1985:1). Türkiye’de son Genel Nüfus Sayımı 21 Ekim 1990 tarihinde yapılmıştır. Bir sonraki sayım 2000 yılında gerçekleştirilecektir. 1990 yılında yapılan genel nüfus sayımına göre Türkiye’de 56.473.035 kişi sürekli iskân halindeydi. 30 Kasım 1997 tarihinde yapılan Genel Nüfus Tespitine göre bu tarihte Türkiye’de 62.865.574 kişi yaşıyordu (Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü: 1999:9).
 
Üst