Gerçek Zenginlik

sevimli

"İyilik büyüktür, küçükte olsa"
Üye
Katılım
2 Mar 2007
Mesajlar
557
Puanları
28
Konum
DENİZLİ
Gerçek Zenginlik

Çok eski zamanlarda Bağdatlı bir fukara konuvermişti bir gün büyükçe bir mirasa. Ani gelen zenginlik onu budala etti,

O koskoca serveti bir kaç yılda eritti. Ama kolay değildi eskiye geri dönmek, Küheylan attan inip uyuz eşeğe binmek.

Hep evine kapanır için için ağlardı. Yaratana sığınıp gece gündüz yalvardı: Yarabbi sen bilirsin; ben fakir bir kul idim.

Muhtaç değildim ama oldukça yoksul idim. O sonsuz hazinenden bana mal ve mülk verdin, Lûtfunla gönendirdin,

zenginliğe erdirdin; Bense kıymet bilmedim, varlıkla sarhoş oldum. Çarçur ettim dağıttım ve gene berduş oldum.

Hatamı geç anladım, ne olur beni affet Taşıyacak gücüm yok, ağır geldi bu zillet. Hazinende 'yok' yoktur; ya lûtfet

bir geçim ver, Ya da canımı al da sona ersin çileler." Hep böyle niyaz etti haftalarca, aylarca. Sonunda bir ses duydu

derinden, rüyasında: Sen kalk ve Mısır'a git, orda bir hazine var. Senin gelip bulmanı bekliyor nice yıllar."

Uyanınca sevinçle dertlerini unuttu, Düşünmeden delice Mısır yolunu tuttu. Aç ve susuz dolaştı, yollar karma karışık;

Ne define göründü, ne de ufak bir ışık. Açlık ve yorgunluktan perişan hale geldi; Sonunda dilenmeye çaresiz, karar

verdi. Ama utanıyordu, nasıl girsin bu işe? Geceleyin yaparım, tanımaz beni kimse. Diye düşünerekten karanlığa

süzüldü, Tenha bir sokak bulup bir köşeye büzüldü. Bir ayak sesi duyup avucunu uzattı; Ama güçlü bir pençe bileğini

kavradı: Gel bakalım, sen böyle ne yapıyorsun burada Bu saatte işin ne bu karanlık yolda? Besbelli bir hırsızsın, kötü

niyetlerin var; Yanacaktı kim bilir şerrinden nice canlar!" İriyarı bu adam mahalle bekçisiydi; Yakasından tutmuştu,

dövüyor, sürüyordu. Dur, dövme de doğruyu söyleyeyim ben sana Diye garip Bağdatlı yalvarıp yakarınca; Peki,

anlat bakalım, besbelli yabancısın;, Sakın yalan konuşma, doğru anlatmalısın." Diye izin verince güvenlik görevlisi

Bizimki baştan sona anlattı hikâyeyi : "Sandığın gibi değil; ne hırsızım ne zalim; Bir hülyanın peşinde bu hallere

gelmişim."

Bekçi ona inandı ve gülerek dedi ki : "Anlaşıldı, sen hırsız falan değilsin belli; Seni bırakacağım, benden kurtulacaksın;

Ama kusura bakma, sırılsıklam ahmaksın! Ben yıllardır bir rüya görüyorum her gece; Diyorlar ki: "Bağdat'ta şöyle bir

mahallede, Şöylece bir sokakta, şöyle şöyle bir evde Git, kaz ve çıkar onu; gömülü bir define." Yerimden kımıldamam,

güler, geçerim ancak, Senin bir rüya için düştüğün şu hale bak ! Bu kadar mı ahmaksın, sende yok mu hiç akıl? Bir

daha görmeyeyim, şimdi karşımdan yıkıl ! " Bu sözleri duyunca şaşırdı mirasyedi: Tarif edilen bu ev aynen kendi

eviydi. Demek ki hem define üstünde oturmuşum, Hem de yoksulluğumdan feryat ediyormuşum. Bu ne büyük

gaflettir, ne affedilmez ayıp; Yorgunlukla, çileyle geçen bunca yıl kayıp." Burnu koku almayan ne alır has bahçeden;

Melodiden ne anlar kulağı işitmeyen? Hayatını servete, saltanata adayan Bilemez defineyi, kendi içinde yatan. Hem

gerçek zenginlikten böylece mahrum kalır Hem de hayattan yalnız çile ve zahmet alır.
 
Üst