I) Seriat hükümlerindeki çeliskiler, ve tutarsizliklar konusunda din adami'nin olumsuz tutumu:
II) Çeliskilerin nedenleri ve din adami'nin bu nedenlerden habersizligi:
Seriat ortaminda ve din adami'nin elinde yetisen kisilerin ortak özelligi, birbirine ters, birbirine zit ve birbirini cerheden seyleri ayni zamanda benimseyebilmektir. Bundan dolayidir ki müslüman kisi, hem bir yandan "Islam dini hosgörü dini'dir" diyebilir ve hem de ayni zamanda Kur'an'in: "Islam'dan gayri bir din'e inananlar sapiktirlar" seklindeki hükmünü benimseyebilir. Bu iki düsüncenin birbirine zit, birinin tersi oldugunu düsünmez. Hem bir yandan Kur'an'in "Din'de zorlama olmaz" seklindeki hükmüne sarilabilir ve hem de ayni Kur'an'in, "müsrikleri" (puta tapanlari) Islam'a zorlamak için, "Müsrikleri Öldürünüz" seklindeki emrini rahatlikla uygulayabilir. Bu iki davranisin çeliskili ve bagdasmaz oldugunu farketmez.
Bir yandan "Tanri dileseydi puta tapmazlardi" seklindeki seriat hükmüne inanirken diger yandan puta tapanlarin Cehenneme atilacaklarina dair hükmü dogal kabul etmekten geri kalmaz ve bu iki hükmün çelisir seyler oldugunu düsünmez.
Bir yandan "Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini Islamiyete açar, kimi de saptirmak isterse ... kalbini dar ve sikintili kilar" seklindeki hükme inanir fakat ayni zamanda bu hükmün uzatmasi olan "Allah, inanmayanlari küfür batakliginda birakir" seklindeki satirlari dogal bulur. Bu iki hüküm arasinda çelisme oldugunu aklindan geçirmez.
Bir yandan "Seriat dini, kadini yüceltmistir, yirminci yüzyilin ulasamadigi haklara eristirmistir; kadinin sahsiyet haklarina saygilidir, kadin erkek esitligini öngörür" seklinde konusurken diger yandan: "Kadinlar aklen ve dinen dun yaratiklardir; erkeklerin kadinlardan bir üstün dereceleri vardir; iki kadinin tanikligi bir erkegin tanikligina bedeldir; mirasta erkegin payi iki disinin payi kadardir; namazi bozan seyler esek, kara köpek, domuz ve kadin'dir; kadinlar insanin karsisina seytan gibi çikarlar; Cehennem'in çogunlugu kadinlardan olusur, vs..." seklindeki hükümleri öne sürebilir ve bunu yaparken çeliskiye düstügünü bilmez.
Sayisiz denecek kadar çok bu örneklerin ortaya vurdugu sonuç sudur ki seriat verileriyle yetisen kisi birbiriyle çeliski halinde bulunan din verilerini gerçegin ta kendisi olarak kabul etmekten geri kalmaz. Bu hükümlerin "kutsalligina" ve "mutlak gerçekligine" öylesine inanmistir ki bunlarda "çelisme", "tutarsizlik" ya da "bagdasmazlik" diye bir sey olabilecegini kabul etmez. Kabul etmek söyle dursun fakat kabul edenleri dinsizlikle suçlamaga hazirdir. Çünkü zekasi, seriat'in olusturdugu ortam içerisinde körletilmistir ve bu ortami olusturan da esas itibariyle din adamidir. Din adami'nin ona belettigi sudur ki Kur'an: "Dogrulugu süphe götürmeyen kitab'tir" (K.2 Bakara 2) ve "Eger o, Allah'tan baskasi tarafindan gelmis olsaydi onda bir çok tutarsizlik (bulunurdu)" (K. 4 Nisa 82)
Ancak ne var ki akilci bir gözle Kur'an'i okumaga basladigimiz an, daha ilk satirlarindan itibaren çelismeli hükümleri karsimizda bulur ve okumaga devam ettikçe bunlarin çoklugu içerisinde kayboluruz. Sadece bir kaç örnekle yetinmek üzere En'am Suresi''nden bazi hükümlere göz atmakla ise baslayalim: 107ci ayet söyle der: "Tanri dileseydi puta tapmazlardi" (K. 6 En'am 107). Bir kaç ayet ilerde su vardir: "Allah dilemedikçe inanmazlar" (K. 6 En'am 111) Bundan anlasilan sudur ki inanmak ya da puta tapmak Tanri'nin dilegine baglidir ve eger Tanri dilemis olsaydi kisiler puta tapmazlardi.
Ancak ne var ki bu ayni En'am Sure'sinde: "... puta tapanlardan yüz çevir" (K. 6 En'am 106) diye yazilidir. Bunu pekistirir nitelikte olmak üzere Tevbe suresi'nde de puta tapanlarin öldürülmelerini emreden su ayet vardir: "...Müsrikleri (puta tapanlari) buldugunuz yerde öldürün,.." (K. 9 Tevbe 5). Yani din adami'nin belletmesine göre Tanri kisiyi hem "putperest" (müsrik) birakmistir, ve hem de "putperest'tir" diye cezalandirmaktadir.
Yukardakine benzer bir diger örnek En'am Suresi'ndeki su ayet'dir: "Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini islamiyete açar, kimi de saptirmak isterse... kalbini dar ve sikintili kilar. Allah inanmayanlari küfür batakliginda birakir" (K. 6 En'am 125). Dikkat edilecegi gibi ilk iki tümce ile son tümce çeliski halindedir. Çünkü ilk iki tümceye göre kisi'yi "Müslüman" ya da "Kafir" yapan Tanri'dir; fakat Tanri, kafir yaptiklarini Cehennem'e atmaktadir.
Yine din adami'nin beletmesine göre Bakara Sure'sinin 6.ayet'i söyle der: "Süphe yok ki, inkar edenleri (kafir olanlari), baslarina gelecekle (azab ile) uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar" (K. 2 Bakara 6). Bu ayet'in hemen arkasindan su ayet gelir: "Zira Allah onlarin kalblerini ve kulaklarini mühürlemistir; gözlerinde de perde vardir ve büyük azab onlar içindir" (K. 2 Bakara 7). Görülüyor ki kisileri "kafir" yapan, onlarin kalblerini ve kulaklarini mühürleyen Tanri'dir. Fakat böyle oldugu halde Tanri "kafir" yaptiklarini, büyük bir azab'a sokacaktir.
Söylemeye gerek yoktur ki Tanri'nin insanlari, hem gözlerini ve kulaklarini mühürleyip kafir yapmasi ve hem de cezalandirmasi çelismeli ve tutarsiz bir davranistir. Fakat din adami bu hükümleri, sanki ortada çelisme yokmus gibi müslüman kisinin beynine sokusturuverir.
Yine bunun gibi Bakara Sure'sinde "Dinde zorlama yok" (K. 2 Bakara 256) diye yazilidir. Din adami buna dayanarak Islam'in hösgörü dini oldugunu söyler. Söylediklerini pekistirmek maksadiyle: "Süphe yok ki bu (Kur'an) bir ögüttür. O halde dileyen Rabbine götüren yolu tutsun..." (K. 73 Müzemmil 19) ya da "Muhakkak ki bu kitap bir ögüttür. Kim dilerse ondan ögüt alir..." (K.74 Müddessir 54-55) seklindeki hükümleri okur. Buna benzer diger ayet'leri ya da hadis'leri okuyarak seriat dininde inanç özgürlügü oldugunu savunur.
Fakat bunu yaparken, söyledikleriyle çeliskiye düsercesine, Islam'dan baska "gerçek din" olmadigini, bildiren, baska din ve inanca yönelenleri "sapik" ya da "kafir" olarak ilan eden, ya da Tanri'ya es kosanlari (müsrik'leri) ölüme götüren, daha baska bir deyimle inanç özgürlügünü ve hosgörüyü kökünden silen hükümleri siralar. Örnegin Kur'an'daki "Müsrikleri nerede bulursaniz öldürün" (K. Tevbe 5; Al-i Imran 85) seklindeki emirleri açiklar. Ya da "Kitab Ehli" olanlara (yani Yahudilere ve Hiristiyanlara) karsi savas açilmasini, Islami kabul ettirene ya da "Cizye" (kafa parasi) alinana kadar bu savasin sürdürülmesini öngören hükümleri belletmekten geri kalmaz. Islam dini'nin bu hükümlere dayali olarak yayildigini, Muhammed'in bu maksatla savaslar yaptigini, ölüm döseginde iken "Arap ceziresinde iki din bir arada bulunmayacak" diye vasiyette bulundugunu anlatmaktan bikmaz. Dinde "zorlama" olmadigini bildiren hükümlerle, "zorlamayi" öngören hükümlerin (ve eylemlerin) yan yana, içiçe bulunmasini çeliski saymaz.
Bundan dolayidir ki din adaminin elinde egitilen halk, bir yandan: "Iyilik ve fenalik bir degildir... Sen fenaligi en güzel sekilde sav; o zaman seninle arasinda düsmanlik bulunan kisinin yakin bir dost oldugunu görürsün..." (K. 41 Fussilet 34) seklindeki hükümleri bellerken, diger yandan bu bellediklerine ters düsen: "Ey inananlar...size kisas farz kilindi...Ey akil sahipleri kisas'ta sizin için hayat vardir..." (K. 2 Bakara 178-9), ya da ":Bir kötülügün karsiligi, ayni sekilde bir kötülüktür..." (K. 42 Sura 40) seklindeki hükümleri ezberler ve hangi kötülüge hangi kötülükle karsi konulacagini da : "... hür ile hür insan, köle ile köle, kadin ile kadin..." (K.2 Bakara 178) ya da "... onlara can cana, göze göz, buruna burun, kulaga kulak, dise disle ve yaralara karsilikli ödesme yazdik...Allah'in indirdigi ile hükmetmeyenler, iste onlar zalimlerdir..." (K.5 Maide 45 ayrica bkz. Bakara 179) seklindeki hükümlerle ögrenir. Bir yandan öç almayi farz kilan bu emirlerle, ya da: "Sen de müsrikleri hicvü zemmet, yahud onlarin hicivlerine mukabelede bulun, Cibril'de seninle beraberdir" seklindeki Hadis'lerle 186 hasir nesir olurken diger yandan: "Her kim öç almayip bagislarsa iste bu hareket büyüklerin karidir" (K.42 Sura 43) seklindeki hükümleri okur. Bu çelismeli hükümler arasinda kuskusuz ki kendi egilimlerine en uygun olani ve çogu zaman "göze göz, kulaga kulak, dise dis... " seklindeki Kisas yollarini seçer. Bu seçimi yaparken Tanri'nin "muntakim" (yani intikamci) olduguna dair Kur'an ayet'lerini ya da Muhammed'in de vaktiyle kendi düsmanlarindan intikam aldigini, Kisas hükümlerini uyguladigini düsünerek "vicdanen" rahatlik hisseder. Çünkü akli ve zekasi bu çeliskilerle yogurulmustur ve çünkü din adami ona "çeliskileri" sanki "çeliski degilmis" gibi göstermistir.
Din adami'nin elinde egitilen kisi, sadece seriat verileri arasindaki çeliskileri degil fakat fikirsel baglantisizliklari, uyumsuzluklari ya da kopukluklari da olagan seymis gibi kabule hazirdir. Örnegin Kur'an'daki Sure'lerin ya da ayet'lerin ve bunlarda yer alan konularin bilimsel bir siralamasi diye bir sey yoktur. Bir konu'nun biteviye islenmesi diye de bir sey yoktur. Birbirleriyle ilgisi bulunmayan çesitli sorunlar ve konular birbirlerinin içine girmistir. Örnegin ibadet'le ilgili hükümler hukuk'la ilgili hükümlerle, ya da efsanevi olaylarla karma karisik bir sekilde, iç içedir. Belli bir konuyla ilgili olay anlatilirken hiç yeri ve ilgisi olmadan bir baska olaya geçiliverir. Kisaca fikir edinmek üzere bir iki örnekle yetinelim ve Kur'an'in 2.ci Sure'si olan Bakara Suresi'ne göz atmakla ise baslayalim: Sure'nin 225 ila 238 ayet'lerinde "bosanma" ve "hülle" sorunlari ele alinmistir. Hukuk'la ilgili bu hususlar kurallara baglanirken birden bire karsiniza, bu sorunlarla ilgisi bulunmayan namaz kilma usulleri çikar ki ibadet'le ilgilidir (K. 2: 238-239). Iki ayet'ten ibaret bu hususun hemen arkasindan hukuk'la ilgili "bosanma" konusuna dönülür (K. 2: 240-242) hemen sonra, ve yine hiç ilgisi bulunmadigi halde, "savas" konusuna atlanir ve vaktiyle Yahudilere savas farzolundugu belirtilir, Talud ve Calud ordularinin bozguna ugratilmalari hikaye edilir ve yeryüzü düzeninin, insanlarin birbirleriyle bogazlastirilmasi suretiyle saglandigi anlatilir (K. 2: 244-252)
Gelisi güzel bir baska örnek olmak üzere "Ankebut" Sure'sini alalim. Söylendigine göre bu Sure'nin ilk on ya da ondört ayet'i Medine'de, geri kalan 59 ayet'i ise Mekke dönemi esnasinda Kur'an'a konmustur. Sure'nin basindaki ilk ayet'lerde Bedir savasinda ölenlerin sikayetlerine karsilik: "Hak ugrunda cihad eden ancak kendisi için etmis olur..." (K. 29: 6) seklinde yanit verilirken Ibn Ebu Vakkas ve anasi Hamna ile ilgili hikayelere yer verilmistir. Oglunun müslümanligi kabul ettigini ögrenerek üzülen ve müslümanligi terkedinceye kadar açlik grevi yapacagini söyleyen Hamna vesilesiyle Tanri'nin güya: "Eger ana baba, bana ortak kosman için seni zorlarlarsa, o zaman onlara itaat etme" (K. 2: 8) 187 seklinde konustugu yazilidir. Sure'nin 14ci ayet'inden sonraki kismi Mekke döneminde indigi için çok farkli konulara geçer ve Nuh'un , Ibrahim'in gönderilmesine atlar. Ibrahim'den söz ederken birden bire onu birakip Muhammed'e geçer ve (K. 29:18-23) sonra yine Ibrahim hikayesine döner ve biraktigi yerden alip devam eder (K. 29: 24-26); ederken de daha önceki bir Sure'de (ki 21. Sure olan Enbiya Suresi'dir) söyledigini (yani Tanri'nin onu atesten nasil kurtardigini) yeniden anlatir (K.21: 60-69), sonra Ishak ve Yakub'a ve Lut'a geçer (K. 29:27-28), ve sonra onlari birakir tekrar Muhammed'e döner (K. 29:29), sonra tekrar Ibrahim'e döner (K. 29:31) ve bu sefer daha önceki bir Sure'de (ki 11.ci Sure olan Hud Sure'sidir) söylemis olduklarini tekrarlar, sonra Suayb'in Medyen'e gönderildigine dair hikaye'ye geçer(K. 29: 36) ve bu sefer A'raf Suresi'nde (ki 7.ci Sure'dir) anlattiklarini yeniden tekrarlar, hemen sonra Ad ve Temud asiretleriyle ilgili masallara atlar (K. 29: 38), oradan Firavun ve Haman'a ve Musa'ya ait hikayeleri siralar.
Bazan ibadetle, hukukla ve efsane ile ilgili hususlar birbiri içine geçmis olarak yer almistir: örnegin Mü'minun suresi'nin basinda müslüman kisilerin, baskalarinin yaninda utanilacak yerlerini açmamalari emredilirken, ahitlere riayetin ve namazlarin vaktinde kilinmasinin geregi belirtilir, sonra birden bire insanin topraktan nasil yaratildigi, yer'in ve gök'ün nasil olusturuldugu, gökten nasil ölçü ile su indirildigi eklenir (K. 23: 12-21) Nuh ve diger peygamberlerle ilgili hikayelere geçilir (K. 23: 58) ve sonra "Ayet'lerimiz size okunuyor, siz ise gerisin geriye dönüyor, kibirleniyor (Kur'an hakkinda) ileri geri sözler söyleyor, ondan yüz çevirip uzaklasiyorsunuz" (K. 23: 67) seklindeki yakinmalara geçilir, daha sonra "(Tanri) asla ogul edinmedi" (K. 23: 92) diyerek devam edilir.
Bir diger örnek olarak Al-i Imran Suresi'ni ele alalim. Bu sure'de Uhud savasindan söz edilirken (K. 3 Al-i Imran 121-129) birden bire faiz yasaklarina geçilir (K. 3:30), hemen sonra Uhud savasi ile ilgisi bulunmayan baska konulara atlanir (K. 3: 130-142) ve tekrar Uhud savasi'nin anlatimina dönülür (K. 3: 143-148). Uhud bozgunundan dolayi Tanri'nin müslümanlari sorumlu tuttugu ve cezalandirdigi görülür (K. 3: 152-153); ancak ne var ki hemen akabinde Uhud felaketi'nin, Tanri'nin müslümanlari sinamasi, denemesi oldugu belirtilir (K. 3: 152)
Bu tür tutarsizliklar, uyumsuzluklar ve çeliskiler hemen her Sure'de kendisini gösterir. Bundan dolayidir ki Kur'an egitiminden geçmis kisilerin düsünce yasaminda genellikle fikir silsilesi diye bir sey söz konusu olmaz.
I) Seriat hükümlerindeki çeliskiler, ve tutarsizliklar konusunda
din adami'nin olumsuz tutumu:
Seriat hükümleri içerisindeki çelismeler ve tutarsizliklar konusunda din
adaminin bilim disi ve olumsuz bir tutumu vardir ki o da her seyden önce insan
aklinin yetersizligini öne sürmek ve örnegin : "Çeliskiler bize
göredir, Tanri'ya ve Peygambere göre degildir" deyip isin içinden siyrilmaktir.
Hani sanki "çelismeler", insanlarin gözünde "serab" gibi bir seydir ve aslinda
yoktur da insanlar "çelisme varmis" gibi görüyorlardir!
Oysa ki çelismelerin varligi, daha islamin ilk anlardan itibaren farkedilmis
ve gerek din bilginlerini ve gerek yöneticileri güç durumlara sürüklemistir.
Örnegin Halife Osman, ya da Abdullah Ibn-i Amr gibi ünlüler Kur'an'daki
ayet'lerin birbirleriyle çelisir olmasi yüzünden bazi hususlarda fetva veremez
durumda kalmislardir 188.
Seriat verileri içerisindeki çelismelerin varligini inkar etmek üzere din
adami'nin basvurdugu diger bir yol, Kur'an'in Tanri'dan gelen "son ve tek
gerçek" Kitab olduguna, ve "geçmiste ve gelecekte onu batil kilacak olmadigina"
(K. 41 Fussilat 41-2), ve Kitab'da bulunanlarin "kesin gerçekler olup bunun
disinda baskaca gerçek olamayacagina" (K. Meariç 51), ve "yeryüzündeki her seyin
apaçik Kitab'da tespit olunduguna" (K. Necm 75) dair ya da buna benzer hükümleri
siralamaktir. Bunu yaparken sirtini özellikle su ayete dayar: "... Allah
katindan gayri bir yerden gelseydi, (Kur'an'da) birbirini tutmaz bir çok seyler
bulurlardi..." (K. 4 Nisa 82).
Öte yandan din adami, çelismelerin ve tutarsizliklarin ortaya
çikmasini önlemek üzere sunu hatirlatir ki Kur'an ve Hadis hükümlerini
tartismak, yalanlamak ve bunlar üzerinde süpheci olmak ya da bunlarda çeliski ve
tutarsizlik oldugunu söylemek "günahtir", "dinsizliktir", "Tanri'ya ve
peygamberine karsi gelmektir". Bu hükümler çelismeli görünse de, akla ve müspet
ilme ters düsse de, bunlari hiç bir elestiriye ve tartismaya girismeden
olduklari gibi kabul etmek gerekir.
Bunun böyle oldugunu anlatmak üzere din adami: "Allah ve pey gamberine karsi
gelenler ... alçaltilacaklardir... Biz apaçik ayet'ler indirmisizdir, bunlari
inkar edenlere alçaltici ceza var..." (58 Mücadele 5), ya da: "Allah ve Resulü
bir ise hükmettigi zaman (inananlara) artik islerinde baska yolu seçmek
yarasmaz. Allah'a ve Peygambere baskaldiran süphesiz apaçik bir sekilde sapmis
olur..." (K. 33 Ahzab 36) seklinde hükümleri gösterirken "Allah'in hükmüne uygun
hüküm vermeyen kafirdir" (K. 5 Maide 44) ayet'ini ekler, ve benzer ayet'lerle
"süphe" etmenin ya da Kur'an'da çeliski oldugunu söylemenin dinsizlik
sayilacagini bildirir. "Dini islerde asiri inceleyip sik dokuyanlar helak
olacaklardir" seklindeki hadis hükümlerini belirterek soru sormanin ve soru yolu
ile din verilerine karsi gelmenin yasak oldugunu anlatir 189.
Kur'an'da çeliski olmadigini savunmak maksadiyle din adaminin basvurdugu bir
diger yol, bazi ayet'lerin bazi ayet'lerle kaldirildigini öne sürmektir. Oysa ki
hangi ayet'lerin hangileriyle kaldirildigi hususundaki görüs ayriliklari bir
yana ve fakat böyle bir iddia, hani sanki Tanri her seyi diledigi gibi önce'den
düzenleyemezmis ya da bilmezmis ve bazi ayet'leri yanlislikla yerlestirmiste
sonradan hatasinin farkina varip düzeltmis gibi bir anlam tasir ki Tanri'yi
küçültmek sonucunu dogurur.
Kaldi ki Kur'an'daki çelismeler, kaldirilmadigi kesin olarak bilinen
ayet'leri kapsar ki bunlardan pek bariz olanlardan biri, Ebu Talib'in ölümü
vesilesiyle Muhammed tarafindan Kur'an'a konmus olan su ayet'tir: "Allah kimi
dogru yola koymak isterse onun kalbini islamiyete açar, kimi de saptirmak
isterse... kalbini dar ve sikintili kilar. Allah inanmayanlari küfür
batakliginda birakir" ( 6 En'am 125).
Bu ayet'le anlatilmak istenen sudur ki Ebu Talib'in kalbini müslümanliga
açmayan Tanri'dir ve Tanri onun müslüman olmadan ölmesini uygun bulmustur. Ancak
gerçek bundan çok farklidir.
Bilindigi gibi Muhammed, kendisini bir baba gibi yetistiren Ebu Talib'i
müslüman yapmak istemis fakat yapamamistir. Yapamayinca sorumlulugu sirtindan
atmak üzere Tanri'nin keyfiligini öne sürmüs ve amucasinin müslüman olmayisini
bu keyfilige baglamak üzere yukardaki formülü bulmustur. Ancak ne var ki ayet
kendi içerisinde çeliskilidir, çünkü bir yandan Tanri'nin kisileri diledigi gibi
saptirdigini belirtirken diger yandan saptirdiklarini Cehennem'e attigini
anlatmaktadir.
Konuya biraz ilerde tekrar dönecegiz, fakat simdilik deginmek istedigimiz
sudur ki seriat ortami içerisinde ve din adaminin elinde yetistirilen
insanlarimizin seriat verileri konusunda süpheci olmalari, bu verileri elestiri
konusu yapmalari ya da tartismalari mümkün degildir. Mümkün olmadigi içindir ki
fikirsel gelisme yoluna girmeleri ve akilci düsünceye yönelmeleri güçtür.
Düsününüz ki Ibn Rüst gibi ünlüler bile Kur'an'daki kissa'lara "masal" dedikleri
için, din adamlari tarafindan dinsizlikle suçlandirilmislardir 190.
II) Çeliskilerin nedenleri ve din adami'nin bu
nedenlerden habersizligi:
Seriat verilerinde görülen çeliskiler ne gökten inmedir ve ne de din adaminin
dedigi gibi "Tanri'ya göre degil, bize göredir". Bu çeliskiler söz konusu
verileri kaleme alanlardan gelme olup, çesitli durumlara ve farkli olaylara
çözüm saglama siyasetinden dogmustur.
Konu ayri bir kitap olabilecek boyutta bulunmakla beraber pek kisa bir özet
olarak söyleyelim ki Muhammed, kendisini Kureysli'lere peygamber olarak kabul
ettirebilmek için ilk baslarda (özellikle daha henüz güçlenmedigi dönemde)
Kur'an'a "Dileyen Rabbine giden yolu tutar" (K. 76 Insan 29) ya da "Her kese
islediklerinin karsiligi ödenir" (K. 46 Ahkaf 19) seklinde ayet'ler koymustur.
Böylece kisileri, eger müslüman olacak olurlarsa Cennet'e, olmayacak olurlarsa
Cehennem'e gitmek gibi bir seçim karsisinda birakarak kendisine
baglayabilecegini hesaplamistir. Daha baska bir deyimle müslüman olup olmamanin
"kisisel irade" isi oldugunu, ve müslümanligi seçenlerin mükafatlara
konacaklarini anlatarak, ve nasil olsa kisilerin kazanç yolunu (örnegin Cennet'e
gitmeyi") tercih edeceklerini düsünerek, iyi bir taktik kullandigina inanmistir.
Ancak ne var ki bu usul ile pek basari saglayamamis ve fazla sayida
taraftarlar kazanamistir. Kendisini bir baba gibi büyüten ve koruyan amucasi Ebu
Talib'i bile, bütün cabalarina ve yalvarip yakarmalarina ragmen, müslüman
yapamamistir. Yapamayinca, basarisiz kalmis gibi görünmemek için müslüman olup
olmamanin Tanri'nin istegine bagli bir is oldugunu söylemis ve Kur'an'a: "Allah
kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini islamiyete açar... kimi de saptirmak
isterse...kalbini dar ve sikintili kilar... " (K.6 En'am 125) seklinde ayetler
koymustur. Fakat "kafir'lerin" Cennet'e giremeyeceklerini belirtmek üzere
"Allah, inanmayanlari küfür batakliginda birakir..." (K. en''am 125) seklinde
eklemede bulunmustur ki çeliskili durumu yaratan da budur.
Ayni durum, daha sonra Medine'ye geçipte oradaki Yahudileri müslüman yapmaga
kalkinca da ortaya çikmistir. Onlari müslüman yapabilmek için ilk önceleri bir
takim ödün'ler (tavizler) vermis olmasina ve örnegin Kible'yi Yahudilerin kutsal
bildikleri Kudus yönüne cevirmesine ragmen sonuç alamamis, onlari müslüman
yapamamistir. Sadece onlar bakimindan degil fakat putperest olan Arap kabileleri
bakimindan da ayni basarisizliklara ugrayinca taraftarlarindan bir çogu: "Eger
Muhammed gerçekten Peygamber ise, nasil olur da bu kisileri müslüman yapamaz?"
seklinde konusur olmuslar ve bu tür konusmalar kuskusuz ki Muhammed'i telasa
düsürmege yetmistir. Peygamberliginin süphe uyandirabilecegi endisesiyle onlarin
bu tarz konusmalarina engel olmak istemistir. Bundan dolayidir ki, daha önce
amucasi Ebu Talib'in ölümü sirasinda uyguladigi taktigi, bu vesile ile
pekistirmek gerektigini anlamis ve putlara tapip tapmamanin, ya da müslüman olup
olmamanin Tanri'ya ait bir is oldugunu söyleyerek, kisileri müslüman
yapamamaktan dogma sorumlulugu sirtindan atmaya çalismistir. Bunu saglamak üzere
Kur'an'a: "Tanri diledigini saptirir, diledigi dogru yola sokar" (K. 16 Nahl
93), ya da "Allah dileseydi puta tapmazlardi" (K. 6 En'am 107), ya da "Tanri
kimin gönlünü islama açmissa o Rabbi katinda bir nur üzre olmaz mi?... Kimi
saptirirsa ona yol gösteren bulunmaz" (K. 39 Zümer 22-23) seklinde (ve buna
benzer) ayet'ler yerlestirmistir.
Görülüyor ki çeliskilerin asil nedeni günlük siyasetin olusumu ile ilgilidir:
kisileri müslüman yapmak için "irade" özgürlügü ilkesine basvurulmus ve örnegin
"Kim müslüman olursa o mükafata erisir" seklinde hükümler konmus ve fakat basari
saglanamayinca bu sefer müslüman olmanin kisi iradesiyle ilgili bulunmayip
Tanri'nin istegine bagli oldugu tezi'ne basvurulmustur. Bu ve buna benzer
durumlar, seriat hükümlerinin birbirleriyle çelisir nitelikte olmak uzere ortaya
çikmalari sonucunu dogurmustur.
III) Din adami tartisma ve soru sorma yollarini kapali
tutmakla çeliskili düsünme aliskanligini sürdürür.
Nasil ki Hiristiyanlikta koca bir orta çag boyunca Incil 'in elestirilmesi ya
da süphe konusu edilmesi büyük günah sayilir idiyse, nasil ki Isa ve anasi
Meryem 'le ilgili hususlarda tereddüd'e düsmek ve örnegin Meryem'in bakire
olmadigini söylemek dahi ateste yakilmayi gerektirmis ve din sorunlarini
tartismak çesitli cezalarla önlenmis idiyse, ayni sekilde Islam'da da Kur'an'i
ya da Muhammed'in yasamini elestiri konusu yapmak, akil kistasina vurmak da ayni
ölçüde dehset verici sonuçlari dogurur olmustur. Ancak ne var ki Bati dünyasi
akil çagi'na girmekle bu durumlara son vermis ve soru-tartisma usullerini her
sorunun çözümü yapmis, her seyin temeli haline sokmus oldugu halde Islam'da
böyle bir gelisme görülmemistir.
Her ne kadar din adamlari Kur'an'i öne sürerek, örnegin: "Bilmiyorsaniz
kitaplilara sorun..." (K. 16 Nahl 43-44) seklindeki ayet'leri göstererek soru
sormanin yasaklanmadigini söylerlerse de dogru degildir. Çünkü bir
kere bu ayet'lerde, Tanri'nin daha önce peygamber olarak erkeklerden baskasini
göndermedigi belirtilmis ve: "Eger bilmiyorsaniz, (kitaplilara) bilenlere sorun"
denmistir. Bunun Kur'an hükümlerini tartismakla ilgisi yoktur.
Öte yandan din adami, Kur'an'da belirtilen hususlarla ilgili
sorularin "memduh" (uygun) ve "mezmum" (uygunsuz) olmak üzere ikiye ayrildigini
ve "uygunsuz" soru'larin "fuzuli" sayildigini ileri sürer. Söylemeye gerek
yoktur ki böyle bir ayirim keyfilige dayali olup soru sorma olasiligini yok
kilar nitelikte bir seydir. Çünkü bir kere sorulacak soru'lari
"uygun", ya da "uygunsuz" diye ayirima vurdugunuz an, soru sormayi yasaklamis
olursunuz. Nitekim din adamlarimizin bugün dahi yaptiklari budur. Nice sayisiz
örneklerden birini verelim: Diyanet Isleri Baskanligi'nin yayinladigi Sahih-i
Buhari Muhtasari... adli yapitin 4.cildinin 536.sayfasinda Muhammed'in, kendi öz
anasi Emine için dua ("istigfar") etmek üzere Tanri'dan izin istedigine ve fakat
Tanri'nin ona bu izni vermedigine ve vermedigi için anasina magfiret
dilemedigine dair Ebu Hüreyre' nin rivayet ettigi bir Hadis vardir. Bunu okuyan
bir kimse, hakli olarak kendi kendisine: "Pek iyi ama, Muhammed bir çok
vesilelerle -'Analariniz sizi binbir fedakarlik ve zahmete katlanarak
yetistirmistir, onlara dua edin... Analarin ayaklari altindan Cennet'ler geçer-'
seklinde konusurken, kendi anasina neden dua etmez?" diye sormak ve bunun
cevabini almak ihtiyacindadir. Ancak ne var ki böyle bir soruyu tartismak ve
buna akilci bir yanit aramak, dinen günah sayilir.
Yine bunun gibi Kur'an'da, biraz önce belirttigimiz gibi, Tanri'nin, kimi
kimselerin gönlünü açip onlari müslüman yaptigina ve Cennet'e aldigina ve
kimilerin de gönlünü kapatip kafir kildigina ve Cehennem'e attigina dair
ayet'ler vardir (Örnegin En'am 125; Nahl 93; Zümer 22-23 vs...).
Söylemeye gerek yoktur ki akla ve mantiga ve Tanri'nin yüceligi fikrine aykiri
düsen böylesine keyfi bir davranis karsisinda soru sormamak, susup oturmak
mümkün degildir. Ancak ne var ki din adami, islami verilere dayali olarak, size
bu olanagi tanimaz; "uygunsuz" soru sordunuz diye sizi, en azindan zindiklikla
suçlar, ve biraz daha israr ederseniz, çesitli usullerle "Cehenneme" yollar.
Öte yandan din adami, sadece sorulari "uygun" ya da "uygunsuz"
ayirimina baglayarak degil fakat bir de fazla soru sormanin günah olacagini
hatirlatmak suretiyle sizi susmusluga zorlar; dayanagi yine seriat verileridir.
Gerçekten de din adami'nin belletmesine göre Muhammed, Tanri'nin igrenç bildigi
üç seyden birinin "Kesret-i sual" (fazla soru) oldugunu bildirmis ve: "Ben sizi
bir seyden nehyedersem, ondan içtinab ediniz, bir seyin ifasini emredersem , onu
da ...yerine getiriniz" demis ve dini islerde asiri inceleyip sik dokuyanlarin
helak olacaklarini eklemistir.
Din adami, bundan baska bir de Kur'an'nin: "Size açiklaninca hosunuza
gitmeyecek seyler sormayin" (K. Maide 101-102) seklindeki ya da buna benzer
diger ayet'lerini öne sürerek mü'min kisileri soru sormak ve hele tartismak
hevesinden uzak kilar 191. Çünkü soru sorma ve tartisma geleneginin
islam dini'ni temellerinden sarsabilecegi görüsüne saplidir. Sunu bilir ki Emevi
'ler ve Abbasi 'ler döneminin bazi halifeleri zamaninda din sorunlarinin
tartisilir olmasi, islamin özüne bagli çevrelerce bu sekilde kabul edilmis ve
önlenmis ve bu ise girisenler "dinsiz" ve "bilgisiz" diye bellenmis ve bu tutum
bugüne dek sürüp gelmistir. Gerçekten de bu halifeler döneminde yer alan fikir
alis verisi sirasinda Kur'an'in bile Tanri sözleri degil fakat insan yapisi bir
kitap oldugu öne sürülmüs ve bu tür egilimler seriatçilara pek tehlikeli
görünmüstür.
Bundan dolayidir ki din adamlarimiz, 20.yüzyilin bitmek üzere bulundugu bu
uygarlik döneminde dahi insanlarimiza, yemek yerken yemek kabina sinek düsecek
olursa, sinegin disarda kalan kanadini yemegin içine batirip sonra çikarip
atmalarini, ve çünkü bunun bir "Peygamber emri" oldugunu, "peygamberin
söylemesine göre" sinegin iki kanadinin birisinde hastalik, öbüründe sifa
bulundugunu ve "idrak sahibi" olan sinegin önce zehirli kanadini yemege
soktugunu ve bu nedenle eger diger kanat iyice yemege batirilacak olursa
hastalik olmayacagini belirtirlerken, bazi kimselerin: "Bir sinegin iki
kanadinda nasil olur da hem da (hastalik) hem deva (hastalik giderici ilaç, çare
vs...) olan iki zid hassiyet bir arada toplanmis? Sonra hakir bir sinek nasil
olur da yiyecek içine önce zehirli kanadini sokmayi, deva olan kanadini geri
birakmayi bilebilir?" seklinde soru sormalarini "günah" saymakta ve soranlari en
azindan "inatci cahil" olarak tanimlamaktadirlar 192. Buna benzer daha nice
örnekleri siralamak mümkün.
Biraz ilerde din adamlarinin insanlarimiza bellettikleri batil inançlar ve
hurafeler bölümünde konuya tekrar deginecegiz. Fakat simdilik sunu ekleyelim ki
kisi özgürlügü bakiminda önemli olan sey sadece soru sormak degil fakat din
emirlerini tartismak ve gerektiginde kinamaktir. Iste Islam'in, daha ilk
anlardan itibaren önlemek istedigi sey, asil bu olmustur. Bundan dolayidir ki
Kur'an'in Tanri sözleri olmadigini söylemek ya da Muhammed'in yasam ve
davranislarini elestirmek ya da buna benzer görüsler öne sürmek, dehset verici
cezalara baglanmistir ki bunlar arasinda ellerin ve ayaklarin "çaprazlama
kestirilmesi" gibi olanlari vardir (Bkz. K. Maide: 5). Unutmayalim ki dünyevi
nitelikteki bu çok korkulu ve dehset verici cezalari, bir de gelecek dünya
Cehennem'lerinin kaynar ateslerinde yakilmak gibi olanlari tamamlar. Din
adamlarimiz için bu tür cezalar sistemini ayakta tutmak kadar kazançli ve
mutluluk yaratan baska bir sey yoktur. Oysa ki insanlik tarihi boyunca elestiri
ve tartisma olasiligina yer vermeyen hiç bir sistem gerilikten çikamamistir.
Search
| Bookstore
| What's
new? | Send
Feedback | Disclaimer |
Support the Secular
Web Copyright ©Internet
Infidels 1995-2000. All rights
reserved.