PKK Saldırıyor, Peki Biz Ne Yapmalıyız?
“Barzanistan” yani Kuzey Irak kontrol altına alınabilir ise Türkiye’nin, PKK’nın temsil ettiği terör sürecini ezmesi için
gereken şartlar oluşacaktır. Artık Türkiye, üniter devlet çatısı altında tek millet, tek devlet, tek dil, tek bayrak
hedefini korumak ve takviye etmek amacı ile PKK’yı ortadan kaldıracak bir programı uygulamaya koyabilir. Millî
bütünlüğün sağlanması olarak adlandırabileceğimiz bu program çok boyutlu olmalıdır. Yani, PKK fesadının ortaya
çıkardığı çok boyutlu tahribatı ortadan kaldıracak önlemler geliştirilmelidir.
Bunlar sırası ile 1- Siyasi Önlemler, 2- Bürokratik Önlemler, 3-Toplumsal Rehabilitasyon Önlemleri, 4-Toplumsal
Önlemler, 5- Kültürel Önlemler, 6- İstihbarati Önlemler, 7- Polisiye Önlemler, 8- Hukuki Önlemler, 9- Ekonomik
Önlemler, 10- Diplomatik Önlemler ve 11- Askeri Önlemlerdir. Diğer Önlemleri ele almadan, bu yazı çerçevesinde
sadece alınması gereken askeri önlemlere değineceğiz.
Terörle mücadelenin en önemli bileşeni muhakkak ki askeri yöntem ve önlemler bütünüdür. Türkiye, 21 seneden bu
yana PKK terörüne karşı düşük yoğunluklu çatışma tarihine, özellikle 1992 sonundan itibaren 1999′a kadar süren ve
ileride düşük yoğunluklu çatışma tarihi kitaplarında büyük bir başarı olarak övülecek ve dersler çıkarılacak bir mücadele
vermiştir.
Türkiye terörle mücadele için çok pahalı bir bedel ödeyerek para ile satın alınması mümkün olmayan ve bedeli kanla
ödenen deneyimler elde etmiştir. Ancak terörle mücadelede elde edilen deneyimlerin “Eğitim-Doktrin Komutanlığı”nda
(EDOK) son yıllarda yapılan çalışmalara rağmen teorik zemine yeterince aktarıldığı, bugüne ve gelecek nesillere intikal
ettirildiği söylenemez.
Askeri mücadelenin esası, geçmişten alınan dersleri mücadelede mükemmelleşmeye ulaşacak şekilde geliştirmek
olmalıdır. Bunun için EDOK bünyesindeki çalışmalara yeni bir boyut verilmelidir. Güneydoğu Anadolu’da görev yapmış
emekli ve muvazzaf general ve subayların deneyimleri üzerinde çalışan, bu deneyimlerden hareketle gelecek mücadele
konseptleri geliştiren bir “Düşük Yoğunluklu Çatışmalar Enstitüsü” kurulmalıdır.
Geçmişten alınan dersler ile teröre karşı verilen mücadele mükemmelleştirilirken savaşın stratejik ve teknolojik niteliği
konusunda bir yenilenmenin şart olduğu da göz önünde tutulmalıdır. 1984′den bu yana PKK ile mücadelede temel
hedef mümkün olduğunca fazla PKK’lı öldürmek olmuştur. Hatta PKK’lı ölü sayısı başarının ölçüsü olarak görülmüştür.
Bunun için elde PKK’lı cesedi olmadığı durumlarda da “tahmini” PKK’lı ceset sayısı resmi belgelere başarının ölçüsü
olarak girmiştir.
Oysa öldürülen her PKK’lı (çok büyük ölçüde Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı yani Anayasamıza göre Türk) kısa vadede
örgütü zayıflatsa da uzun vadede öldürülen gençlerin ailelerini terör örgütünün kucağına itmiştir. PKK’ya karşı askeri
mücadele bu gerçek göz önünde tutularak, yeni bir askeri stratejik zemin üzerine oturtulmalıdır. Askerî mücadelenin
hedefi, daha fazla ölü PKK’lı değil, PKK’nın kırsal alanda hareket ve eylem gücünün mutlak şekilde kırılması üzerine
oturtulmalıdır.
“Barzanistan” yani Kuzey Irak kontrol altına alınabilir ise Türkiye’nin, PKK’nın temsil ettiği terör sürecini ezmesi için
gereken şartlar oluşacaktır. Artık Türkiye, üniter devlet çatısı altında tek millet, tek devlet, tek dil, tek bayrak
hedefini korumak ve takviye etmek amacı ile PKK’yı ortadan kaldıracak bir programı uygulamaya koyabilir. Millî
bütünlüğün sağlanması olarak adlandırabileceğimiz bu program çok boyutlu olmalıdır. Yani, PKK fesadının ortaya
çıkardığı çok boyutlu tahribatı ortadan kaldıracak önlemler geliştirilmelidir.
Bunlar sırası ile 1- Siyasi Önlemler, 2- Bürokratik Önlemler, 3-Toplumsal Rehabilitasyon Önlemleri, 4-Toplumsal
Önlemler, 5- Kültürel Önlemler, 6- İstihbarati Önlemler, 7- Polisiye Önlemler, 8- Hukuki Önlemler, 9- Ekonomik
Önlemler, 10- Diplomatik Önlemler ve 11- Askeri Önlemlerdir. Diğer Önlemleri ele almadan, bu yazı çerçevesinde
sadece alınması gereken askeri önlemlere değineceğiz.
Terörle mücadelenin en önemli bileşeni muhakkak ki askeri yöntem ve önlemler bütünüdür. Türkiye, 21 seneden bu
yana PKK terörüne karşı düşük yoğunluklu çatışma tarihine, özellikle 1992 sonundan itibaren 1999′a kadar süren ve
ileride düşük yoğunluklu çatışma tarihi kitaplarında büyük bir başarı olarak övülecek ve dersler çıkarılacak bir mücadele
vermiştir.
Türkiye terörle mücadele için çok pahalı bir bedel ödeyerek para ile satın alınması mümkün olmayan ve bedeli kanla
ödenen deneyimler elde etmiştir. Ancak terörle mücadelede elde edilen deneyimlerin “Eğitim-Doktrin Komutanlığı”nda
(EDOK) son yıllarda yapılan çalışmalara rağmen teorik zemine yeterince aktarıldığı, bugüne ve gelecek nesillere intikal
ettirildiği söylenemez.
Askeri mücadelenin esası, geçmişten alınan dersleri mücadelede mükemmelleşmeye ulaşacak şekilde geliştirmek
olmalıdır. Bunun için EDOK bünyesindeki çalışmalara yeni bir boyut verilmelidir. Güneydoğu Anadolu’da görev yapmış
emekli ve muvazzaf general ve subayların deneyimleri üzerinde çalışan, bu deneyimlerden hareketle gelecek mücadele
konseptleri geliştiren bir “Düşük Yoğunluklu Çatışmalar Enstitüsü” kurulmalıdır.
Geçmişten alınan dersler ile teröre karşı verilen mücadele mükemmelleştirilirken savaşın stratejik ve teknolojik niteliği
konusunda bir yenilenmenin şart olduğu da göz önünde tutulmalıdır. 1984′den bu yana PKK ile mücadelede temel
hedef mümkün olduğunca fazla PKK’lı öldürmek olmuştur. Hatta PKK’lı ölü sayısı başarının ölçüsü olarak görülmüştür.
Bunun için elde PKK’lı cesedi olmadığı durumlarda da “tahmini” PKK’lı ceset sayısı resmi belgelere başarının ölçüsü
olarak girmiştir.
Oysa öldürülen her PKK’lı (çok büyük ölçüde Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı yani Anayasamıza göre Türk) kısa vadede
örgütü zayıflatsa da uzun vadede öldürülen gençlerin ailelerini terör örgütünün kucağına itmiştir. PKK’ya karşı askeri
mücadele bu gerçek göz önünde tutularak, yeni bir askeri stratejik zemin üzerine oturtulmalıdır. Askerî mücadelenin
hedefi, daha fazla ölü PKK’lı değil, PKK’nın kırsal alanda hareket ve eylem gücünün mutlak şekilde kırılması üzerine
oturtulmalıdır.