Osmanlı Devletinde Gerilemenin Sebeplerine Genel Bir Bakış

erkanisanmaz

Site Yöneticisi
Yönetici
Admin
Katılım
21 Ocak 2007
Mesajlar
8,520
Puanları
683
Yaş
48
Konum
Denizli
Web sitesi
www.sosyalbilgiler.biz
Osmanlı Devletinde gerilemenin sebeplerine genel bir bakış


Osmanlı toplum düzeni, yaklaşık olarak 1550 yılına kadar çağına göre oldukça tutarlı ve dengeli bir nitelik taşımaktadır. Sosyal-ekonomik ve idari düzen bir yandan devleti, görevlerini ve kurumlarını, öte yandan insan ve dünya görüşünü dengelemiştir. Osmanlı toplumundaki bu denge son derece hassas noktalara sahiptir. Bu denge, aşağıda da bahsedeceğimiz gibi çeşitli sebeplerden dolayı sarsıntılar geçirmiş ve Osmanlı Devleti bu sarsıntılara karşı vaktinde gerekli önlemi alamayınca geri kalmaya ve çökmeye mahkum olmuştur.

Osmanlı Devleti'nin gerilemesi olgusunu açıklamaya Toprak Mülkiyeti Rejimi'nin bozulması ile başlamak, olayların tarihteki sıralaması ve sebep sonuç ilişkileri bakımından daha tercih edilir görünmektedir.

Osmanlı Devleti'nde genel kural olarak toprak mülkiyetinin devlete ait oluşu feodal beylerin belirmesini önledi. Tımar ve zeamet toprakları büyük servetler yaratmayacak ölçüde tutuldu. Kendisine Tımar verilen kimse toprağın verimli bir şekilde ekilip biçilmesinden ve elde edilecek üründen payını almaktan sorumlu idi. Devlet bu sistemle temelde iki büyük yarar sağlamaktaydı. Bunlardan birincisi vergi toplayıp bunu gene görevlilerine dağıtma külfetinden kurtulmasıydı. İkincisi de toprakların verimli bir şekilde kullanılmasını güvence altına almış olmaktı.

Başlangıçta çok iyi işleyen bu düzen XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bozuldu. Bu bozulmanın başlıca nedeni Kanuni Sultan Süleyman'ın en parlak günlerinde başlayan ve ondan sonra da bir türlü önü alınmayan enflasyondur. Bu enflasyonun da başlıca iki nedeni vardır. Bunlardan birincisi, ilk açık deniz yolculuklarından Avrupa'ya akan kıymetli madenlerin, özellikle gümüşün Osmanlı İmparatorluğu'na da girerek piyasada o zamana kadar görülmemiş bir para bolluğuna yol açması; ikincisi de devlet giderlerinde görülen devamlı artıştır.

16. yüzyılın sonundan itibaren belirmeye başlayan ve içeride yeni gelir kaynağı olarak görülen İltizam" usulü de Osmanlı sisteminin çöküşünde rol oynadı. İltizam usulüyle devlet belli bir yörenin vergi gelirini belli bir süre için bir mültezime peşin para karşılığında satıyordu. Bir kere bu hakkı alan mültezim devlete peşin olarak verdiği parayı fazlası ile çıkarabilmek için, gelirini satın aldığı yörenin köylüsünü alabildiğine sömürmeye başladı. Devlet iltizam usulünü önceleri üçer yıllık sürelerde denemişti. Ne var ki devletin para ihtiyacı arttıkça bu süreler de giderek uzadı. Bu gelişme Hristiyanlardan daha çok Müslüman Türk ve Arapların üzerinde derin yaralar açtı. Mültezimler Müslüman reayadan (köylüden) aldığı parayı Hristiyan tebaadan aldığı paradan farklı görmemeye başladı. İşte bu durum; Batı Avrupa'da feodalitenin bütün gücünü yitirdiği ve burjuvazinin belirdiği sırada Osmanlı İmparatorluğu'nda bir ayağı eşrafa, bir ayağı da Âyan'a dayanan derebeylik düzenini ortaya çıkardı. Buna karşılık giderek artan enflasyon ve giderek çoğalan vergiler zaten fazla güçlü olmayan Osmanlı orta sınıfını (burjuvazi) büsbütün güçsüzleştirdi. Avrupa'dakine benzer bir üretici burjuvazinin gelişmesini önledi. Osmanlı İmparatorluğu'nun önce duraklayıp sonra gerilemesinde ve giderek ekonomik bağımsızlığından taviz vermesinde bir burjuva sınıfının yokluğunun büyük payı olsa gerekir.

Burjuva sınıfının gelişmemesi Osmanlı İmparatorluğu'nda üç önemli sonuca sebebiyet verdi:

1- Burjuvazi girişimleri sonunda gerçekleşen endüstri devrimi Osmanlı İmparatorluğu'nda gerçekleşmemiştir. Eğer, Osmanlı Devleti bu devrimin önemini zamanında kavrayıp endüstrileşmeyi kendi imkanlarıyla sağlasaydı, belki Avrupa'yı bir ölçüde izlemek imkanı bulabilirdi. Fakat bu yapılamadı. Böyle olunca Osmanlı toplumu zenginliğe ulaşamadı.

2- Ekonomik sektörlere canlılık getirecek iktisadî bir karar birimi olan ve davranış çerçevesini amoral kar maksimizasyonuna göre inşa edecek bir insan tipolojisinin Osmanlı toplumunda 1870'lere oluşturulamaması dolayısıyla Osmanlı burjuvazisinin ekonomik girişim ruhundan yoksun kalışı; devlet adamlarının servetlerini ekonomik verimlilikten uzak, kâr bekleyişinden çok prestije açık kalemler, ziynet eşyaları, gayri-menkuller ile kısmen tahviller oluşturmaktaydı. Bunların hiçbiri ekonomik canlılık ve istihdam için seferber edilmiş kıymetler değildi.

3- Kurtuluş ve yükseliş döneminde halkla çok iyi bir iletişim kurmayı başaran ve sürekli kendisini yenilemek gayreti içinde olan ilmiye sınıfının bozulması da Osmanlı Devleti'nin gerilemesinde önemli bir pay sahibidir. Bu sınıf başlangıçta batıdaki ruhban sınıfı gibi kapalı ve sınırlı bir zümre değildi. Vakanüvist Naima Efendi'nin ifadesi ile ulema; devleti oluşturan dört unsurdan en önemlisi, devletin damarlarındaki kandı. IV. Murat'a bir risale sunan Koçi Bey de ulema sınıfı için "şeriatın desteği ilim, ilmin desteği ulema idi... Halk Allah'tan korkanlara muhalefete cesaret edemezdi" der.

Ancak 16. yy.ın ortalarından itibaren Osmanlı ulemasının, kendisini Batıdan üstün görmesi ve kendi kendisini aşma düşüncesinden vazgeçip daha önce yetişmiş olan ulemanın bilgilerini öğrenmeyi yeterli görmesi; hem Osmanlı ulemasının dünyadaki bilimsel gelişmelerden uzak kalmasına, hem de imparatorluğun hızla gerilemesine sebep oldu.

Avrupa'da sosyal ve fen bilimlerinin öncüleri bir bir ortaya çıkarken, Osmanlı İmparatorluğunda Batı'nın hızla terk ettiği Ortaçağ skolastik düşüncesi ve onun sosyal yapıdaki uzantısı feodal yapı, yavaş yavaş kendisini hissettirmeye başladı. Böyle bir ortamda Osmanlı toplumunda sosyal felsefe, tarih felsefesi ve ekonomi-politik ortaya çıkamazdı. Bu itibarla, 18. yüzyılın en önemli olaylarından biri olan Fransız ihtilâli de bu yönde bir düşünce değişikliği uyandıracak anlamda yorumlanamadı. Geleneksel güçler, üst düzey devlet idarecilerinin çoğunlukla kişisel gayretleri ile gerçekleştirmeye çalıştıkları ordunun modernleştirilmesine bile uzun süre direnmeyi başardılar. Bir dönem ilmin odak noktası olmayı başaran medreselerde, İslam dini dünyaya büyük önem verdiği halde insanları yalnız ahirete hazırlayan kurumlar haline geldi. Başarılı bilim adamlarının yetişmesi tamamen ferdi eğitim ve öğretime kaldı. Böylece, bir dönem gerek halkla bütünleşmeleri ve gerekse devlet yöneticilerine yaptıkları önemli bilimsel katkı ile devletin yükselmesinde büyük pay sahibi olan alimler son döneminde gerilemenin odağı, isyanların destekleyicisi, rüşvetin merkezi durumuna geldiler.

Yukarıda ifade ettiklerimizin yanı sıra Osmanlı Devleti'nin gerileme sebepleri içinde sayılan ögelerin başlıcalarını şu şekilde özetlemek mümkündür:

1- Kanuni Sultan Süleyman'dan sonra Osmanlı yöneticilerinde ve yönetiminde bozulma başlamıştır.

2- Macaristan'ın fethinden sonra imparatorluk doğal sınırlarına ulaşmış, daha fazla gelişme şansı bulamamıştır.

3- Osmanlı Devleti Avrupa'da gelişen savaş teknolojisine ayak uydurmamış ve düzenli Avrupa orduları karşısında yenilgiye uğramaya başlamıştır.

4- Kapitülasyonlarla gayri müslim Osmanlı tebaasının bir nevi himayesine hak kazandıklarını iddia eden yabancı devletlerin tesirleriyle, muhtelif mezheplere mensup Hıristiyan tebaanın hükümet tarafından idaresinde bazı problemlerin ortaya çıkması,

5- XVII. asrın ortalarından sonra, harplerin bir gelir kaynağı olmaktan ziyade büyük masraflara yol açması,

6- Büyük devletlerin tamamı gibi muhtelif dinlere, mezheplere inanan, muhtelif dillerle konuşan birçok kavimlere hakim Osmanlı İmparatorluğu'nun tebaasını, maddî, manevî tesirlerle uzlaştırarak birleştirmeye muvaffak olamaması,

7- Ordu ve maliyenin bozulması v.b.

Bütün bu ve benzeri söylenenlerde gerçek payı yok değildir. Ancak bize kalırsa, bunlar birer neden değil sonuçturlar.
 
Üst