Kubilay Olayının Farklı Anlatımları

erkanisanmaz

Site Yöneticisi
Yönetici
Admin
Katılım
21 Ocak 2007
Mesajlar
8,520
Puanları
683
Yaş
48
Konum
Denizli
Web sitesi
www.sosyalbilgiler.biz
Kubilayın Başı Kesilmedimi

ABD’nin ilk Türkiye Büyükelçisi’nin anılarının derlendiği ‘Yeni Türkiye’ isimli kitapta Cumhuriyet’in ilk yıllarına damgasını vuran birçok olaya farklı bir pencereden bakılıyor ve ilginç iddialar ortaya atılıyor. Büyükelçi Joseph C. Grew’in hatıralarının en çarpıcı bölümünü ‘Menemen olayı’ oluşturuyor. Grew, bu bölümde Menemen’de Kubilay’ın başının kesilmediğini, dönemin yöneticilerinin Cumhuriyet devrimlerini yerleştirmek için olayı abarttığını öne sürüyor.

UYUŞTURUCUDAN TAHRİK OLMUŞLAR

Chicago Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Walter Johnson ve asistanı Nancy Harvison Hooker tarafından ‘Çalkantılı Dönem, Kırk Yıllık Diploması Hatıraları’ ismiyle iki cilt halinde derlenen kitabın Türkiye’yi ilgilendiren bölümleri, Dr. Kadri Mustafa Orağlı tarafından Türkçe’ye çevrilerek ‘Yeni Türkiye’ adıyla piyasaya sürüldü. Diplomasi ve tarih tutkunlarının büyük ilgi gösterdiği kitap, Büyükelçi Grew’in, ABD yönetimine 1920-1945 yıllarında gönderdiği kripto, mektup ve hatıralardan oluşuyor.

Grew’in 27 Ocak 1931’de dönemin ABD Dışişleri Bakanı Stimson’a gönderdiği kriptoda, Menemen olayına ilişkin ilginç bir iddia var. Grew, Türk tarihçilerinin aksine, Devrim Şehidi Kubilay’ın kafasının kesilmediğini öne sürüyor. Kitapta, Menemen olayı şöyle anlatılıyor:

“23 Aralık günü sabahın erken saatlerinde Nakşibendi tarikatına mensup Derviş Mehmet diye birinin liderliğindeki altı-yedi silahlı fanatikten oluşan bir grup, Menemen’in şehir meydanına geliyor. Bunlar, dualardan oluşan bir hazırlıktan sonra Manisa’dan yola çıkıp yürüyerek bu noktaya gelmişler; yol üzerindeki kasabalarda inanç sahiplerine vaazlar vermişler. Söylediklerinin isyana teşvik niteliğinde olduğu bildirilmekte; şeriata dönüşü, peçe ve fesin geri getirilmesini, Arap harflerinin yeniden benimsenmesini savunuyorlar; kısaca cumhuriyetin en fazla gurur duyduğu inkilaplara karşı nutuk atıyorlardı... Bir takım uyuşturucu maddeler ve oruç ile tahrik olmuş vaziyette, bir tür zikir gösterisine başlıyorlar. Meraklı kalabalık, etraflarında halka oluşturuyor. Kalabalığın tavrı dervişlere karşı sempatik mi, yoksa lakaydi mi; öğrenmek mümkün olmadı. Yine de kalabalığın içinde uyumakta olan fanatizmin, tahrikçilerin ateşli çağrılarıyla uyandığı farz ediliyor.”

KUBİLAY İHTİYATSIZ HAREKET ETTİ

Büyükelçi Grew, olay anını kriptosunda şu şekilde aktarıyor: “Bu noktada genç bir ihtiyat zabiti, Kubilay sahneye çıkıyor. Oraya bir askeri birlikle mi gönderildi, yoksa sadece meydandan geçmekte miydi; çelişen haberler mevcut. Her halükarda, üniformasının kendisini koruyacağına güvenerek, tahrikçilere tek başına yaklaşıyor ve Derviş Mehmet ile tartışmaya başlıyor. İhtiyatsızca hareket ettiği hususunda görüş birliği var. İddiaya göre Derviş Mehmet tarafından vuruluyor. Akabinde bir gece bekçisi Derviş Mehmet’i vuruyor ve ardından o da vuruluyor. Hükümet yanlısı gazeteler, Kubilay’ın başının kesildikten sonra bir sırığa takılarak dolaştırıldığı ve fanatik dervişlerle yardakçılarının kanını içtikleri konusunda ısrar ediyor, ama bu haberlerin gerçekliğinden şüphe etmek için yeterince sebep var. Bu zaman zarfında askeri yetkililere haber veriliyor ve makineli tüfek eşliğinde bir manga jandarma olay mahaline geliyor; çıkan çatışmada dervişlerden üçü öldürülürken, biri kaçıyor.”

Kamuoyu ilgi göstermedi

GREW, İsmet Paşa hükümetinin Kubilay’ın yobazlar tarafından şehit edilmesini, devrimleri yerleştirmek için kullandığını şu sözlerle dile getiriyor: “Manisa, Menemen ve Balıkesir’de sıkıyönetim ilan edildi. 100’den fazla kişi divan-ı harbe verildi, bunlardan 15-20 kadarı hocaydı. Basın, ölü kahraman Kubilay’ı, halkın coşkusunu uyandırmak ve Türk gençliğine -özellikle ordu içindeki genç nesle- Cumhuriyete sadık kalması yolunda nasihatte bulunmak amacıyla kullanmıştır. Kubilay’ın deli cesaretiyle hareket etmiş olduğu yolundaki kanaatin aksine, hükümet kahramanlığı üzerinde duruyor. Şerefine mitingler tertip edildi. Yine de kamuoyu ilgisiz kalmayı sürdürüyor. Anlaşıldığı kadarıyla, bir zamanlar öğretmen olan bu genç subay hakkında bariz bir coşkuya rastlanmıyor. Buna mukabil hükümet ve ordu ziyadesiyle ilgili. Halkla hükümet arasında geniş bir uçurum var.”



Menemen Olayına Atatürkçülerin Bakışı ve tarih kitaplarında da yazanlar..

Derviş Mehmet isminde bir yobaz ve altı silahlı arkadaşı 23 Aralık 1930 günü Menemen'e gelmişler ve camiye girerek üzerinde dini ibareler yazılı bir bayrakla, camide bulunanları ve merakla cami önüne toplananları, kendileriyle birlik olmaya davet etmişlerdir. Derviş Mehmet halka hitap ederek; "Ey Müslümanlar, ne duruyorsunuz; Halife Abdülmecit hududa geldi, Sancak-ı Şerif çıktı, gelin altında toplanalım, şeriat isteyelim" diye bağırmıştır.
Gösteriler ve tekbirlerle dini ibareler bulunan bayrağı Hükümet Konağı önündeki meydana dikmişlerdir. Toplanan halkı dağıtıp bu yobazları yakalamaya mesleği öğretmen olan Yedek Asteğmen Kubilay Bey'in askeri müfrezesi görevlendirilmiştir. Kubilay Bey, şakilere nasihatta bulunarak; yaptıklarının hatalı, sakıncalı ve kötü bir şey olduğunu belirterek vazgeçmelerini ve dağılmalarını söylemiştir. Şakiler buna mavzer kurşunu ile cevap vermişlerdir. Kubilay Bey kendisini korumak için tabancasını çekmiş ise de, bir kurşunla yaralanarak yere düşmüş ve gözleri dönmüş canilerden biri, yaralı Kubilay Bey'in üstüne atılarak boğazından kesip başını gövdesinden ayırmıştır. Bu arada Hasan adlı fedakar bir mahalle bekçisini de şehit etmişlerdir.

Olay yerine yetişen askeri birlik ve jandarmalar şakilerin teslim olmalarını istemiştir. Bu isteği reddeden yobazlar ateşle karşılık vermişlerdir. Çatışma sonucu Derviş Mehmet ve iki arkadaşı vurularak, ikisi de yaralı ele geçirilmiştir. Diğer ikisi de iki gün sonra yakalanmıştır. Araştırma sonucu; olayın bölgesel bir nitelik taşımadığı, organize bir şebekenin düzenlediği, Cumhuriyet'i yıkmak amacını güden irticai ve siyasi bir hareket olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine Hükümet, Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir illerinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilan etmiştir. Yakalananlar muhakemeleri sonunda ağır cezalara çarptırılmışlardır.

Olaydan hemen sonra Atatürk, Cumhurbaşkanı ve Başkomutan olarak Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi (Çakmak) Paşa'ya 28 Aralık 1930 günü bir taziye telgrafı göndererek, Cumhuriyet'e karşı suikast tertipleyen mütecavizleri lanetlemiş ve Kubilay Bey'i görevini yapan şehit olarak takdirle anmıştır. Atatürk; "Hepimizin, dikkatimiz, bu meseledeki vazifelerimizin icabatını hassasiyetle ve hakkıyla yerine getirmeye matuftur. Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkureci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey, temiz kanı ile Cumhuriyet'in hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır." demiştir
 
Üst