İpek Yolu

sosyalci

Çalışkan Üye
Üye
Katılım
21 Ocak 2007
Mesajlar
464
Puanları
18
İpek Yolu uygarlık tarihinde hiç kuşkusuz çok önemli bir yere sahiptir. Adını Çin'den gelen ve taşınan başlıca mal olan İpek'ten alan bu yol iki büyük uygarlığın, Roma ile Çin'in arasındna ticaret, din, kültür ve sanat alanında bir köprü vazifesi görmüştür.


Çin'den başlayıp Akdeniz kıyılarına kadar devam eden bu uçsuz bucaksız kervan yolu onbeş yüzyıl boyunca doğuyla batı arasında çok önemli bir ticaret yolu olarak kalmıştır.

Hindistan'da doğan Budacılık bu yol üzerinden Orta Asya'ya ve Uzak Doğu'ya yayılmıştır. Bu yol aynı zamanda Yunan ve Roma dinlerinin, Nasturi Hıristiyanlığının, Türklerin dininin, Şamanlığın, Mani Dini'nin, Mazdehizm'in ve daha sonra İslamiyet'in yayılma ortamı bulduğu bir yol, bir bölge olmuştur.

Denilebilir ki eski Yunan, İran, Hint, Türk ve Çin uygarlıkları birbirleriyle bu yol üzerinde buluşmuşlardı. Yine denilebilir ki İpek Yolu olmasaydı Orta Asya'nın sadece siyasi ve ekonomi tarihi değil, kültür ve din tarihi de çok farklı biçimde gelişirdi.




Doğunun ipeği ile baharatının kervanlarla batıya taşınması, Çin'den Avrupa'ya ulaşan ticaret yolların oluşturmuştur. Orta Çağda, ticaret kervanları, şimdiki Çin'in Xian kentinden hareket ederek Özbekistan'ın Kaşgar kentine gelirler; burada ikiye ayrılan yollardan ilkini izleyerek Afganistan ovalarından Hazar Denizine; diğeri ile de Karakurum Dağlarını aşarak İran üzerinden Anadolu'ya ulaşırlardı. Anadolu'dan deniz yolu ile veya Trakya üzerinden karayolu ile Avrupa'ya giderlerdi. Doğudan batıya doğru gelişen bu ticari harekette, daha önceki çağlardan beri kullanılmakta olan bir yol şebekesinden yararlanılmıştır. Yoğun bir şekilde ipek, porselen, kağıt, baharat ve değerli taşların taşınmasının yanında kıtalar arasındaki kültür alışverişine de imkan sağlayan bu binlerce kilometre uzunluğundaki kervan yolları, zaman içinde 'İpek Yolu' olarak adlandırılmıştır. İpek Yolu, Asya'yı Avrupa'ya bağlayan bir ticaret yolu olmasının ötesinde, 2000 yıldan beri bölgede yaşayan kültürlerin, dinlerin, ırkların da izlerini taşımakta ve olağanüstü bir tarihi ve kültürel zenginlik sunmaktadır. Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra, İpek Yolunun hem bir ticaret yolu, hem de tarihi ve kültürel değer olarak yeniden canlandırılması gündeme gelmiş, bu yol boyunca inşa edilmiş ve artık kullanılmayan yapıların, yeni işlevler kazandırılarak korunmaları ve yaşatılmaları için çalışmalar başlatılmıştır.



Tarihi İpek Yolu, eski Çin medeniyetini Batı’ya ulaştıran önemli bir kanal olmakla birlikte, aynı zamanda Çin ve Batı arasındaki ekonomik ve kültürül temaslardaki önemli bir köprüydü. Genel anlamdaki İpek Yolu, Batı Han hanedanı döneminde Zhang Qian tarafından başlatılan, doğuda Chang’an şehrinden başlayan, batıda Roma imparatorluğunda son bulan bir kara ulaşım hattıdır. İki güzergaha bölünen İpek Yolu’nun güney güzergahı, Dunhuang ve Yangguan geçidinden geçtikten sonra batıya doğru ilerleyerek Kunlun Dağları ve Conglin Dağları’nı aşar, oradan da Da Rouzi (bugünkü Xinjiang Özerk Bölgesi ve Afganistan’ın kuzeydoğusu) , Anxi (bugünkü İran) ve Tiaoshi (bugünkü Arap yarımadası) üzerinden Roma İmparatorluğu’na ulaşırdı. İpek Yolu’nun kuzey güzergahı, Dunhuang ve Yumen geçidinden geçtikten sonra batıya doğru ilerleyerek Tianshan Dağları’nın (Tanrı Dağları) güney eteklerinden Conglin Dağları’nı aşar, oradan da Dawan ve Kangju devletleri (bugünkü Orta Asya) üzerinden güney güzergahıyla birleşirdi. Bu iki güzergah, “Kara İpek Yolu” olarak da adlandırılıyor. Bilinen “İpek Yolu”nun yanı sıra, pek bilinmeyen iki İpek Yolu daha var. Bulardan biri, “Güneybatı İpek Yolu” olarak adlandırılıyor. Sichuan eyaletinden başlayan bu yol, Yunnan eyaletinden sonra İravadi Nehri’nden geçerek Burma’nın kuzeyindeki Mogoko’ya ulaşır, sonra Çindvin Nehri’ni geçerek Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Mopal’a, oradan da Ganj Irmağı’nı izleyerek Hindistan’ın kuzeybatısından İran Platosu’na ulaşırdı. Bu İpek Yolu, bilinen “Kara İpek Yolu”ndan çok daha eskiydi. Çinli arkeologlar, 1986 yılında Sichuan eyaletine bağlı Guanghan şehri yakınlarında gizemli “Sanxing Dui” kalıntılarını tespit ettiler. Bundan 3 bin yıl öncesine ait olduğu anlaşılan “San Xingdui” kalıntılarından 142 santim uzunluğundaki altın sopa, dört metre yüksekliğindeki “Kutsal Ağaç”, farklı boyutlardaki bronz insan heykelleri, büstler ve maskeler gibi Batı Asya ve Antik Yunan medeniyetlerinin özelliklerini taşıyan çok sayıda tarihi eser çıkarıldı. Uzmanlar, bu tür tarihi eserlerin büyük olasılıkla o dönemde Doğu ile Batı arasında yapılan kültürel değişimler kapsamında Çin’e getirildiğini düşünüyorlar. Bu varsayımın doğru olduğunun tespit edilmesi durumunda, buradan geçen İpek Yolu’nun bundan 3 bin yıl önce kurulduğunu söylemek mümkün olacak. Karadaki İpek Yolları’nın yanı sıra bir de “Deniz İpek Yolu” vardı. Guangzhou limanından Malaka Boğazı’nı geçerek Sri Lanka, Hindistan ve Doğu Afrika’ya ulaşan “Deniz İpek Yolu”’nun Song hanedanı döneminde oluştuğu, Doğu Afrika’daki Somali’de yapılan kazılarda çıkarılan tarihi eserlerle kanıtlandı. Çin ve dünya uygarlığının başlıca beşiği olan ülkeleri bir araya getiren Deniz İpek Yolu, geçtiği ülkeler arasındaki ekonomik ve ticari temasları yoğunlaştırdığı için “Doğu ve Batı Arasındaki Diyalog Yolu” olarak da adlandırılıyor. Tarih kayıtlara göre Marco Polo, Çin’e Deniz İpek Yolu üzerinden gelmiş, dönüşte yine Çin’in Fujian eyaletine bağlı Quanzhou limanından gemiye binerek bu yolu izleyip memleketi Venedik’e dönmüştü.




Avrupa, doğunun kaliteli ipek ve baharatı ile tanışınca, bu ürünlere büyük bir talep doğmuş ve "İpek Yolu" olarak adlandırılan tarihi ticaret yolları yapılmıştır. Çin'in en uç noktasından başlayıp Anadolu'nun çeşitli yerlerinden geçerek İstanbul'da birleşen ve oradan da Avrupa'nın içlerine giden bu yol boyunca, yükleri taşıyan kervanlar sadece ticaretin gelişmesini değil, Asya ile Avrupa arasında günümüzde de izleri görülen kültür alışverişini de sağlamıştır.

Ortaçağda İpek Yolu, Antakya'dan başlayıp, Gaziantep'ten geçerek İran ve Afganistan'ın kuzeyinde Pamir Ovası'na kadar uzanmaktadir. Ayrıca, Anadolu'da Güneydoğu Bölgesi'nde bulunan Gaziantep ve Malatya'yı geçip, Trakya üzerinden ve Ege kıyılarında İzmir, Karadeniz'de Trabzon ve Sinop, Akdeniz'de ise Alanya ve Antalya gibi önemli limanlar üzerinden Avrupa'ya ulaşırdı. Osmanlıların İstanbul'u alması sonucunda Osmanlı denetimine girmiş ve Avrupa'nın yeni ticaret yolları aramasına neden olmuştur. Coğrafi keşiflerin sonucunda önemini yitirmiştir.



ipek yolunun türk kültürüne katkıları:

Kervansaraylar İpek Yolu’nun körelmesiyle eski önemini kaybetse de menzil hanları olarak işlevini sürdürmüş, hatta edebiyatımızda da yerini almıştır. F. Nafiz Çamlıbel’in “Han Duvarları” adlı uzun, destansı şiirini ve o şiirde anlatılan halk şairi Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ın acıklı hikayesini okuyucularımız biliyordur. Bilmeyen gençler de bir an önce öğrenmelidir. Yazarın konakladığı han Ulukışla civarında bir yerde olmalı ki Reşat Nuri Güntekin Anadolu Notları kitabında mototrenle önünden geçtiğini anlatmaktadır. Köylü bir yolcu yazara hanı göstererek “işte Faruk Nafiz’in hanı beyim” der. Düzgün kıyafetli, kıravatlı bir başka yolcu ise “hayır, o falancanın hanı” diyerek aklınca yanlışı düzeltir. Halkımız sürprizdir, insanı şaşırtır. Benzer olaylara hepimiz tanık olmuşuzdur.
İPEK İPLİKLE YAPILAN OYALAR VE DOKUMALAR
Türkiye bir İpek Yolu ülkesi olduğundan ipekle yapılan çeşitli üretim çağlar boyu gündelik hayatta kullanılmıştır. En mütevazı köy evinden bey konaklarına kadar herkesin ihtiyacını karşılamak üzere. Yakın zamanlara kadar el tezgahlarında üretilen dokumalardan yapılan çarşaf, peşkir, peştemal, yağlık, mendil, çevre başörtüsü, kadın ve erkek giyim eşyası özellikle taşrada kız çeyizlerinin başlıca eşyaları arasındaydı. Bugün bile Anadolu’nun geleneklerini koruyan birçok yerinde ipek böceği kozasından iplik üretimi artık ticari amaçla yapılmasa bile çeyiz sandıkları için özel olarak gerçekleştirilmektedir. Azalarak da olsa kız ve oğlan taraflarının düğünlerde karşılıklı gönderdikleri bohçalarla (dürü) ipek iplikle yapılmış süslü yazma ve kırepler hediye edilmektedir. Yazları bağa göçme geleneğinin sürdüğü birçok yerleşmede ve eski İpek Yolu’ndan birer anı olan küçük müze kasabalarda ipek böceği beslenmekte ve aile ihtiyaçları için numunelik de olsa ipek üretilmektedir. Hünerli halk kadınları ipeği kozadan çekip bükmekte ve de boyayarak iğne, mekik, tığ, firkete gibi gereçlerle benzersiz güzellikte oyalar yaratarak nenelerinin mirasını yaşatmaktadır (acaba ne zamana kadar?). Bu oyalar ilhamını doğadan, sebze ve meyvelerden almakta ve bölgelere göre farklılıklar göstererek taşıdıkları adlarla bir kat daha sevimlileşmektedir. Mekik oyaları batılılar tarafından bilinse de üç buutlu çiçek örnekleri bize mahsustur. İğne ve firkete oyalarıysa hiç tanınmamaktadır. Oyaların süslediği kadın başları hakkında elimizde bulunan en eski örnek 13.yüzyıla ait bir Selçuklu kadın heykelindedir ve İstanbul’da Türk-İslam Eserleri Müzesi’ndedir.
Evet, Selçuklu’da heykel de var. Sebebi Selçukluların Hanefi-Maturudi itikatta oldukları için sanatkarları özgür bırakmaları imiş
Tanzimatla başlayan kültürümüze yabancılaşma Cumhuriyet’le devam etmiş, açılan kız meslek okullarında halk kaynaklarına eğilmek bir yana batı özentisiyle şapka yapımı, filtre işi, Paris puanı, vs. öğretilmiştir. Pek az aile ellerindeki hazinenin kıymetini bilebilmiş, yüzüne bile bakılmayan sandık eşyası eskicilerin eline geçmiştir. Görmedikse de Atina’daki ünlü Benaki müzesinin İstanbul’da bohçacılardan toplanan eşyalarla kurulduğunu duymuşluğumuz var. Sonradan sonraya misafir gelen yabancı devlet büyüklerine hediye vermek ihtiyacı doğduğunda okullarda Türk nakışları öğretimi ve üretimine geçilmişse de oyalar ve tezgah dokumaları bir türlü ele alınamamıştır. Ancak Olgunlaşma Enstitüsü bugün Milli Eğitim’in yüz akı bir kurumudur ve zamanla ihtiyaçlara göre de kendini yenilemiştir.
Bizim dokumacı bir millet olduğumuzu bizden başka herkes bilir. Bursa ipeklileri evladiyeliktir, Antakya imalatı da öyle (ne yazık ki ipekçiliğimiz son nefesini vermek üzeredir, üretim acınacak miktarlara düşmüştür). Yolu düşüp Lizbon’da Gülbenkyan müzesinin Şark eserleri salonundaki 16.yy. Bursa ipeklilerini görenler ne demek istediğimi anlar. Kumaşlar özel aydınlatılmıştır. Batı eserleri salonunda sergilenen Bursa kumaşlarının kötü İtalyan taklitleri ise esas dokumacıların kim olduğunun ispatıdır. İtalyanlardan sonra ihtilal öncesinde Fıransız tüccar Ankara’ya musallat olmuş ve önce sof sonra tiftik kaçakçılığına başlamıştır. Bizim devrimperestlere buradan duyurulur. Fransız burjuvasını pek takdir ederler de. En kurnazı İngiltere de Baltalimanı antlaşmasıyla Osmanlı kumaşını bitirmiştir. 19.yy.da binlerce tezgahımızı susturan İngiltere’ye halen gönderilen terzilerin kullandığı tela kumaşı her nasılsa Boyabat çevresinde kalabilmiş birkaç tezgahın üretimi imiş. Şaşılası iş.

Yabancıların el sanatlarımıza ilgisinin artması ve aydınların geç de olsa konuya eğilmeleri üreticilerin para kazanmasını sağlamıştır. İfade, renk ve çeşitlilik bakımından şaheser olan oyalarımız kültür varlığımızın önemli bir yönüdür. Oyalarımızla hiçbir bakımdan yarışamayacak durumda olan Belçika dantelleri için Belçika’nın Buruj (Brugges) şehrinde müze olduğunu bilmekteyiz. Birçok sanayileşmiş ülke halk sanatlarını kaybolmadan derlemek için gerekeni yapmaktadır. Biz de ise ne Kültür Bakanlığı ne de Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda herhangi bir temelli çalışma içindedir. Yiğidi öldür ama hakkını yeme hesabı Ankara Belediye Başkanı M. Gökçek BELMEK kurslarıyla el sanatlarına sahip çıkmıştır. Kaynaklar kurumadan bu örneğin çoğalmasını dileriz. Halk zevki hızla soysuzlaşmaktadır. Dinci puropaganda etkisiyle başörtüsü ebatları değişmiş, “kağıt içi” olarak bilinen yazmalar imalattan kalkmıştır. “Çemberimde gül oya”nın yerini fabrikasyon polyester gipür danteli almıştır. Çingene pembesi, narçiçeği, gülkurusu, mor ve arkadaşları kaybolmuş, gam, kasavet renkleri içi karartır olmuştur. Evlerden oyalar, nakışlar, dantel kırlentler de kaybolmakta, yerini Salı pazarında satılan ithal malı, basmakalıp ve çürük Çin, Hint, Nepal malları almaktadır. Daha kötüsü birçok yeni evlinin evi dekorasyon dergilerindeki büro evlerden özenti ve çıplaktır. Tercüme dekorasyon dergileri kötü Türkçeleriyle küresel zevksizliği dayatmaktadır. Amerikan hantallığı Kayserili mobilya fabrikaları aracılığıyla evlerimize lök gibi oturmuştur, yabancı ve manasız marka adlarıyla. Edmondo De Amicis’in 1870’de İstanbul adlı kitabında tarif ettiği “sedirler, seccadeler, kanepeler, yastıklar, sırmalı ipekten şilteli, otur, uzan, sev, uyu, hülya kur diyen Türk evi” artık ancak uzak dağ köylerinde belki vardır.İleride en zevksiz Türkler yirminci yüzyılda yaşamış denecek, sanatsız kaldık, hayat damarımız koptu. Bu yazı Ufuk Ötesi’nin hanım okuyucuları için yazılmıştır. Belki okuduktan sonra sandıkları karıştırıp ne var ne yok diye bakarlar, bulduklarını evlerinde layık olduğu yere koyarlar. Belki büyükannelerinin ipek çarşafı da vardır o sandıkta. Hepsinin büyükannesi dünyanın en hünerli kadınıydı, berberde vakit ve para harcamazdı. Beyler de bu yazıyı okuduysa ancak seviniriz. İğne oyalarıyla ilgili en güzel yazıları koleksiyoncu beyefendiler kaleme almıştır. En güzel iğne oyaları da Ege’nin kahraman haydutlarının fesine sarılmıştı. Milli kültür hepimizin mirasıydı. Selçuklu Tac Kapısı, vakıf kabristanı, iğne oyası, Bektaşi tekkesindeki insan suretinde aynalı hat milli kültürün bir parçasıydı. Ve biz onu sokakta bulmamıştık. O kıymetli hazine Holzmayster’e, Zukmayer’e, Malşe’ye, Leman’a, özetle Orta Avrupalı hans(!)lara teslim edilmemeliydi. Bugün mimarimiz bitmiştir.
 

erkanisanmaz

Site Yöneticisi
Yönetici
Admin
Katılım
21 Ocak 2007
Mesajlar
8,562
Puanları
683
Yaş
48
Konum
Denizli
Web sitesi
www.sosyalbilgiler.biz
İpek Yolu

2 bin yıl kadar önce Çin’in açtığı en önemli ticaret yolu olan İpek Yolu, dünyaca ünlüdür. Çin ile Avrupa, Asya ve Afrika arasındaki köprü olarak kabul edilen İpek Yolu, Doğu ve Batı arasındaki maddi ve manevi alışverişe önemli katkı yapmıştır. İpek Yolu, tarihte Çin’den Orta Asya üzerinden Güney Asya, Batı Asya, Avrupa ve Kuzey Afrika’ya uzanan kara ticaret yoluydu. Çin’in ipek ve ipek ürünleri bu yol üzerinden batıya taşındığı için İpek Yolu olarak diye adlandırılmıştı. Yapılan arkeolojik araştırmalara göre, İpek Yolu’nda faaliyetler esas olarak M.Ö 1. yüzyılda hüküm süren Çin’in Han hanedanında başlamıştı.


sichouzhilu.jpg
O zamanki İpek Yolu’nun güney güzergahı, Afganistan, Özbekistan ve İran’ı geçerek Mısır’ın İskenderiye şehrine kadar; öbür güzergahı, Pakistan ve Afganistan’ın Kabil şehrini geçerek İran Körfezi’ne kadar, ya da Kabil’in güneyine inerek şimdiki Pakistan’ın Karaçi şehrine ya da deniz üzerinden Pers-İran ve Roma imparatorluğuna kadar uzanmıştı.

Bilinen ilk ipek yolu M.Ö. birinci yüzyılda ortaya çıkmıştır. Arkeolojik kazılarda bulunan eserler ve tarihi kaynaklar dünyanın en eski iki bölümü arasında ulaşım amacıyla kullanılan İpek yolunun iki ayrı koldan oluştuğunu ve bu kollardan Altay dağlarıyla, Pamir arasındaki geçidin pek kullanılmayıp daha çok tarım havzasından geçen kuzey ipek yolunun kullanıldığını gösteriyor.

Bu yol hakkında Herodot’un M.Ö. 430 tarihli notları sayesinde bilgi edinmekteyiz. Herodot bu düzergahın çinin batı eyaleti olan Kansu’ya kadar gittiğini söyler. Ona göre bu yolun başlangıç noktası Don ırmağının denize döküldüğü yerdir. Bu yol doğuda Partların oturduğu topraklara varmadan kuzeye kıvrılmaktadır. Oradan itibaren hem Tiyenşanların kuzeye giden deve kervanları tarafından kullanılmakta hem de Turfan ve Hami üzerinden Kansu eyaletine ulaşmaktadır.

Herodot’un notlarından göze çarpan bir kısım vardır ki burası da “Ormanlık Bölge” diye tarif edilen yerdir. Arkeolojik kazılar batıdaki Seyma ve Turbino mezarlıklarının açılmasından sonra buradan bulunanlar bu yolun Orta Urartulardaki kama nehrini takip eden ural geçidiyle Sibirya’ya ulaşan Uraltular ile Çin arasında tarih öncesinde zamanlarda bir ticaret yolunun varlığını göstermektedir. Kazılar sonucu bulunan eşyalar arasındaki “ Yada taşı yüzüklerinin” hepside yanı Maddeden ve aynı biçimde imal edilmiştir. Yada taşı Çin’de çok değerliydi.

Bu taş gök tanrının imparatora kut vermesinin ve Gök tanrının kutsanmasının sembolüdür. Urallarda hiç yada taşı bulunmadığına göre bu taşların Çin’den geldiği aşikardır. Ayrıca burada yada taşlarından başka Geç-Şang-Hancelanı dönemine ait bronz baltalar ve kamalarda bulunmuştur. Demek ki daha M.Ö. ikinci binin sonunda bu bölgede Çin ile ticaret bağlantısı kurulan bir yol olmuştur.

Fakat Çinin batıya sattığı bu yada taşlarına karşılık onanlardan ne aldığı henüz anlaşılamamıştır. Yapılan tahminlere göre bronz imali için gerekli olan bakır madeninin alınmış olabileceğidir.


ipekyolu.jpg




HERODOT’UN KUZEY İPEK YOLU ŞEHİRLERİ ÜZERİNE NOTLARI
Mikan döneminde mevcut olduğu gibi Herodot gerek tüccarların Budinlilerin başkentinden 15 gün süren bir yolculuktan sonra Urala vardıklarını anlatır. Bu şehir ormanlık bölgenin içindedir. Herodot bu ticaret yolunun devamının Thyssagetlerin oturduğu bölgeden geçerek “var" ırmağına ulaştığını söyler. Bu ırmak Volga ile aynı ırmaktadır. Yol oradan itibaren Orta Asya’ya doğru devam eder. Herodot bu yol güzergahındaki durak yerlerini bu şehirlerde oturan kavimlerin adlarıyla tek tek vermiştir.

Bu şehirler sadece tercümanların değil aynı zamanda ilçelerinden altı tepesinde kervan kılavuzlarının da değiştirildiği anlaşılan menzillerdir. Bu durum mesafesinin çok büyük olmasından ileri gelir. Kiralanan bu kervan kılavuzları yinede yolun bazı kıvrımlarını ancak bilebilmekteydiler. bu yüzden tercümanlar yol boyunca 7 defa değişmekteydi. Bu yolda ticaret yolun tüccarların gerek dilini konuştukları anlaşılmaktadır.

ESKİ YOLLARIN BİRLEŞTİRİLMESİNİN İPEK YOLU’NUN GELİŞMESİNDEKİ ROLÜ
Kuzey ipek yolu daha tarih öncesi zamanlarda bile Batı ile Çin arasında mal değişimi için kullanılırken, Güney İpek yolu en erken M.Ö. sekizinci ve yedinci yüzyıllarda iskitlerin Batıya doğru göçleri sırasında meydana gelmiş olmalıdır. Üçüncü İpek yolu güzergahı M.Ö. altıncı yy. da Aheman Perslerinin büyük Daryus komutasında Pencab’ın zaptedilmesi sırasında muhtelif deniz ve karayolları ile birleşmiş bir ticaret yolu haline gelmiştir. Daryus idaresi zamanında yaşamış olan Kargandalı Skylax Paktya’daki, kabil vadisindeki Kaspapyros’tan Kiber Geçitinden indisia kadar giden yol hakkında malumat vermiştir.

Buradan itibaren indusun ağzına kadar gemilerle devam eden yol, Hint okyanusunu aşarak Güney Arabistan’dan sahillerine ulaşmaktadır. Buradan Mısıra ulaşabiliyorlardı. Bir başka rota, Namada Nehri’nin denize döküldüğü kıyıdan başlayıp, İran körfezini geçerek, Mezapotamya limanlarına ulaşmaktadır. Bu rota hakkında Makedon deniz filosunun başındaki Nearkos bilgiler vermektedir. Her iki rotada ayrı ayrı eskiden beri kullanılmaktaydı. Fakat ilk defa Daryus tarafından, yine aynı şekilde Büyük İskender tarafından, yine aynı şekilde Büyük İskender tarafından ulaşım amacıyla kullanıldı ve bir ticaret yoluna dönüştü.

Güney İpek Yolunun her iki güzergahı da uzun zamandır ayrı ticaret yolları olarak kullanılıyordu. Bu durum Herodot’un zikrettiği, Suriye’den Mezopotamya ya giden yol içinde geçerlidir. Suriye’den Babil’e Suriye’den Babile, Şarap bu yoldan ihraç ediliyordu, Babil’den Ekbaton’a kadar devam eden bölümü hakkında bir Akad tabletindeki kısa metinde bilgiler vardır. bu yoldan Heradot’un “Med kumaşı” diye kaydettiği yabani ipek böceği kozalarından imal edilen ipek kumaşlar taşınmaktaydı. Yabani ipek böceği kazalarından elde edilen ipekler İran kral yolu üzerinden Anadolu’nun batısındaki Şard’a ve Efes’e kadar gönderilmekteydi. Anadolu’nun batı kıyısından iyon kumaşları bulunmaktaydı. Bunların arasında Meşhur “Hoy” kumaşları da mevcuttu. Milat sıralarında, Periplus’un verdiği bilgilere göre henüz işlenmemiş ham Çin İpeğinin yanında, iplik haline getirilmiş ipeklerde Hintli dokumacılara satılıyordu. Bu dokumacılar lonca halinde teşkilatlanmışlar ve kendilerine has numune ve modellere göre ipekli kumaşlar dokuyorlardı.

ÇİN İPEĞİNİN İHRAÇ YOLU
İpek dokumacılığının gelişmesi, ipek böceği kozalarının iplik haline getirilmesi, bütün bunlarla ilgili olarak dut ağaçlarının yetiştirilmesi Çin’de tarih öncesi zamanlarda başlar. Daha M.Ö. iki binli yılların ortalarına gidildiğinde, mercan kabukları üzerine renk boya, dut ve ipek gibi kelimelerin çin yazısı işaretleriyle süslendiği anlaşılmaktadır. Bunların her yıl Ağustos ayında, İpek Tanrıçası’na sunulmak üzere hazırlanan adakların korunması için yapılmışlardır.

ÇİN’DEN İPEK İHRACATININ YAPILMASIYLA İLGİLİ TAHMİNLER
Çin İpeği üretiminin ihracat yapılabilecek kapasiteye ulaşabilmesi, savaşan imparatorluk döneminin sonuna doğru yani Avrupa’da bulunan en eski ipek parçalarının yapıldığı tarihlerden hemen sonra gerçekleşmiştir.

Altıncı yüzyılın sonuna ait, Heneburg’da (İskoçya) bir kelt hükümdarının mezarında, yine dördüncü yüzyıla ait Atina mezarlığında Aikibiades’in bir yakının mezarında bulunmuş olan, Çin işi aldus sanılan ipek kumaş parçasının ikisi de Çin’de aynı yer ve tezgahlardan çıkmamıştır. Henneburg ve Atina ipek kumaş parçaları pazırık kurganındaki Çin ipek kumaşlarıyla karşılaştırıldığında bunlarla Avrupa’daki ipek kumaşlar arasında bariz farklar vardır. bu fark kumaşların kalitesinden kaynaklanıyordu. Çin’den çıkan ipekler Serlerin aracılığıyla Sir Derya’nın yukarı çırağında ve Yedisudan bulunan pazarlara ulaşıyor ve Haredot’un da söylediği gibi buralardan kuzey ipek yolu üzerinden güney Rusya’ya getiriliyordu. Bu ipek kumaşı ticareti takas unsurlu ticaretin küçük bir kısmını oluşturuyordu. Bu kumaşlar daha çok metal külcelerle takas edilmekteydi. Don nehri ağzı ile Kerç üzerinden kuzey ipek yolunun son durağına ulaşılmaktaydı. Sadece çin sınırında ipek ile yün takası büyük miktarlarda yapılmaktaydı. Bu ipeklerin çoğunluğunu, evlerdeki tezgahlarda üretilen ve dokunanlar oluşturmaktaydı.

Zamanla şehirde ipek dokuma atölyeleri ihraç yapabilecek kadar çoğaldı. İpeğin hem ihraç edilen hem de haraç verilen bir madde olarak çok miktarda üretilmesine başlandı. Dışarıya gönderilen ipek çok büyük miktarlara ulaştı.

M.Ö 2. yüzyıl ve M.S 2. yüzyıla dek, İpek Yolu üzerinden, Batı’dan Doğu’ya Avrupa’daki Roma, Batı Asya’daki Parthia (İran’ın eski kölelik ülkesi), Orta Asya’daki Kushan ( Orta Asya ve Kuzey Hindistan) ve Doğu Asya’daki Çin’in Han hanedanı olmak üzere dört büyük imparatorluk yan yana bulunmuştu. İpek Yolu’nun oluşumu, medeniyetler arasında doğrudan temas ve kültürel alışveriş yapılmasına yardımcı olmuştu. Ondan sonra hiçbir bir medeniyetin gelişmesi, tümüyle bağımsız olarak sürdürülmemişti.

İpek Yolu’nun karmaşık şebekesi sayesinde Doğu ve Batı arasındaki temas günden güne yoğunlaşmıştı. Çin’in tarihi kayıtlarında örneğin Hutao-çeviz, Hugua-karpuz, Hujiao-biber ve Hu Luobo-havuç gibi Batı’dan getirilen birkaç bitkinin adı yazılıdır. M.Ö 7. yüzyılı ve 9. yüzyılı arasındaki Tang hanedanı döneminde İpek Yolu en büyük canlılığa kavuşmuştu, Çin ve Batı ülkeleri arasındaki ilişkiler oldukça gelişmişti. Batı’dan az rastlanan hayvan ve kuşlar, mücevher, baharat, cam eşyası, altın ve gümüş, Batı Asya ve Orta Asya tipi müzik, dans, mutfak kültürü ve kıyafetler gibi kültür etkenleri sürekli Çin’e yayılmıştı. Aynı anda ipek, dut, kağıt, matbaacılık tekniği, lake ve porselen eşyaları, barut ve pusula gibi Çin’in ürünleri ve teknolojileri de İpek Yolu üzerinden dünyanın çeşitli yörelerine yayılmıştı ve dünya medeniyetine büyük katkı yapmıştı.

İpek Yolu’nda ticaret faaliyetleri yoğunlaşırken kültürel teati de oldukça canlıydı. Dünyanın üç büyük dininden biri olan Budizm, Batı Han hanedanı döneminde ( M.Ö 206-220 yılları) Çin’e yayılmıştı. 3. yüzyılda kazılan, Çin’in Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Kızıl Taş Mağaraları’nda 10 bin metrekareye yakın duvar resmi bulundu. Bu resimler Budizm’in Hindistan’dan Çin’e yayılışını anlatıyordu. Yapılan tahminlere göre, Budizm Hindistan’dan İpek Yolu üzerinden Xinjiang’ın Kızıl bölgesine yayılmış ve Gansu eyaletinin Dunhuang şehrinden sonra Çin’in iç kısmına girmişti. İpek Yolu üzerinde yer alan Dunhuang Mogao Mağaraları, Luoyang Longmen Mağaraları gibi Budist taş mağaraları, Doğu ve Batı’nın sanat özelliklerini kaynaşmasının ve İpek Yolu üzerinde Çin ve Batı kültürünün alışverişinin ispatlarıydılar. Şimdi onların çoğu Dünya Kültür Mirasları Listesi’ne alındılar.

9. yüzyıldan sonra Avrupa ve Asya kıtalarındaki ekonomik oluşumda değişiklikler meydana gelmekle birlikte özel olarak denizcilik teknolojisi büyük ölçüde geliştiği için deniz ulaşımının ticaret faaliyetlerinde oynadığı rol her geçen gün arttı. Bu nedenle karadaki geleneksel ticaret yolundeki faaliyetler günden güne zayıfladı. 10. yüzyılda hüküm süren Çin’in Song hanedanı döneminde İpek Yolu ticaret yolu olarak kullanılmadı.

Uzun geçmişe sahip olan İpek Yolu, dünya medeniyetinde çok önemli rol oynadı. Son yıllarda UNESCO tarafından ortaya çıkarılan İpek Yolu ile ilgili yeni araştırma planında İpek Yolu, Doğu ve Batı arasındaki diyalog ve teması artırdığı için “Diyalog Yolu” olarak da adlandırıldı.



İPEĞİN BATI’DA PAZARLANMASI İÇİN SEVK YOLLARININ SEÇİMİ
Batıda Pazar yeri olan şehirlerden, daha sonraki tarihlerde Çin’in bir eyaleti olan Kansu’ya oradan da kuzeye Tiyarşan Dağları üzerinden tarım havzasına giden yol güzergahı daha çok tercih ediliyordu. Bu yoldan Orta Asya’ya Hint Pamuğu, inci ve mercan, ya da taşı ve yakut gibi değerli taşlar getiriliyor ve Serler’in aracılığıyla Çin’e taşınıyordu. Serler uzun zamandan beri Çinliler’in güvenilir ticaret ortaklarıydı. Pazarlarda serler, grek, sağd, mezapotamyalı ve Hintli tüccarlarla karşılaşılıyordu.

Denizyolunun ipek ticaretinde kullanılması ile hanedanlardan olan han sülalesi zamanında büyük oranda yasak edilmişti. Çünkü Çin limanlarından bugünkü mekang Deltasını içine alan Funan’a olan deniz yolculuğu fırtınalar yüzünden çok rizikoluydu.

Çin’den Hindistan’a gelen kara yolunda da zorluklar vardı. Tai ve Kemer kabileleri bugünkü yunan eyaletlerinde yaşıyorlardı ve kendi topraklarından geçip uzaklara giden Transit ticaretten yüksek miktarda haraç talep ederek zorluklar çıkarıyorlardı.
 
Üst