23 nisan tiyatro

fehmi42

Aktif Üye
Üye
Katılım
6 May 2007
Mesajlar
69
Puanları
33
Yaş
123
Konum
Konya
23 nisan tiyatro örnegi olan varmı internette aradım taradım güzel birşey bulamadım
 

erkanisanmaz

Site Yöneticisi
Yönetici
Admin
Katılım
21 Ocak 2007
Mesajlar
8,520
Puanları
683
Yaş
48
Konum
Denizli
Web sitesi
www.sosyalbilgiler.biz
23 nisan tiyatro

23 NİSAN ÇİÇEKLERİ (Müzikli Oyun)

Oynayanlar:
Çiçekçi kız
Birinci çocuk
İkinci çocuk
Hizmetçi
Katip
Menekşe
Lâle
Gül
Müşteri
Çiçek korosu (Bu roller, uygun görülen kız ve erkek çocuklara verilir.)

(Sahne: Çeşitli çiçekleri satan bir dükkân içi... Raflarda, vitrinde saksı saksı çiçekler görünmektedir. Ortada ve ön plânda çiçek kılığına girmiş çocuklar öbek öbek yer atmışlardır.
Dükkânın sahibi çiçekçi kız, elindeki süzgeçli, küçük bahçe kovasıyla canlı çiçeklere su verirken perde açılır.)

ÇİÇEKÇİ KİZ - (Şarkıyı söyler.)
Bir gün sizi sulamasam, Hemen bana küsersiniz. Tatlı, baygın kokunuzu, Ne de çabuk kesersiniz. Gül yüzünüz hiç solmasın, Kalbinize dert dolmasın. Çiçek açın durmadan siz. Neşenize son olmasın.
Şu güzel çiçeklerin, havaya, suya bizim gibi muhtaç olduklarını nasıl unutuyorum, bilmem ki. Biri gelip de çiçeklerimin boyunlarını bükük görse yüreğime iner...
(Bîr canlı çiçeğe yaklaşır.) Ah benim bahar kokulu karanfilim! Katmer katmer nasıl da açmışsın... Baygın kokun insana ılık yaz akşamlarını hatırlatıyor...
(Başka bir çiçeğer geçer.) Ne o, bana dargın mısın yoksa? Suyunu biraz geciktirdim, diye yüzüme bakmıyorsun... Ah benim nazlı kızım; mis kokulu sarı fulyam... Gel, barışalım... (Sever, okşar, koklar.) Oooh! İçim açıldı. Ne iyi çiçeksin sen...
(Bir başka saksıya doğru eğilir.) Bak hele. Boyun büküp naz etmeyi sen de fulyadan mı öğrendin? Yazık sana... Bir gün suyunu unuttum diye somurtuyorsun... Neşesizlik sana hiç yakışmıyor kızım... (Okşar.) Gül bakayım, gül, gül... Hah şöylee... Seninle de barıştık...
(Başka bir çiçeğe daha geçer.) Aferin sana! Çiçek olunca senin gibi olmalı. Bir gün suyunu unuttum diye somurtmak, boyun bükmek ne oluyormuş sanki? Sen zaten bir hafta su görmesen bile aldırmazsın, bilirim... Tam unutkanlara göre bir çiçeksin. Bir fincan su bir hafta yeter sana... Sabrın sonu selâmettir derler. Sana şimdi bol bol su vereyim de hak geçmesin... (Sular) Al, bu da benden caba.
(Bu sırada dükkân kapısının çıngırağı çalınır. İçeriye hizmetçi kıtıklı, kambur biri girer. Çiçekçi kız kovayı bir kenara bırakır, gelen müşteriyi karşılar.)
ÇİÇEKÇİ KIZ - Buyurunuz efendim... Bir şey mi arzu ettiniz?
HİZMETÇİ - Benim arzumun lâfı mı olur a kızım... Bizim efendi beni gönderdi. Tabii kendisini tanırsınız...
ÇİÇEKÇİ KIZ - Hayır, tanımıyorum efendim. Kimden bahsediyorsunuz?
HİZMETÇİ - Canım, bizim efendiyi tanımayan yok ki. Abdurrahman efendi dediler mi nah! diye parmakla gösterirler...
(Elindeki parayı sallayarak) Bu parayı sana o
gönderdi.
ÇİÇEKÇİ KIZ - Çiçek mi istiyor?
HİZMETÇİ - Hee.,. Çiçek İstiyor emme, en güzellerinden bir paket... Şey... Paket mi poket mi işte bir şey yapsın, dedi...

(Çiçekçi kız buketi hazırlarken, hizmetçi söze devam eder.}
Bizim efendi pek kurnazdır doğrusu... (Gülerek) Bu çiçekleri ne yapacak biliyon mu?
ÇİÇEKÇİ KIZ - Nerden bileceğim...
HİZMETÇİ - öyle ya, nerden bileceksin... Bizim efendinin haşarı bir çocuğu var. Bir dediğini iki etmiyor ama, o da inadına tembel mi tembel, yaramaz mı yaramaz... Karnelerinde zayıftan başka notu yok... Bu gidişle sınıfta kalacak, diyorlar... Bizim efendi bir çare düşünmüş. Bu çiçekleri çocuğun öğretmenine götürecek. Allem edecek, kallem edecek, o haylazın sınıfı geçmesi İçin öğretmenine dil dökecek...
ÇİÇEKÇİ KIZ - (Demetlediği çiçekleri tekrar yerine koyar.) Yaaa, maşallah... Sizin efendinin buluşuna diyecek yok doğrusu...
HİZMETÇİ - (Anlamaz) Dedim ya çok kurnazdır, insana külahı ters giydirir...
ÇİÇEKÇİ KIZ - Fakat doğruluktan, görevine bağlılıktan başka bir şey düşünmeyen öğretmeni hiçbir zaman kandıramaz.., öğretmenler çıkar peşinde koşmazlar. Doğruluktan şaşmazlar. Ellerine teslim edilen vatan yavrularının hepsini bir anne, bir baba sevgisiyle severler. Çalışanlarla çalışmayanları ayırırken bir yargıç kadar ince eleyip sık dokurlar... Doğru bildikleri görüşten, vicdanlarının emrinden hiçbir zaman ayrılmazlar...
Sizin efendi, öyle sakat çarelere başvuracağı yerde çocuğunu çalıştırmanın çarelerini düşünseydi daha iyi ederdi...
HİZMETÇİ - Kızım, o bizim neyimize gerek... Hele sen şu çiçekleri ver de ben gideyim...
ÇİÇEKÇİ KIZ - Benim çiçeklerim çok duyguludur. öyle her yere gitmezler. Hele böyle tembel çocuğunu kurtarmak için kurnazlık düşünen bir adamın eline düşmek istemezler... Ama bir kere kendilerine solayım istersen... (Hizmetçi şaşkın şaşkın bir kıza, bir çiçeklere bakar.)
ÇİÇEKÇİ KIZ - (Çiçeklerin ortasına geçer ve sorar) Benim sevgili, nazlı çiçeklerim, konuştuklarımızı duydunuz... Abdurrahman efendiye gitmek ister misiniz?
ÇİÇEKLER - (Hep bir ağızdan)
Dostumuzla düşmanı, Biz görmeden tanırız. Fenalığa bir âlet, Olmaktan utanırız.
HİZMETÇİ - (Ellerini havaya kaldırıp kaçar.) Uy anam! Ben yanlış gelmişim...
(Çiçekçi kız, kaçan hizmetçinin arkasından güier. Sonra döner, raftan bir çiçek budama makası alır. Saksıdaki çiçeklerle meşgulken gene kapıdan bir müşteri girer. Kolunda evrak çantası, burnunda kelebek bir gözlük taşıyan müşteri hafif sarhoş taklidi ile konuşur.) KÂTİP - Kolay gelsin çiçekçi abla...
ÇİÇEKÇİ KIZ - Buyurunuz efendim... Bir şey mi arzu ettiniz?
KÂTİP - Bu da sorulur mu? Bu dükkâna gelenin elbet bir isteği olacak. Ya bir saksı çiçek ya bir buket yahut da çelenk... (Kendi kendine) Yahu burası amma güzel kokuyor ha... (Çantasından bir kartvizit çıkarır.
Çiçekçi kıza verir.) önce kendimi tanıtayım: Ben, İçki-sevenler Derneği'nin kâtibiyim. Bu cemiyet, daha yeni kuruldu. Bugün, bütün üyelerin katılmasiyle bir açılış töreni yapılacak. Ondan sonra içki, saz... Vur patlasın, çal oynasın... İçkiseverler Derneği nam salacak, nam... Salonu süsleme işini ben aldım üzerime. Üyelerimizin gönlü, gözü açılsın diye, birkaç sepet çiçek yaptıracağım... Haydi kızım, şöyle en tazelerinden bize bir şeyler hazırla da alıp gideyim...
(Katip sandalyeye çöker. Çiçekçi kız bu müşteriden de memnun değildir,!
ÇİÇEKÇİ KIZ - Efendim, zannedersem burada vaktinizi boşuna kaybedeceksiniz...
KÂTİP - (Anlamaz) Kızım benim acelem yok. Ne zaman hazırlarsan o vakit alır giderim. Oraya, buraya koşmaktan daha gazeteye göz atamadım. (Çıkarır, açar) Sen çiçekleri hazırlarken ben de şurada hem okur, hem de biraz dinlenirim...
ÇİÇEKÇİ KIZ - Efendim, maksadımı İyi anlatamadım. Çiçeklerim İçki sevenleri sevmezler de...
KÂTİP - O da ne demek? Çiçeklerin keyfine göre hareket edecek değiliz ya. Parasıyla değil mi? İstersem, dükkândaki bütün çiçekleri bir kamyona doldurur, götürürüm...
ÇİÇEKÇİ KIZ - İş sizin bildiğiniz gibi değil efendim. Benim çiçeklerim içki sevenlerin değil, Yeşilay kurumunun salonlarını süslemekten zevk alır. Benim çiçeklerim, her felâkete kucak açan, kanat geren Kızılay kurumuna lâyıktırlar... Benim çiçeklerim Çocuk Esirgeme Kurumu'nun baktığı yavruların masum başlarını süslerler. Benim çiçeklerim törenlerde alay alay geçen Mehmetçik'lerin başına Türk Hava Kurumu uçaklarından demet demet serpilmek isterler... Benim çiçeklerim...
KÂTİP - (Sinirlenir, bağınr.) Senin çiçeklerin, senin çiçeklerin... Bıktım senin çiçeklerinden... Sanki çiçekler nereye gideceklerini bilirlermiş gibi bana masal söylüyorsun...
ÇİÇEKÇİ KIZ - Masal değil, gerçek... İstersen kendileri size söylesinler... (Çiçeklere) Benim nazlı, güzel çiçeklerim. Konuştuklarımızı duydunuz. İçkisevenler Derneği'ne gitmek ister misiniz?
ÇİÇEKLER - (Hep bir ağızdan)
Boş yere yorulmasın. Biz oraya gitmeyiz. Saksımızda çürür de, Burayı terk etmeyiz!
(Kâtibin burnundan gözlük koltuğundan çanta düşer. Onları acele toplar, çiçeklere korku ile bakarak kaçar.)
KÂTİP - Üstüme iyilik, sağlık... Üstüme iyilik, sağlık...
(Dernek kâtibinin palas pandıras kaçışına çiçekçi kız güler. Başını sallar. Gene makasla budama işlerine devam eder. Bu sefer dükkâna soluk soluğa bir müşteri daha gelir. Koşarak geldiği için düzgün konuşamaz.)
MÜŞTERİ - Ça... çabuk... ba... bana bir buket çiçek... Ama çok çabuk (Mendiiini çıkarır, terini siler.)
Haydi çabuk, ne duruyorsun?
ÇİÇEKÇİ KİZ - Efendim, şurada bir dakika dinlenin, yorulmuşsunuz...
MÜŞTERİ - Yorulmak da lâf mı? Yüz metre şampiyonu gibi koşa koşa geldim.
ÇİÇEKÇİ KIZ - Çiçek almak için bu kadar aceleye ne gerek vardı?
MÜŞTERİ - Uçak kalkıyor, uçak... Daha buradan otobüsle havaalanına gitmek, uçak kalkmadan yetişmek lâzım...
ÇİÇEKÇİ KIZ - Seyahate mi çıkıyorsunuz efendim?
MÜŞTERİ - Hoppala. Sen gazete muhabiri misin, nesin? Seyahate ben değil, patronum çıkıyor... Gözüne girmek için bir buket çiçek götüreceğim. Seyahatten dönüşünde belki maaşıma zam yapar. Ne yapalım kızım, geçim dünyası... (Saatine bakar.) Eyvah, yirmi dakika kaldı, yetişemeyeceğim. Haydi çabuk ol. (Kalkar.) Yoksa ben şuradan birkaç demet toplar, giderim haa (Çiçeklere atılır. Çiçekçi kız önüne geçer.)
ÇİÇEKÇİ KIZ - Yağma yok... Çiçeklerimin bir yaprağına bile dokunamazsınız. Hem siz, patronunuzun görüne girip ondan zam koparmak için çiçek götürmeyi düşüneceğinize işinizi, görevinizi düşünseniz patronunuzu daha çok memnun edersiniz sanırım.
MÜŞTERİ - Ben buraya ders almaya değil, çiçek almaya geldim. Paramla değil mi?
ÇİÇEKÇİ KIZ - Para ile de olsa çiçeklerim birisini aldatmak, ötekini elde etmek, berikinin gözünü boyamak, hayırsız ve yararsız toplantıları süslemek gibi şeyleri sevmezler...
MÜŞTERİ - Tuhaf şey.., Senin, aklından zorun var galiba...
ÇİÇEKÇİ KIZ- Hamdolsun, hiçbir zorum yok... Ben çiçeklerimin fikrini ve arzusunu almadan bir şey yapamam... İsterseniz bir kere de onlara sorayım. (Çiçeklere sorar.) Benim duygulu ve sevgili çiçeklerim. Konuştuklarımızı duydunuz. Siz ne dersiniz? ÇİÇEKLER - (Hep bir ağızdan)
Hayır hayır gitmeyiz, Ne olursak olalım. Uçakta solmaktansa, Şu dükkânda solalım!
MÜŞTERİ - (Elini kulağına koyar, dışarıyı dinler) İşte bir uçak sesi... (Pencereye koşup bakar.) Evet, uçak havalandı. Bizim zamlar yandı. (Sandalyeye yığılır, baygınlık geçirir. Çiçekçi kız raftan bir çiçek alır. Müşterinin burnuna değdirir. Müşteri ayılır. Şaşkın şaşkın söylenerek çıkar, gider.) Uçak havalandı, zamlar yandı... Uçak havalandı, zamlar yandı... ÇİÇEKÇİ KIZ - (ön plâna gelir. Bir kenara dayanarak düşünür. Sonra çiçeklere döner:) Gördünüz mü benim güze! çiçeklerim? Sabahtan beridir hiçbir şey satamadım. Gelen müşterilerle gitmek istemediniz. Artık kimse de gelmez oldu. Ben sizi su İle hava ile beslerim ama beni kim besleyecek? Evde annem, kardeşim de benim elime bakıyorlar.
ÇİÇEKLERİN KOROSU
İyi kalpli sahibimiz.
Sen istersen biz gideriz.
Ayırmayız iyi, fena,
Talihimiz buymuş, deriz...
Fenalardan çoktur, inan
Bu dünyada iyi insan.
Gönlün bir an rahat olmaz.
Bu varlığa İnanmazsan.
İyilikler, doğruluklar.
Fenalığı ergeç kovar.
Sabredelim biraz daha,
Gün doğmadan neler doğar.
(Koro bitince kapının çıngırağı çalınır. Çiçekçi kız sevinir. Üstünü, başını düzeltir. Kapıdan iki küçük çocuk başı görünür.)
ÇİÇEKÇİ KIZ - Buyurun çocuklar, gelin. Bir şey mi istediniz?
BİRİNCİ ÇOCUK- (Kapıdan başını uzatarak) Ünlü Bahar Çiçekevi burası mı?
ÇİÇEKÇİ KIZ - Burası, burası... Buyurun...
ÇOCUKLAR - (Etrafa bakınarak girerler.) Günaydın!
ÇİÇEKÇİ KIZ - Günaydın kardeşler. Bir emriniz mi var?
ÇOCUKLAR - Emir filan yok bizde. Okuldan gönderdiler bizi.
BİRİNCİ ÇOCUK - (ötekini göstererek) Şey, öğretmenimiz gönderdi. Dedi ki...
İKİNCİ ÇOCUK- (Arkadaşının sözünü keser) Dedi ki çarşıya gidin... Cumhuriyet alanında ünlü, ünlü...
BİRİNCİ ÇOCUK - Bahar Çiçekçisi vardır. Ona benden selâm söyleyin...
ÇİÇEKÇİ KİZ- Sağ olun çocuklar.
BİRİNCİ ÇOCUK - (Yutkunur, tekrarlar) Selâm söyleyin.
ÇİÇEKÇİ KIZ-Sağ olun...
İKİNCİ ÇOCUK - (Atılır) Selâmdan sonra dedi ki: Bugün okulda müsamere yapacağız. Başarı gösteren çocukiara verilmek üzere oradan karanfil...
BİRİNCİ ÇOCUK-Menekşe,
İKİNCİ ÇOCUK-Sümbül,
BİRİNCİ ÇOCUK - Gül,
İKİNCİ ÇOCUK-Gelincik,
BİRİNCİ ÇOCUK-Lâle
İKİNCİ ÇOCUK - Çiçeklerin en güzellerinden bize bir buket hazırlasın. Alın, gelin dedi. (Arkadaşına) Değil mi?
BİRİNCİ ÇOCUK- Evet, öyle dedi...
ÇİÇEKÇİ KIZ - öğretmeninizin emri başüstüne... Yalnız bir şey var...
ÇOCUKLAR - (İkisi birden) Nasıl şey?
ÇİÇEKÇİ KIZ - Benim çiçeklerim birbirini çok severler. Hele şu dükkândan hiç ayrılmak istemezler. Buradan giden arkadaşlarının arkasından günlerce, haftalarca ağladıkları olur...
BİRİNCİ ÇOCUK-Ama biz...
ÇİÇEKÇİ KIZ - Evet, siz okuldan geldiniz. öğretmeniniz dedi ki gidin, Bahar Çiçekevi'nden karanfil,
BİRİNCİ ÇOCUK-Menekşe,
İKİNCİ ÇOCUK-Sümbül,
BİRİNCİ ÇOCUK-Gül,
İKİNCİ ÇOCUK-Gelincik,
BİRİNCİ ÇOCUK-Lâle.
ÇİÇEKÇİ KIZ - Gibi çiçeklerden bir buket yaptırın alın, gelin... değil mi?
ÇOCUKLAR - (İkisi birden başlarını sallarlar) Evet...
ÇİÇEKÇİ KIZ - Evet ama cici kardeşler, demin dediğim gibi, benim çiçeklerim pek nazlı, pek duyguiu şeylerdir. Sabahtan beri kaç müşteri geldi İse hiç biriyle gitmek istemediler. Ama sizin güzel hatırınız için bir de kendilerine sorayım. Bakalım, sîzinle gitmek isterler mi?
BİRİNCİ ÇOCUK - (Hayrette) Kendilerine mi soracaksınız?
ÇİÇEKÇİ KIZ - Evet kendilerine soracağım... (Menekşe kılığında giyinmiş olan çocuğun yanına gider)
Sen söyle mavi menekşe, okuldan gelen bu küçük müşterilerim İçin yapacağım bukete katılmak ister misin?
(Müzik başlar. Tempoya uyarak Menekşe ortaya gelin)
MENEKŞE - Menekşeyi en çok seven. Çocuklardır, biliyorum. Bunun için ben onlarla, Koşup gitmek diliyorum. Beni seven, bilen çoktur, Benden güzel çiçek yoktur... (Şarkı bitince Menekşe yerine geçer.)
BİRİNCİ ÇOCUK - (İkinciye) Biz yanlış geldik galiba. Burası çiçekçi dükkânı değil...
İKİNCİ ÇOCUK - Ya ne burası?
BİRİNCİ ÇOCUK- Canlı bebek mağazası olmasın?
İKİNCİ ÇOCUK-Bilmem ki...
ÇİÇEKÇİ KIZ - (Gelincik'e doğru gider) Haa. Sen burada mısın Gelincik? Sana git, derim ama kokun yoktur diye seni beğenirler mi bilmem?
GELİNCİK - (Kalkar, ortaya gelir)
Al tenimin rengi parlar, Al gelinciği her görende. Yeryüzünün en şerefli, Bayrağının rengi bende... Allardan al güzel rengim, Hangi çiçek benim dengim! (Şarkısını söyler yerine geçer.)
ÇİÇEKÇİ KIZ - Allah Allah... Hangi çiçeğe sorsam bu sefer hepsi gitmek istiyor. Bu gidişle dükkânı boşaltacaklar...
BİRİNCİ ÇOCUK - Çiçekçi abla, sen onları keyfine bırakırsan, bu kapalı yerde hiçbiri kalmak istemez. Hele okuldaki müsamereyi bir duysalar, oraya gitmek için can atarlar...
ÇİÇEKÇİ KIZ - Durun bakalım, bir tanesine daha soralım. Bu dükkânımın en nazlı çiçeğidir. Bakalım o ne diyecek? (Gül kılığına girmiş çocuğa sorar) Benim nazlı gülüm. Yoksa sende mi ötekiler gibi düşünüyorsun? Eğer sen de gitmek istiyorsan hiç olmazsa son bir defa güzel sesini duyayım; mis gibi kokunu ciğerlerime çekeyim...
GÜL- (Ortaya çıkar:)
Çiçeklerin ecesiyim, Benden güzel çiçek nerde?
Yediveren gül yüzünden, Bülbül girer türlü derde... Ne karanfil, ne de sümbül.. Şarkı söyler bana bülbül... (Kısa, hafif bir vals yaparak yerine geçer.)
BİRİNCİ ÇOCUK- (Arkadaşlarını sahne önüne çeken) Bana bak, ben korkmaya başladım. İKİNCİ ÇOCUK-Ben de...
BİRİNCİ ÇOCUK - Biz bu konuşan çiçekleri okula götürürsek; bütün seyircilerin ödleri kopar.
ÇİÇEKÇİ KIZ - (Çocuklara) Sevimli, küçük müşterilerim! Görüyorsunuz ki en değerli çiçeklerim bile artık burada kapalı yaşamaktan bıkmışlar. Başka yerler, başka insanlar görmek İstiyorlar. Hakları da var. Ben bile aynı yerde oturmaktan, aynı şeyleri görmekten bıkıyorum. Şimdi söyleyin bana bakayım, okulunuz İçin hazırlanacak buket kime verilecek? Yoksa okulda...
ÇOCUKLAR - (İkisi birden] Müsamere var!
ÇİÇEKÇİ KIZ - Ne müsameresi?
ÇOCUKLAR - 23 Nisan Müsameresi.
ÇİÇEKÇİ KIZ - 23 Nisan mı? (Elini birkaç kere alnına vurur.) Ah şu benim dalgın başım. Nasıl oldu da ben Çocuk Bayramı Haftasında olduğumuzu unuttum?
BİRİNCİ ÇOCUK - Çiçekçi Abla, sen bugün çok dalgınsın. Deminden beri kaç kez söyledik, okulda müsamere var diye. Bizi öğretmen gönderdi. Dedi ki: Ona benden selâm söyleyin...
İKİNCİ ÇOCUK - Selâmdan sonra dedi ki, bugün okulda 23 Nisan Bayramını kutlayacağız. Müsamere-de başarı gösteren çocuklara verilmek üzere bize en güzel çiçeklerden karanfil,
BİRİNCİ ÇOCUK-Menekşe,
İKİNCİ ÇOCUK »Sümbül,
BİRİNCİ ÇOCUK-Gül,
İKİNCİ ÇOCUK-Gelincik,
BİRİNCİ ÇOCUK-Lâle.
İKİNCİ ÇOCUK - Gibi çiçeklerden güzel bir buket hazırlasın. Alın gelin, dedi. (Arkadaşına). Değil mi?
BİRİNCİ ÇOCUK - Evet, öyle dedi. Hem çiçekçi Abla, bugün Türk çocuklarının en büyük günü. İnsan onu nasıl unutur?
ÇİÇEKÇİ KIZ - Hakkın var kardeşim. ömrüm oldukça bu dalgınlığımı affetmeyeceğim... (Telâşlanır) Ben size şimdi en güzel çiçeklerimden çabucak bir demet yapayım.
(Çiçeklere doğru yürür.)
ÇİÇEKLER - (Hepsi ayağa kalkmış, ortada canlı bir buket gibi toplanmışlardır.) Biz hazırız...
ÇİÇEKÇİ KIZ - Tuhaf şey!.. Bu, ne demek? Belki ben hepinizi göndermeyeceğim.
ÇİÇEKLER - (Hep birden]
Hep birlikte gideceğiz; Müsamere göreceğiz; Başarılı çocuklara Bin bir çelenk öreceğiz.
GÜL - [İki adım önce çıkar.) Böyle mutlu bir günde yurt çiçeklerini birbirinden ayırmak haksızlık olur. Biz hepimiz gitmek istiyoruz. Türk çocuklarının bu en sevinçli günlerinde onlarla bir arada bulunmak, okullarını süslemek bizim için sonsuz bir zevktir.
ÇİÇEKÇİ KIZ - Çok doğru söylüyorsunuz. Fakat
ÇİÇEKLER - (Hep birden) E, fakat...
ÇİÇEKÇİ KIZ - (Üzgün bir sesle.-} Beni yalnız bırakmak Yakışır mı sizlere? Varım, yoğum sevincim, Tek ümidim sizsiniz, Burda öksüz kalırım, Yaşayamam çiçeksiz...
ÇİÇEKLER-(HEP BİRDEN:) Okula koşar, gelir Bizleri seven İnsan. Hiç bir kimse unutmaz, Bugün: 23 Nisan!
ÇİÇEKÇİ KIZ - (Sevinir) Yaşayın benim sevgili çiçeklerim! 23 Nisan çiçekleri! Haydi öyleyse okula gidiyoruz. Herkes bir saksı olsun.
(Sahnedekilerin hepsi, kenarlarda ve raflarda duran saksı ve çiçekleri alırlar. Sahne önünde çiçekten bir halka gibi dururlar. 23 Nisan marşı söylenir.)
ÇİÇEKLERİN KOROSU
O gündü. Anayurdun Canına can katıldı, "Egemenlik ulusun!" Diye temel atıldı.
Yirmi Üç Nisan günü, Yirmü Üç Nisan günü. Dinlensin yerler, gökler Egemenlik türkünü!
(Marş bitince çiçek alayı hareket eder, ağır ağır perde kapanır.)

İsmail Hakkı SONAT
 

erkanisanmaz

Site Yöneticisi
Yönetici
Admin
Katılım
21 Ocak 2007
Mesajlar
8,520
Puanları
683
Yaş
48
Konum
Denizli
Web sitesi
www.sosyalbilgiler.biz
23 nisan tiyatro

23 NİSAN
KONU: Köyde gerçekleşen 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na ilgisiz kalan muhtar köy kahvesinde oturmaktadır. O sırada oradan geçen Emekli Zabit bunu görünce sebebini öğrenmek ister ve kahveye girer. Muhtarla konuşarak ilgisizliğinin sebebini anlamaya çalışır.
KİŞİLER: Emekli Zabit, Köy Muhtarı, Kahveci

YER: Köy Kahvesi

OYUN

MUHTAR(Esneyerek): Herkes tutturmuş meclis açıldı. Bugün meclisin açılışının yıl dönümü, kutlama yapılıyor. Sen de katıl. Ne işim olur.

EMEKLİ ZABİT(Yaklaşarak): Selamün Aleyküm Muhtar. Nasılsın, iyi misin?

MUHTAR(Dönerek): Eyiyim. Sen nassın?

EMEKLİ ZABİT: İyiyim şükür.

MUHTAR(Bağırarak):Kaveci bize iki az şekirli kave.

KAHVECİ: Buyur mıhtar bol köpüklü kaveleriniz.

MUHTAR: Bilirim senin bol köpüklü kavelerini. Bol köpüklü diye içtik durduk; ne köpüğü bilemedik.
ZABİT: Biliyor musun muhtar bugün neyin yıl dönümü?

MUHTAR: Biliyom Zabit Efendi. Ama bu kutlamaya ne gerek var onu bilmiyom?

ZABİT(Birden): Ne diyorsun sen muhtar? Bugünün ne olduğu nasıl bilmezsin? Kutlamaya ne gerek var dersin?

MUHTAR(Gülerek): Ne bağırıyon? Zabit Efendi. Bilmek zorunda mıyım?

ZABİT EFENDİ(Yüksek Sesle):23 Nisan 1923 Tarihi sana bir şey hatırlatmıyor mu? Çocuk Bayramı bir anlam ifade etmiyor mu?

MUHTAR(Kısık sesle): Etmiyo. Ben bilmem. 23 Nisan 1923’te ne oldu? Neden çocuklar bugünde bayram yapılır?
ZABİT EFENDİ: Yazık san muhtar bu köyün başına bir de muhtar olmuşsun. İnsanlar senden iş bekliyor.
MUHTAR: Zabit Efendi söle bakalım 23 Nisan 1923’te ne oldu? Bugün neden önemlidir?

ZABİT EFENDİ: Muhtar, 23 Nisan 1923’te Millet kendi sözünün sahibi oldu. Millet ne derse o olur dendi. Ve öyle de oldu. Sen seçilirken seni köylü seçmedi mi? Onlar istese seni seçmezlerdi? Değil mi?

MUHTAR (Utanarak): Evet. Köylü beni seçmezdi. Ama benden iyisini mi bulacaktı? Ben işlerimi halletmek için konuşmam para ile işlerimi hallederim.
ZABİT EFENDİ: Sen bu kadar bilirsin seçimle iş başına gelmenin önemini,23 Nisan 1923’ün önemini.

MUHTAR: Yahu Zabit Efendi sen meclisin bu kadar önemli olduğunu nerden biliyorsun? Hiç gittin mi meclise?

ZABİT EFENDİ: Ben ordudan emekli olmadan önce Ankara’ya meclisi görmeye gittim. Seçilen insanlar bizi orada nasıl ve ne kadar temsil ediyor diye. Seçimle gelen insanlar bizi en güzel şekilde temsil ediyor. Eskiden böyle miydi? Osmanlı zamanında zengin ve sözü geçen insanlar giderdi. Ama şimdi öyle değil.

MUHTAR(Utanmış bir şekilde): Haklısın galiba Zabit efendi seçimle gelen insanların sözleri daha bir itibarlı oluyo. Zira onları halk seçiyo. Beni de köylü seçmedi mi? Atatürk milleti kurtardığı gibi onlara söz hakkı da verdi.

ZABİT EFENDİ: Ha şöyle muhtar yola gel. Hadi kalk okula 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlamaya biz de katılalım. Muhtarsız kutlama olmaz.

MUHTAR: Tamam. Ama önce bakkala uğrayalım çocuklar için bir şeyler alalım. Madem bugün onların günü öyle değil mi?

ZABİT EFENDİ: Öyle bugün çocukların bayramı. Onların eğlenmesi, gülmesi lazım. Gelecek
neslimiz onlar

MUHTAR(Yüksek sesle): Kaveci hadi sen de kaveyi kapada gel. Bugün mühim bir gün kutlamalara gideceğiz.

KAHVECİ: Tamam mıhtar. Geleyom.

Üçü birlikte kutlamalara katılmak için okul meydanına giderler.
 

erkanisanmaz

Site Yöneticisi
Yönetici
Admin
Katılım
21 Ocak 2007
Mesajlar
8,520
Puanları
683
Yaş
48
Konum
Denizli
Web sitesi
www.sosyalbilgiler.biz
23 nisan tiyatro

T.B.M.MM AÇILIŞI
KONUŞMACI – Osmanlı devleti 1. Dünya savaşından yenik çıkmasından sonra Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştı.Bu anlaşmaya göre ordumuzun silahları elinden alınmış ve ordumuz dağıtılmıştı.Düşmanlar istediği yerleri işgal etmeye başlamıştı.Mustafa Kemal ve arkadaşları yurdumuzu düşman işgalinden kurtarmak için çalışmalara başlamak üzere İstanbul dan Samsun a gittiler.Halk onları coşkuyla karşıladı. Mustafa Kemal ,Amasya ,Erzurum ve Sivas’ta toplantılar yaparak halkla görüşmeler yaptı. Her ilden bir delege Ankara’ya çağrıldı. 23 Nisan 1920 günü TBMM ‘nin ilk toplantısı yapıldı.Şimdi bu toplantıya gidelim ve konuşmaları dinleyelim.
EN YAŞLI ÜYE –Arkadaşlar en yaşlı üye olarak toplantıyı açıyorum hayırlı olsun.İşgalde ölen şehitlerimiz için sizleri saygı duruşuna davet ediyorum. ( SAYGI DURUŞU YAPILIR) Şimdi meclis başkanı seçimini yapmalıyız.Aday olan üye var mı?
MUSTAFA KEMAL – Ben adayım sayın başkan.
EN YAŞLI ÜYE – Başka aday var mı? El kaldırarak oylama yapmak istiyorum. Mustafa Kemal’i kabul edenler ( SAYAR ) Kabul etmeyenler
( SAYAR) Kabul edilmiştir. Hayırlı olsun. Buyurun Mustafa Kemal bey .
MUSTAFA KEMAL- Arkadaşlar teşekkür ederim. Sayın delegeler bildiğiniz gibi yurdumuz işgal altında ,padişah İstanbul’da ve elinden hiçbir şey gelmiyor.Ben Amasya ,Erzurum ve Sivas’a gittim , halkla konuştum . Halk bu işgale dur demek ve bağımsız yaşamak istiyor.Biz de TBMM olarak burada bazı kararlar almak zorundayız. Söz almak isteyen üye var mı?
1. ÜYE – Ben söz istiyorum sayın başkan.
MUSTAFA KEMAL- Buyurun sayın üye.
1. ÜYE- Sayın delegeler savaştan yeni çıktık ,silahımız yok , cephanemiz yok, ordumuz yok , insanlar aç sefil . Yani halk bu durumda savaşamaz.Benim fikrim İngiliz hükümetinin bizlere daha önce çok yardımları oldu, İngilizlerle birlikte yaşayabiliriz. ( OTURAN ÜYELER MASALARA VURARAK- HAYIR HİMAYE KABUL EDİLEMEZ , BAĞIMSIZLIK İSTİYORUZ) 1. ÜYE KÜRSÜDEN İNER
2. ÜYE – Ben de söz istiyorum sayın başkan.
MUSTAFA KEMAL-Buyurun sayın üye .
2.ÜYE- Arkadaşımın fikirlerinin bir bölümüne katılıyorum. Ancak İngiliz hükümeti konusunda yanılıyor ,İngilizler bize hiçbir zaman yardım etmedi. Benim fikrim İtalyalardan yana .(OTURAN ÜYELER –HİMAYE KABUL ETMİYORUZ BAĞIMSIZLIK İSTİYORUZ BAĞIMSIZLIK –MASALARA VURULUR AYAĞA KALKILIR) ÜYE KÜRSÜDEN İNER
MUSTAFA KEMAL –Sayın üyeler burası TBMM ‘i burada herkes bağımsız olarak fikrini söylemelidir, lütfen dinleyelim.
3.ÜYE – Söz almak istiyorum başkanım.
MUSTAFA KEMAL – Buyurun .
3.ÜYE –Sayın üyeler biz burada TBMM’ni kurduk ,bazı kararlar almaya çalışıyoruz, padişah hazretleri efendimiz bu işe ne der ?
ÜNSAL----(OTURAN BİR ÜYE – PADİŞAHI ÇOK YAŞA )
-İLKER----- OTURANLAR – Padişah İstanbul’ da hiçbir şey yapamaz.
Padişah efendimiz bir çıkış yolu bulacaktır elbet. (SIRALARA VURULUR ÜYE İNER)
HALİDE EDİP – Söz istiyorum sayın başkan.
MUSTAFA KEMAL- Buyurun Halide hanım.
HALİDE EDİP –Ağalar , beyler sizler neler söylüyorsunuz? Söylediğinizi kulağınız işitiyor mu?Binlerce vatan evladının kanlarıyla sulanmış bu toprakları nasıl olurda manda yönetimine bırakalım dersiniz?Yüzyıllarca bağımsız yaşamış bir ulusu nasıl olurda başka ülkelerin boyunduruğu altına verelim dersiniz .Binlerce şehidimiz ,gazimiz bunun için mi savaştı? Şehitlerin kemikleri sızlamaz mı? Ne İngiliz ne İtalyan ne Fransız ne de başka ülkenin himayesinde olma düşüncesi millete ,vatana ihanettir. Savaşarak bağımsızlığımızı kazanmalıyız. Yaşasın vatan yaşasın vatan......(BÜTÜN ÜYELER AYAĞA KALKAR YAŞASIN VATAN DİYE BAĞIRIRLAR ALKIŞLARLA OTURUM KAPANIR)
 

fehmi42

Aktif Üye
Üye
Katılım
6 May 2007
Mesajlar
69
Puanları
33
Yaş
123
Konum
Konya
23 nisan tiyatro

öncelikle teşekkürler hocam..3.numaralı tiyatroyu uyugluyoruz gayet güzel oldu..
 
Üst